62"Yoksa bunalmışa kendisine dua ettiği zaman icabet eden, fenalığı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı (ediniyorsunuz) Öyle mi? Siz ne kıt düşünüyorsunuz?". Bil ki Cenâb-ı Hak, bu ayette şu iki şeye dikkat çekmiştir: a) "Yoksa muzdar kalmışa, kendisine dua ettiği zaman icabet eden .... mi?" ayetinin ifade ettiği husus... Keşşaf sahibi şöyle der: "Zaruret, insanı sığınmaya götüren, mecbur bırakan hal demektir. "Iztırar" da, "zaruret" kökünün "İftial" vezni üzere olan şeklidir. Arapça'da, "Onu, ona mecbur kıldı" denilir. Bu bâb'ın, ismi faili ve ism-i mef'ûlü aynı şekilde "muztar" olarak gelir. Bil ki "muztar", bir hastalığın veya fakirliğin veya zamanın belâlarından herhangi birinin, Allah'a yalvarıp yakarmaya mecbur bıraktığı kimsedir." Süddî'nin buna, "gücü kuvveti olmayan, çaresiz" manası verdiği rivayet edilmiştir. Yine bu kelimenin, "mağfiret eden, günah işleyip istiğfar eden kimse" manasına olduğu da söylenmiştir. İmdi, eğer, "Cenâb-ı Hak, bu beyanı ile, "muztar"ı genel olarak zikretmiş ve onların dualarına icabet ettiğini bildirmiştir. Halbuki nice dua eden çaresiz kimseler vardır ki, dualarına icabet olunmamıştır?" denilirse, buna şu şeklide cevap verilebilir: Başında elif-lâm bulunan müfred kelimelerin, umûmî mana ifade etmediklerini; bunların sadece o "mahiyet"i ifade ettiklerini, usûl-ü fıkıhta beyan etmiştik. Mahiyet için söz konusu olan hükmün doğruluğu hususunda, bu hükmün, o mahiyetin fertlerinden birinde bulunması yeterli olur. Hem sonra, Allahü teâlâ onun duasını kabul edeceğini söylemiş, ama hemen kabu) edeceğini söylememiştir. Duanın ve kabulünün şartları ile ilgili bütün izahlarımız, (Mü'min, 50) ayetinin tefsirinde yapılmıştır. Hak teâlâ'nın "Fenalığı giderir" ifadesi, duanın nasıl kabul edildiğinin izahı gibidir. Çünkü acze düşürülemeyen, kadir ve karşı durulamayan, kahhâr Allah'dan başka hiç kimse, insanın başına gelen fakirliği zenginliğe, hastalığı sıhhate. darlığı genişliğe döndürmeye gücü yetmez. b) "Sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı?" ayetinin ifade ettiği husus... Bununla, "Onların, o yerde yerleşmeyi ve tasarrufta bulunmayı, nesil be nesil, birbirlerinden devralmaları" manası kastedilmiştir. Hak teâlâ, ayetteki "halifeler" sözü ile, mülkiyeti ve hükümranlığı kasdetmiştir. Son fiil, ya ile ve ta ile, idğamlı olarak, yezzekkerûn ve tezzekkerûn şekillerinde de okunmuştur. Bunun başındaki (......) edatı, zaide olup, mana, "Onlar çok az düşünüyorlar" şeklindedir. Ama aslında kastedilen, onların hiç düşünmedikleridir. Çünkü "azlık", bazan "yokluk" manasında kullanılır. |
﴾ 62 ﴿