13"Biz daha evvel ona, süt anaların (sütünü emmeyi) haram etmiştik. Bunun üzerine, (kızkardeşi) onlara, "sizin için onun bakımını üstlenecek ve bunun için hayn isteyen kimseler olacak bir aileye sizi götüreyim mi?" dedi. İşte böylece onu annesine geri döndürdük. Tâ ki gözü aydın olsun, endişelenmesin ve Allah'ın vaadinin şüphesiz bir hak olduğunu bilsin diye. Fakat onların çoğu bunu bilmezler". Bil ki Hak teâlâ'nın, "Biz daha evvel ona, süt anaları haram etmiştik" ifadesi, o süt anaların bundan önce de haram kılınmış olduğu manasına gelir. Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ya haram kılma, onun ayırdetme çağında olmaması sebebiyle mükelleftik ve nehiy suretinde olamayacağına göre, mutlaka başkasına ait bir fiil ile olması gerekir. Bu şeyin şöyle birşey olması muhtemeldir: Meselâ Allahü teâlâ, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın süte ihtiyacı olmasına rağmen, Musa (aleyhisselâm)'da diğer kadınların sütünden hoşlanmama oraktehni yaratmıştır. İşte bundan ötürü o, anasından başkasını emmemiştir. Yahut Allah, o kadınların sütünde, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın tabiatının hoşlanmayacağı birşey yaratmıştır. Yahut Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesinin sütüne fevkalâde bir lezzet vermiştir. Hazret-i Musa (aleyhisselâm) ona alıştığı için, artık başka kadınların sütünden hoşlanmamıştı. Dahhak'dan, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesinin onu üç ay emzirdiği, böylece de onun, annesinin kokusunu tanıdığı rivayet edilmiştir. "Merâdî", kelimesinin çoğulu olup, bu, "emziren kadın" demektir. Yahut bu kelime, (......) kelimesinin çoğulu olup, "süt emme yeri" (yani meme) yahut masdar-mimi, yani süt emme manasınadır. ifadesi, "onu annesine geri döndürmezden, kızkardeşi gelmezden ve bizim hüküm ve kazamıza göre, doğum meydana gelmezden önce..." demektir. İşte tam o sırada, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın kızkardeşi . "Onu emzirmesi ve faydasına olan şeyleri üstüne alacak, onun iyiliğini isteyecek, onu terbiye etmek, büyütmek ve yemesi hususunda faydalı şeyleri ondan esirgemeyecek, onun hakkında size hıyanet etmeyecek bir ev ahalisine sizi götüreyim mi?" demiştir. "Nasihat", işi, fesat şaibesinden kurtarmak demektir. Süddî şöyle der: Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın kız kardeşi "Onlar onun için nasihat edicidirler" deyince, bunun zahiri, bahsedilen o ev halkının onu tanıdığına delâlet eder. İşte bu sebeple, Firavun'un veziri Hâmân, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın kız kardeşine, "Bu çocuğu tanıdın. Öyle ise ailesini bize göster" deyince, o, "Ben onu Tanımıyorum. Fakat onların, kralın kalbindeki sıkıntı son bulsun diye kral hakkında nayırhah olduklarını kastediyorum" demiştir. Bu konuda rivayet edilenlerin tamamı, bu sevginin sadece, Firavun'un karısı Asiye'ye has olduğunu söyleyenlerin görüşüne değil de, Firavun'un da Asiye'nin yanında, Musa (aleyhisselâm)'yı alabildiğine sevdiğine delalet eter. Daha sonra Cenâb-ı Hak yani, "Biz onu annesine, işte böyle bir lütfumuzla, gözü aydın olsun, mahzun obnasın ve Allah'ın onu kendisine döndüreceği vaadiyle ilgili şeylerdeki bu vaadinin hak bir vaad olduğunu bilsin diye geri döndürdük, getirdik" buyurmuştur. Andolsun ki annesi de bunu biliyordu. Fakat haber, hiçbir zaman görme gibi değildir. Dolayısıyla, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesi, vaadedilen şeyin bizzat gerçekleşmesi ile, onu bizzat görmekle, kalbi sükûnete ermiştir. Ayetteki, "Fakat onların çoğu bunu bilmezler" ifadesi ile olarak şu dört İzah yapılmıştır: 1) "Fakat insanların çoğu bu vaadi ve bundan sonra olacakları, Allah'ın ayetlerine takmaktan, onlar üzerinde düşünmekten yüz çevirdikleri için bilmezler." 2) Dahhâk ve Mukâtil, "Mısırlılar, Allah'ın, onu annesine geri vereceği hususundaki ilâhi vaadini bilemezler" demişlerdir. 3) Bu, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesinin, Musa (aleyhisselâm)'nın haberini duyup, sabırsızlanıp, kalbinin bomboş, daha birşey düşünemez hale geldiği, o ileri durumuna bir ta'riz (işaret) gibidir. 4) Bunun manası, "Biz, Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilesin diye onu sana geri döndürdük. Bu geri döndürmenin asıl gayesi, dinî olan o gayedir. Fakat insanların çoğu, asıl maksadın bu olduğunu, bunun dışındaki hüznün gitmesi gibi şeylerin buna bağlı ikinci derecede şeyler olduğunu bilemezler" şeklinde olabilir. Dan hâk şöyle der: "Hazret-i Musa (aleyhisselâm), annesinin memesini kabul edince, Haman, "Sen şüphe yok ki, onun annesisin" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesi "hayır" deyince, Hâmân, "Öyle ise niçin kadınlar arasından sadece senin memeni tuttu?" dedi. Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın annesi de, "Ey kral, ben kokusu güzel, sütü tatlı bir kadınım. Benim kokumu alan her çocuk mememi tutar" dedi. Oradakiler, "Doğru söylüyorsun" dediler ve Firavun'un ailesinden herkes ona hediyeler verdiler, altın ve mücevheratlar bağışladılar." |
﴾ 13 ﴿