3

"Celalim hakkı için Biz onlardan evvelkileri de imtihan etmiştik. Allah elbette doğru olanları da, yalancıları da bilir...".

Cenâb-ı Hak, onları teselli edecek bir ifade kullanmak üzere, "Allah, sizden öncekilere de aynı şekilde davranmış ve "sırf "inandık" dedikleri için yakalarını bırakmayıp, onlara birtakım taatları farz ve gerekli kılmıştır" buyurmuştur.

İmtihanla Bilme Konusu

Ayetteki, "Allah elbette doğru olanları bilir" ifadesi ile ilgili olarak şu izahlar yapılmıştır:

1) Mukâtil, "Bu, "Allah elbette gösterecektir" manasınadır" derken,

2) Bu, "Allah ortaya çıkaracak" ve "Allah, bunları birbirinden iyice ayırıp, seçecektir" manasınadır denilmiştir. Müfessirler, ayeti, ayetteki bu "bilme" ifâdesini, zahirî manasına hamletmesin, Allah'ın ilminin teceddüdünü (yenilenmesini-değişmesini) gerektireceğini sanmışlardır. Çünkü Allah, imtihan etmeksizin, doğru söyleyeni ve yalan söyleyeni bilir. O halde daha nasıl, "Allah bunu etmek suretiyle bilir" denebilir.

Ama biz, ayetin zahirî manasına alınabileceğini söylüyoruz. Zira Allah'ın İlmi, kendisinde olacak herşeyin, aynen olduğu gibi göründüğü bir sıfattır. Binâenaleyh Allah, mükellef tutup, denemeden önce de, mesela Zeyd'in itaat edeceğini, Amr'in ise isyan edeceğini; mükellef tutunca da, Zeyd'in itaat edip, Amr'in isyan edeceğini; Zeyd ile Amr'in yaratılmalarından sonra, Zeyd'in itaat edip, Amr'in isyan edeceğini Dilir. O'nun ilmi hiçbir şekilde değişmez. Burada değişen, bilinen şeylerin durumudur.

En güzel temsili getirmek Allah'a mahsus olmakla birlikte, biz bunu maddî bir misal ile açıklamaya çalışalım: Cilalanmış, tertemiz bir ayna bir yere asılıp, bir yöne doğru çevrilsin ve hareketsiz bırakılsın. Sonra önünden beyaz bir elbise ile Zeyd geçsin. Zeyd o aynada beyaz bir elbise içinde gözükecektir. Yine onun önünden, sarı bir elbise giyinmiş olarak Amr geçsin. Amr da aynada sarı elbiseli görülecektir. Şimdi kimin zihninde, "Demirden olan bu ayna değişmiştir?" yahut "o kimse, ayna döndürüldüğü için değişik göründü" gibi fikir belirebilir? Yahut kim o aynanın cilasında değişme olduğunu sanabilir? Yahut kimin hatırına, o aynanın yerinden oynadığı aûşüncesi gelebilir. Hiç kimse, bunlardan hiçbirini aklına getirmediği gibi, aksine burada değişen şeylerin, harici (aynanın karşısındaki) şeyler olduğunu kesin olarak bilir. Binâenaleyh Allah'ın ilmini bu misal ile anlamaya çalış. Ama Allah'ın ilmi bundan daha yücedir. Çünkü bu aynanın değişmesi mümkündür. Fakat Allah'ın ilmi asla değişmez.

O halde Hak teâlâ'nın ayetteki bu ifadesi, "Allah'ın, itaat edeceğini bildiği kimselerden itaat sâdır olur. Böylece de, bu ilim sayesinde onun itaatkâr olduğu anlaşılır" manasında olur; "Yalana olanları da bilir" ifadesi de, "Kim ben mü'minim der, ibadetler farz kılındığında doğruluğunu gösterirse, ondan bu zuhur eder, bu bilinir. Kim de "Ben mü'minim" der, ama münafık olursa, ondan da bu münafıklık zuhur eder, bu bilinir" manasında olur.

Ayetteki, "sadık (doğru) olanlar" kelimesinin fiil sıgasıyla, "yalancılar" kelimesinin de isim sigasıyla getirilmesinin lafızdaki ihtilafın fesahata delalet etmesinin yanı sıra şöyle bir faydası vardır: "İsm-i fail, pekçok yerde, ifade ettiği işin, failde mevcut olduğuna ve onda kök saldığına delalet ettiği halde, mazî fiil buna delalet etmez. Nitekim Arapça'da, "Falanca içki İçti". "Falanca içki içendir" ve "Falancanın emri geçerli oldu" ve "Falancanın emri geçerlidir" denilir. Fiil sigasında tekrar ve o işin kök saldığı manası anlaşılmadığı halde, ism-i failden bu anlaşılır. Bunun böyle olduğu sabit olunca diyoruz ki: Bu ayet indiğinde, mükellefiyetin başlangıcında İslâm'a hemen girecek olanlar ile, küfrünü sürdürüp gidecek olanlardan söz etmiştir. Böylece de mü'minler hakkında fiil sigasıyla, "yani onlardan doğruluk sâdır olan kimseler" buyurmuş, kâfirler hakkında da, devamı ve sürekliliği haber veren siga ile, "yalancılar" (Kazibin) demiştir. İşte bundan ötürü, "Doğruluklarının doğrulara (sadıklara) fayda verdiği o gün... "(Maide, 119) buyurarak, burada ism-i fail sigası getirilmiştir. Çünkü bahsedilen o günde sadakat, artık mü'minlerin kalbine kök satmıştır. O gün de âhiret günüdür. Fakat bu durum, İslâm'ın başlangıcında böyle değildir.

Mücrimler Kaçamazlar

3 ﴿