9"İman edip de güzel güzel amel işleyenler yok mu, biz onları muhakkak ki salihler (zümresine) sokacağız." Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Cenâb-ı Hakk'ın, 'İman edip de güzel güzel amel işleyenler" ifadesini yeniden getirmesinin faydası ve hikmeti nedir? Cevap: Biz diyoruz ki, Allahü teâlâ, "Allah, elbette sadık olanları da bilir, elbette yalancı olanları da bilir" (Ankebût, 3) ifadesiyle, birisi hidâyete ermiş, birisi de sapıtmış olan iki çeşit mükelleften bahsetmiş; sapıtanın halini, kısaca; hidayete ermiş olanın halini de, "İman eden ve salih ameller işyelenlerin kötülüklerini örteriz" (Ankebût, 7) ifadesiyle tafsilatlı olarak ele almıştır. Cenâb-ı Hak bunu bitirince, birisi hidâyete sevkeden, diğeri de saptıran olmak üzere, diğer iki kısmı da ele almıştır. O halde bu demektir ki, "Biz insana, ana ve babasına güzellik (le davranmasını) tavsiye ettik" (Ankebût, 8) ayeti, ana-baba vesilesiyle hidâyete ulaşılması; O'nun, "Eğer onlar, bana ortak koşman için uğraşırlarsa..." (Ankebût, 8) ayeti ile de, ana-babanın saptırması kastedilmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın, "Dönüşünüz ancak Bana'dır. Binâenaleyh, ne yapar idiyseniz, size Ben haber vereceğim" ifadesi, saptıran kimse için kısaca tehdit; O'nun, "îman edip de..." (Ankebût, 9) ifadesi, hidayete sevkeden kimseler için, detaylı bir biçimde va'd ifâde eder. O halde bu demektir ki, Cenâb-ı Hak, "iman edip de" ifadesini, bir keresinde, "hidayete eren" kimsenin durumunu; diğer keresinde de, "hidayete sevkeden" kimsenin durumunu beyan etmek için tekrarlamıştır. Bunun böyle olduğuna, Cenâb-ı Hakk'ın önce "Kötülükleri örteriz" (Ankebût, 7) demesi, ikinci olarak da, "Biz onları muhakkak ki salihler (zümresine) sokacağız" buyurması delâlet etmektedir. Salihler, hidayete sevkedenlerdir; çünkü bu, peygamberlerin mertebesidir. İşte bundan dolayıdır ki pekçok peygamber, "Beni, salihlere kat" (Yusuf, 101) demiştir. Biz, salih amellerin bakî olduklarını ve o amelleri işleyen kimselerin de baki olduklarını zikretmiş, onların bekasının bizzat kendilerinden kaynaklanmayıp, tam aksine bakî olan amelleri sayesinde olduğunu söylemiştik. Binâenaleyh, bu demektir ki onların amelleri bakîdir; o amellerin kendisi için yapıldığı şey, yani Allah'ın zâtı da bakîdir. Bu demektir ki, o amelleri yapanlar da, amellerinin bekası sebebiyle bakîdirler. O halde bütün bunlar, dünyevî işlerin, aksinedir. Zira, dünyada, fiilin bekası, fail ile; ahirette ise, failin bekası fiil sebebiyledir. Cenâb-ı Hakk'ın, ifadesinin manasının, "Biz onları salihlerin makamına" ya da, "salihlerin yurduna sokacağız" şeklinde olduğu ileri sürülmüştür ama, evlâ olan, ayette herhangi bir takdîr cihetine gidilmemesi, kelamın manasının, "O onları salihlerden kılar ve onları, onların zümresine katar" şeklinde olduğunun söylenmesidir. Bu tıpkı, "Fakîh, ulemaya dahildir" denilmesi gibidir. Feylozoflar şöyle demiştir: Unsurlar âlemi, kevn (oluş), fesat ve kendisine fesadın arız olduğu alemdir. Çünkü su, su olmaktan çıkar, bozulur ve kendisinden hava oluşur... Gökler (ruhanî varlıklar) aleminde ise, bir oluşum ve bir bozulma söz konusu değildir. Tam aksine onlar, yoktan meydana gelmiş, ama yok olmazlar. Meselâ melek, toprağa dönüşmez. Ama insan, böyle değildir. Çünkü insan, ya toprağa ya da başka bir şeye dönüşür. Bu açıklamaya göre bu demektir ki, ulvî alem, (fesada uğramaz, yok olmaz), hep salihtir, yani hep bakîdir. O halde Cenâb-ı Hakk'ın, "Biz onları muhakkak ki salihlere sokacağız" ifadesi, onları, "Kendileri için fesad söz konusu olmayan ruhanî varlıklara katacağız" anlamındadır. |
﴾ 9 ﴿