22

"Kimi dilerse azablandınr. Kime dilerse merhamet eder. (Hepiniz) ancak O'na döndürüleceksiniz. Siz, ne yerde ne gökte, O'nu aciz bırakacak değilsiniz. Allah'dan başka sizin hiçbir velîniz ve yardımcınız da yoktur...".

Cenâb-ı Hak yeniden yaratmadan bahsedince, o yeniden yaratma neticesinde, (kıyamette) olabilecek şeylerden de bahsetmiştir ki, bu da, adaleti ve hikmeti gereği, yalanlayanlara azâb etmek; lütfü ve rahmeti gereği, hep Kendisine yönelen ve O'nu tanıyanları da, mükâfaatlandırmaktır, Ayette birkaç mesele vardır:

Önce Azabın Bildirilmesi

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in naklettiği bir hadis-i kudsi'de de "Rahmetim gazabımı geçmiştir" buyurduğu gibi, Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti en önde olduğu halde, Allahü teâlâ azabını bu ayette, rahmetinden önce zikretmiştir... Biz deriz ki, bu şu sebepten dolayıdır:

Daha önce kâfirlerden bahsetmiştir. Dolayısıyla, azabın önce zikredilmesi, tehdit hükmüne göre, o azabı hakedenlerin önce zikredilmelerinden dolayıdır. Bunun peşinden de Cenâb-ı Hak, rahmetini getirmiştir. Bu tıpkı, birinci aslın, yani tevhidin ifade edilmesinden sonra, "Eğer yalanlarsanız, biliniz ki, sizden önce nice ümmetler tekzîb etmişlerdir ve bundan dolayı da, helak olmuşlardır" denilerek, tehdîdin getirilmesi gibi; en son aslın, yani haşrin isbâtından sonra da, önce azâb zikredilerek tehdit getirilmiş, o azâb yalnız başına zikredilmiş olmasın diye de, ona tâbi olarak, rahmetten bahsedilmiştir ki, bu da Allah'ın, "Benim rahmetim gazabımı geçmiştir" şeklindeki sözünü teyid eder. Bu böyledir, zira Cenâb-ı Hak, maksadın, sadece ilahî azabın zikredilmesi olduğu yerde bile, sadece azabı zikretmemiş, onun yanında rahmetini de zikretmiştir.

Genel İfadenin Faydası

Bunun zikredilmesi, asîleri korkutmak, mü'minleri de ferahlandırmak olunca, Cenâb-ı Hak, şayet, "...kâfire azâb eder, mü'mine de merhamet eder..." demiş olsaydı, maksadı ortaya koymada daha müessir olurdu... Halbuki O'nun, (ayette), "Dilediğine azâb eder" şeklindeki sözü, kâfir için, caydırıcı olmaz. Çünkü kâfirin, "Belki de ben, Allah'ın, azâb etmeyi dilediği kimselerden olmayacağım" demesi mümkündür. Buna şöyle cevap verilir: Ayetin ifadesi, korkutma hususunda daha belîğ ve müessirdir. Çünkü Allah bununla, meşîetinin geçerli olduğunu tsbat etmiştir. Zira o, bir sahsa azâb etmek istediğinde, buna hiçkimse mani olamaz. Hem sonra, va'd ve vaîd hükmüne göre, O'nun, ehl-i küfre azâb etmeyi istediği, kulları tarafından bilinen bir husustur. Binâenaleyh, ayetteki bu ifadeden tam bir korku anlaşılmış olur. Ama "Asîlere azâb eder" ifadesi böyle değildir. Çünkü bu, Cenâb-ı Hakk'ın meşîetinin mümkemmel olduğuna delâlet etmez. Zira bu ifade, "O, mü'mine azâb etmeyi de isterse, ona da azâb eder" şeklinde bir manayı ifade etmez. Bu manayı ifade etmeyince de, kâfir, "Bu misâlde O'nun muradı gerçekleşmediğine göre, bir başka misâlde gerçekleşmesi mümkündür" diyebilir. Bunu bir misalle açıklıyor ve şöyle diyoruz: "Hükümdar, beldesinde bulunan herkesi dövmeye kadirdir" denilip hükümdar da, "Bana muhalefet edeni döverim" dediğinde, hükümdara muhalefet edecek kimseler için tam bir korku meydana gelmiş olur. Ama "Hükümdar, kendisine muhalefet edenleri dövmeye kadirdir, itaat edenleri ise dövmez" denilip, hükümdar da, "Kim bana muhalefet ederse, onu döverim" dediğinde, muhalefet edenlerin kalbine, "O, itaatkâr olan falancayı dövemediğine göre, beni de dövemez. Çünkü ben de, o falanca gibiyim" şeklinde bir düşünce gelebilir. Ayrıca bu ifadedeki bir başka fayda da, korkunun da ümidin de genel olduğudur. Çünkü, Allah'ın azabından bütünüyle emin olmak, Allah'a karşı cüret etmeyi doğurur. Böylece bu da, itaatkâr olanın bile asî olması neticesine varır.

Tekrarın Hikmeti

Meselenin izahı ve isbatı daha önce geçtiği halde, "(Hepiniz) ancak O'na döndürüleceksiniz" buyurmuştur. O halde, bunu niçin tekrarlamıştır? Biz deriz ki: Her ikisi de bazen peşin, hemen olduğu halde, Allah, azâb edeceğinden ve rahmetinden bahsedince, "Eğer benim azabım sizin hakkmızoa gecikmişse, ondan kurtulacağınızı sanmayın. Çünkü sizin dönüşünüz, ancak O'nadr ve sizi heseba çekmek, O'na aittir. Mükâfaatınız ve ikâbtnız O'nun katında mahfuz ve mukayyettir" demiştir. İşte bundan dolayı da, Cenâb-ı Hak hemen bu ifadenin peşinden, "O'nu aciz bırakacak değilsiniz" buyurmuştur. Yanı. "Siz Allah'ın elinden kurtulamazsınız. Tam aksine, dönüşünüz O'nadır. O'ndan kurtulmak mümkün değildir" demektir. Bu ayetin tefsirinde şu incelikler bulunmaktadır:

1) Azâb edeni, azâb etmesinden aciz bırakmak, ya ondan kaçmak yahut ta karşısında durup, o azabı defetmek için, ona karşı mukavemet etmekle olur. İşte Alan, her İki ihtimali de zikrederek, "Siz, ne yerde ne gökte, O'nu aciz bırakacak değilsiniz" buyurmuştur. Yani, "kaçarak..." demektir. Yani, "Sizler, semâdaki en yüksek yere çıksanız, yahut suyun derinliklerine inseniz, Allah'ın kudretinin yakalamasından kurtulamazsınız. Binâenaleyh, o azab edeni, kaçmak suretiyle acze düşürme ihtimal asla yoktur" demektir.

Ona karşı koyup, mukavemet etmek de böyledir. Çünkü, O'nu acze düşürmek, ya çok kuvvetli şefaat edebilen; azab edenin kendisine muhalefet etmesi mümkün olmayan, böylece de azab edenin azab edemeyeceği, acze düşeceği bir kuvvete, bir dayanağa sırtını dayamakla olur; yahut da, ona karşı koyacak bir topluluk sayesinde o azâb edenden intikam almakla olur. Halbuki bu ikisi de imkânsızdır. Çünkü sizin, Allah'dan başka şefaat edecek bir dostunuz, O'nun azabını bertaraf edecek bir yardımcınız yoktur. Binâenaleyh, azab edeni, kaçmanız ya da ona karşı koymanız suretiyle, acze düşürmeniz mümkün değildir.

2) Cenâb-ı Hakk, (......) buyurmuş, fiil sigasıyla olmak üzere, "acze düşüremeyeceksiniz" buyurmuştur. Çünkü, fiilin olumsuz gelmesi, o işin kesin olarak olamayacağına delalet etmez. Çünkü, bir kimsenin "Falanca dikiş dikmiyor" şeklindeki sözü, "O terzi değildir" şeklindeki sözün delalet ettiği şeye delalet etmez.

3) Cenâb-ı Hak bu ayetinde, yeri, semadan; velî'yi de naşirden önce zikretmiştir. Çünkü, onların mümkün olabilecek kaçışları, yeryüzünde cereyan edecektir. Binâenaleyh, eğer onlardan bir kaçış sudur edecek olursa, bu, yeryüzünde olur. Sonra biz, onların bundan başka yapabilecekleri başka bir şey varsayacak olursak, bu da onların gökyüzüne tırmanmaları olabilir. Azabı defetmeye gelince, akıllı bir kimse için, bunu en güzel bir yolla defetmek mümkün olduğu zaman başkasına başvurmaz. Şefaat ise, en güzel bir yoldur. Bir de, şehadet âleminde herkes için padişahın huzurunda kendisi hakkında konuşan, ona şefaatçi olan birisi bulunur. Buna, aynı maksattan dolayı, o kimse için, herkes hükümdara karşı koyacak biçimde yardımcı olmaz.

Münkir Rahmet Umamaz

22 ﴿