16"Evladım, gerçek şu ki, (yaptığın iyilik ya da kötülük) bir hardal tanesi kadar da olsa, bir kaya içinde, ya göklerde yahut yerin içinde gizlenmiş de olsa, Allah onu ortaya çıkarır. Çünkü Allah, latiftir, hakkıyla haberdardır". Bir önceki ayette, "(O vakit), ben de size, ne yapıyor idiyseniz, onu haber veririm" (Lokman. 15) buyurulunca, Lokman (aleyhisselâm)'ın oğlunun hatırına, gizlide yapılan şeylerin saklı kalabileceği gibi bir düşünce geldiği için, Lokman (aleyhisselâm), "Evlâdım (...)" demiştir. Yani, "O iyilik ve kötülük, küçüklük bakımından şayet bir hardal tanesi kadar da olsa, ve bu kadar küçük olmasına rağmen, meselâ bir kaya parçası gibi, korunmuş bir mekanda olsa dahi, Allah'a yine saklı kalmaz" demek olup, bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Ayetteki ifadesinin fâ harfiyle getirilmesi, bir araya toplanmayı ifade etmek için olup, "o tane küçük olsa, ve küçüklüğünün yanısıra, bir kaya parçast gibi korunmuş bir yerde saklanmış dahi olsa, o Allah'a yine de saklı kalmaz" demektir. Çünkü fâ, takîbiyye manasıyla, beraber oluş anlamını ifade eder. Şayet, "o kaya parçası, mutlaka ya göklerde yahutda yerde bulunan şeyler cümlesindendir. O halde, (gökler ve yerin ifade edilmesinin yanısıra), "kaya..." ifâdesinin getirilmesinin hikmeti nedir? Bir de, bir kimse, "Bu, adamdır veya kadındır veyahutda Amr'ın oğludur" diyecek olsa, " Amr'ın oğlu" ifadesi, bu iki kısımdan birisine girdiği için, bu söz doğru olmaz. O halde bu ifade nasıl anlaşılacaktır?" derse, (ne diyeceğiz?)" denilirse, biz deriz ki: Buna birkaç yönden cevap veririz: 1) Bazı müfessirlerin ileri sürdüğü gibi, buradaki sahra (kaya) kelimesiyle, üzerinde, (dünyayı boynuzlarıyla taşıdığı söylenen) öküzün bulunduğu kaya kastedilmiş olup, bu kaya da ne yerdedir, ne de göktedir. (Onların dışında bir şeydir). 2) Zemahşerî'nin ileri sürdüğü husus olup, buna göre bu ifadede, takdiri, "isterse bir kaya parçasında veya göklerde ve yerde olan başka bir yerde olsun..." şeklinde olan bir hazf bulunur. 3) Bizim şöyle dememizdir: Bu gibi taksimlerde daha hususî olanın öne alınması, genel ve umumî olanın ise, sona bırakılması caizdir. Ama, umumî olanın öne alınıp hâs olanın sona bırakılması ise caiz değildir. Sorunun ikinci deliline gelince, şunu diyebiliriz: Sizlerin, "Bir kimsenin, "Bu Zeyd'in, veya başkasının veya Amr'ın evindedir" demesi halinden Amr'in evi de, "başkası" ifadesine dahil olduğu için, doğru olmayacağını beyan etmesi gibidir. Ama, birinci misalinize gelince, bir kimsenin, "Bu Zeyd'in, veya Amr'ın yahut da başkasının evindedir" şeklindeki sözü, doğrudur, sahihtir, çirkin de değildir. Aynen bunun gibi, Cenâb-ı Hak, burada da hususî olanını önce zikretmiştir. Veyahut da şöyle diyebiliriz: Bir şeyin kapalı ve saklı olması, pekçok şekilde olabilir. Meselâ: a) Son derece küçük olmasıyla... b) Son derece uzak olması sebebiyle... c) Karanlıkta olması... d) Bir perde arkasında bulunması vs... Eğer bu saydığımız şeylerin hepsi meselâ büyük olması, yakın olması, ışıkta olması, perde arkasında olmaması gibi sebeplerle aynı anda yok olursa, örfe göre, o zaman saklılık olamaz. Binâenaleyh Allah, şu sayılan şartlar bulunmasa dahi, yine kendisinin görebileceğini, bilebileceğini bildirmek istemiştir. O halde, "Evlâdım, gerçekten şu iki (yaptığın iyilik ya da kötülük) bir hardal tanesi kadar olsa dahi" kısmı, o şeyin küçüklüğüne; "bir kaya içinde" kısmı, o şeyin bir perde arkasında oluşuna; "ya göklerde" kısmı, o şeyin uzaklığına, -çünkü gökler uzak olabilecek şeylerin en uzağıdır- ve, "yahut yerin içinde" kısmı, karanlıklara bir işarettir. Çünkü, yerin içi, mekânların en karanlık olanıdır. Cenâb-ı Hakk'ın, "Allah onu ortaya çıkarır" ifadesi, bir kimsenin, "Onu Allah bilir" sözünden daha betîğ ve manidardır. Çünkü, bir şeyi görüp, o şeyi başkasına göstermeye kadir olamayan kimsenin durumu, ilim açısından, bir şeyi görüp onu başkasına da gösterenin durumundan daha aşağı mertebededir. O halde, cümlesi, “Allah onu, orada bulunanlara gösterir, izhar eder, açıklar” cümlesi, "Allah, kudreti her şeye nüfuz edendir" ve (......) kelimesi de, "Allah işlerin dış yüzlerini bildiği gibi iç yüzlerini de bilendir" anlamına gelir. |
﴾ 16 ﴿