3"Elif, Lâm, Mîm. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan bu kitabın indirilmesi, Âlemlerin Rabbindendir. Yoksa onlar, "O, bunu kendiliğinden mi uydurdu?" diyorlar. Hayır, o, Rabbinden gelen bir haktır. Biz onu, senden evvel kendilerine hiçbir uyana gelmemiş olan bir topluluğa onları inzâr etmen için indirdik. Olur ki onlar hidayete ererler". Allahü teâlâ önceki sûrede bir oluşunun delillerinden bahsedip, diğer bir esas olan haşri (Kıyameti) ele alıp, o sûreyi bu iki esastan bahsederek bitirince, bu sûrede ve, risâlet (peygamberlik) esasını anlatarak başlamış ve, "Elif, Lâm, Mîm. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan bu kitabın indirilmesi âlemlerin Rabbindendir" buyurmuştur. Gerek "Elif, Lâm, Mîm.", gerekse, "Kendisinden hiçbir şüphe atmayan" ifadeleri ile ilgili tefsir ve incelikler, hem Bakara Sûresinde, hem de diğer bazı) sûrelerde anlatılmıştır. Fakat Allahü teâlâ burada, "âlemlerin Rabbinden" tabirini, bundan önceki sûrede, "Muhsinler için bir hidayet ve bir rahmet" tabirini, Sakara Sûresinde ise, "Müttakiler için bir hidayet" tavsifini kullanmıştır. Çünkü başkasının elinde bir kitap gören kimsenin kalbi, önce o kitabta ne olduğunu bilmek ister ve bu sebeple de, "O kitap ne?" diye sorar. Mesela "Bu, bir fıkıh" veya "bir tefsir kitabı" dendiğinde, bunun peşine, o kitabın yazarını sorar. Fakat başlangıçta (......) olarak, "Bu kitabın müellifi kim?" demez. Daha sonra da, bu kitabın hangi konuda olduğunu sorar. Bunun böyle olduğu bilindiğine göre, Cenâb-ı Hak ilk önce, 'Bu kitap, hidayet ve rahmettir" demiş. Daha sonra bu sûrede, bunun Allah'ın kitabı olduğunu soytemiş ve bu hususu, "âlemlerin Rabbinden" tabirini kullanarak beyan etmiştir. Çünkü âlemlerin Rabbinden olan kitapta, bütün alemlerle ilgili enteresan hususlar bulunur. Bundan dolayı nefsi, insanı o kitabı okumaya ve öğrenmeye davet eder. Daha sonra Hak teâlâ, "Yoksa onlar, "O, bunu kendiliğinden mi uydurdu?" diyorlar. Hayır, o, Rabbinden gelen bir haktır. Biz onu, senden evvel kendilerine hiçbir uyana gelmemiş olan bir topluluğa, onları inzar etmen için indirdik. Olur ki onlar hidayete ererler" buyurmuştur. Bu, "Siz bunun böyle olduğunu kabul ediyor musunuz, yoksa bunun uydurma birşey olduğunu mu iddia ediyorsunuz?" demektir. Cenâb-ı Hak bu soruyu cevaplandırıp, doğrusu bunun Rab Teâlâ tarafından gelmiş bir hak olduğunu beyan etmiş, sonra da bu indirmenin faydasını (hikmetini) bildirmiştir. Bu fayda da, uyarmadır. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Allahü teâlâ, o kavimden önce, nice peygamberler geçmesine rağmen, niçin, "Kendilerine, uyarıcı hiçbir peygamber gelmemiş olan bir kavme, onlan inzar etmen için..." buyurmuştur? Cevap: Buna, biri aklî, biri naklî olarak şu iki yönden cevap verilmiştir. Naklî olan (yani rivayete) dayanan cevap şöyledir: Kureyşliler, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce kendilerine hiçbir peygamber gelmemiş ümmî bir kavim kabul edilirler. Fakat bu, uzak bir ihtimaldir. Çünkü onlar, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in torunlarındandır. Yine İsrailoğullarının peygamberlerinin tamamı da, onların amcaları Boyundandır. Hem sonra Cenâb-ı Hak, tâ Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'den, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanına kadar olan uzun bir süre içinde, bir toplumu dinsiz ve şeriatsiz bırakır mı? Eğer sen, "onlara yani o asra özel olarak bir peygamber gelmemiştir" dersen, bu sözün sadece ne Araplara, ne ehl-i kitaba hastır. Ehl-i kitaba da o asırda peygamberler gelmemiştir. Onların atalarına peygamber gelmiştir. Arapların atalarına da peygamber gelmiştir. Ekseri âlimlerin üzerinde ittifak ettiği husus şudur: Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ataları kâfirdiler. O, onları ve onların atalarını azabla tehdit etmiştir. Cenâb-ı Hak da, "Biz, peygamber göndermedikçe azab ediciler değiliz" (İsra, 15) buyurmuştur. Aklî delil de şöyledir: Allahü teâlâ, her asrın halkına, tamamen saptıklarında ve içlerinde onlan hidayete sevkedecek hiç kimse kalmadığında, kullarına bir lütuf olarak, hep bir peygamber göndermiştir. Sonra Allahü teâlâ, istediği zaman, kalblerinden küfrü ve şirki gidermek suretiyle onları temizler. İsterse, onları helak etmek suretiyle yeryüzünü temizler. Sonra o asrın halkı, peygamberlerinden sonra azarlar, derken yeryüzünde hidayetinden istifade edilecek, insanları hidayete sevkedecek bir âlim kalmaz ve o insanlar uzun yıllar bu şekilde devam ederler. Dolayısıyla Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce onlara bir peygamber gelmez.Bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "Senden evvel kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir topluluğa..." buyurmuştur ki, bu, "Hidayetten sonra gelen o sapıktık devresini müteakip kendilerine hiçbir inzâr edici peygamber gelmemiş olan..." demektir. Risalenin Ehl-i Kitabı Kapsaması Eğer birisi, "Birseyin özellikle zikredilmesi o şeyin dışında kalanların hariç tutulduğuna delalet eder. O halde Hak teâlâ'nın, "Senden evvel kendilerine hiçbir uyana gelmemiş olan bir topluluğa, onlan inzar etmen için..." ifadesi, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in inzannın, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelmemiş olan kimselere has olmasını gerektirir. Ehl-i kitaba ise peygamberler gelmiştir. Binâenaleyh Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ehl-i kitabı inzâr etsin diye bu kitap ona indirilmiş olmaz. Dolayısıyla da o, onlara gönderilmiş bir peygamber olamaz" derse, biz deriz ki: "Bu görüş birkaç yönden yanlıştır: 1) Birşeyi zikretmek onun dışında kalanların, hariç tutulmasını gerektirmez. 2) Birinci şıktaki iddiayı benimseyen kimse bulunsa bile, o kimse şu hususta, muarızına uyar: Tahsisin, başkasını nefyden başka bir sebebi bulunduğu takdirde, başkasını nefyi gerektirmez. Nitekim burada bu durum mevcuttur. Çünkü o müşrikleri inzar, daha evlâdır. Baksana Hak teâlâ, "Sen önce en yakın hısımlarım inzâr et" (Şuara, 214) buyurmuştur. Allah'ın bu emrinden Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, onlardan başkasını uyarmayacağı veya başkalarını inzarla emrolunmadığı manası çıkmaz. Müşrikleri inzarın önceliği vardır. Çünkü müşrikleri inzar, tevhid ve haşr ile olur. Ehl-i kitab ise, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğini inkârları sebebiyle inzar olunurlar. İşte bu sebeple, ayette müşrikler öncelikle zikredilmişlerdir. İşte bundan ötürü, özellikle zikredilmişlerdir. 3) İleri sürdüğümüz hususun karşısında, o soruyu soranın sorusu söz konusu olamaz. Çünkü ehl-i kitap da sapılmıştı ve sapıklıklarını müteakip, kendilerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce hiçbir peygamber gelmemişti. Böylece de Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, bunların hepsine, aynı derecede peygamber olarak gönderilmiş olması gerekir. Yaptığımız bu izahta, tercih ettiğimiz görüşün yerinde ve doğru oluşu ortaya çıkmaktadır. Cenâb-ı Hak, "Olur ki onlar hidayete ererler" buyurmuştur. Yani "onların hidayete ereceklerini umarak, onları inzar et..." demektir. |
﴾ 3 ﴿