5

"Gökten yere kadar her şeyi O takdir edip yönetir. Sonra (o İş), sizin sayageldiğinizce bin sene miktarında olan (mesafeye), bir günde yine O'na yükselir".

Cenâb-ı Hak, "halk" "yaratma"yı bildirince, "emr"i de beyân etmiştir. Nitekim O, "iyi bilin ki, emr de O'nundur, halk da O'nundur"(A'raf,54) buyurmuştur. Azamet de, bu ikisi sayesinde ortaya çıkar. Çünkü, muazzam ve pekçok tebaa ve kullara sahip olan kimse, tam bir azamet sahibidir. Sonra bu kimsenin "emri" de, sahip olduğu bu şeyler için müessir ve geçerli olursa, o, İnsanların nazarında çok büyük bir yer işgal eder. Yok eğer, onun emri nafiz ve müessir değilse, o zaman azameti noksanlaştr.

Cenâb-ı Hak, "Sonra, ...yine O'na yükselir" buyurmuştur ki, bu, -Allah daha iyisini bilir ya-, "Onun emri, kullarına gökten iner; bu emre uygun olarak kullarından sudur eden amelleri de O'na yükselir Çünkü amel emrin neticesidir" demektir.

Cenâb-ı Hakk'ın buyruğu hususunda şu izahlar yapılmıştır:

1) "Emrin inişi", amelin çıkışı, sizin saydığınızca, "bin yıllık mesafe"de olur. Ki bu da, bir gün içinde olur. Zira, gökle yer arası, beşyüz yıllık bir mesafedir. O halde bu demektir ki, emir, beşyüz yıllık bir mesafede iner; amel de, beşyüz yıllık bir müddette çıkar. O halele bu ikisinin toplamı, bin senelik bir miktardır.

2) Bu, o emrin geçerliliğinin süresinin uzun olduğuna bir işarettir. Bu böyledir, zira, "emr"i bir veya iki günde mükemmel biçimde geçerli iken, bundan sonra, nihayete eren kimse, "emr"i uzun yıllar geçerli olan kimse gibi olamaz. O halde ayetteki, "Sizin sayageldiğinizce bin sene miktarında olan (mesafeye), bir günde.." ifâdesi, "O, işleri, emri, bir günü bin yıl olan bir zaman içinde tedbir eder. O halde, ya ondan olan bir ay, bir yıl ve bir asır nasıl olur?" manasındadır. Bu izaha göre, bu ifadeyle, bunun miktarının ellibin sene olması arasında bir fark yoktur. Çünkü bu, "emr"in geçerliliğinin devamına bir işaret olunca, bunun, bin ile, ellibin ile ifâde edilmesi müsavidir, farketmez. Ancak ne var ki, "ellibin" ifadesindeki vurgu ve te'kîd, daha çoktur. Biz bunun inceliğini, inşaallah yerinde izah edeceğiz.

Zaman Mekân İlişkisi

Burada şöyle bir incelik de bulunur: Allahü teâlâ bir önceki ayette, madde aleminden ve yaratmasından bahsetmiş, böylece de mülkünün azametine işaret etmiştir. Bu ayette ise, "Emri tedbir eder" demekle, ruhlar ve emir âleminden bahsetmiştir. Rûh da, "emr" alemindendir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Sana ruhu soruyorlar. De ki "rûh, Rabbimin "emr"indendir" (isra, 86) buyurmuştur. Böylece Cenâb-ı Hak, kasdı, bekanın devam ettirilmesi olduğu halde, o "emr"inin devam edişine, zamanı hatırlatan bir lafızla işaret etmiştir. Nitekim örfte, zaman uzamayıp; o zamanda vaki olan şeyler uzadığı halde, "Falancanın zamanı uzadı" denilir. Ki bundan, o işin, uzun bir zamanda meydana geldiği; bunun uzadığı, pekçok zamanı içine aldığı anlaşılmış olur. Böylece Cenâb-ı Hak orada, mekân sözüyle mülkünün azametine; burada da, zaman sözüyle, mülkünün devamına işaret etmiş olup, mekan O'nun yarattığı şey olup, mülkündendir; zaman ise, O'nun hükmü ve emri iledir.

Bil ki ayetteki, "Emri bir günde tedbir eder" cümlesi, O'nun "emr"inin bir günde olmasını gerektirir; günün ise, başlangıcı ve sonu vardır. O halde bu demektir ki O'nun emri, sonradan olan (hadis) bir zaman içinde olmuş, böylece de hadis olmuş olur. Allah'ın Arş'a istiva ettiğini söyleyenlerin bir kısmı, O'nun emrinin kadîm olduğunu, hatta harflerin ve "kün" (ol!) kelimesinin dahi kadîm olduğunu söyleyerek şöyle demişlerdir: "Binâenaleyh nasıl olur da, (......) kelimesinden O'nun bir mekânda olduğu anlaşılır da, (......) kelimesinden, O'nun emrinin bir zamanda olduğu anlaşılmaz?"

Daha sonra Cenâb-ı Hak, bu emri geçerli ve müessir olan büyük hükümdarın gafil olmadığını beyan etmiştir. Çünkü hükümdar, emir ve yasaklar koyduğunda kendisine itaat edilir. Fakat gafil olması halinde mehabetti ve saygın olmaz; isterse bütün memleketinin ve orada yaşayan tebeasının hallerine vakıf olsun. İşte gafil olmadığı gerçeğini bildirmek üzere Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

Gayb ve Şehadet

"İşte, görünmeyeni de görüneni de bilen, yegane galib ve çok merhametli olan O'dur" (secde, 6) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, daha önce, "gökleri yarattı" ifadesiyle, (gölgeler) maddeler aleminden; "Gökten yere kadar her şeyi O tedbir eder" beyanıyla da, ruhlar aleminden bahsedince, "görünmeyeni, görüneni de bilen", yani, "ruhlar aleminde olanı bilen" ve "maddeler aleminde olanı da bilen" buyurmuştur. Veyahut şöyle diyebiliriz: Cenâb-ı Hak, henüz olmamış şeylere bir işaret olsun diye, "görünmeyeni de bilen"; olup bitmiş şeylere bir işaret olsun diye de, "görüneni de bilen" buyurmuştur. İlminin mükemmel olduğunu çok kuvvetli ve net biçimde haber verdiği için de, "görünmeyeni bilen" tabirini önce zikretmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "yegane galip ve çok merhametli olan O'dur" buyurmuştur. Alim olduğunu beyan edince, kâfirleri cezalandırmaya kadir olan bir aziz; itaatkâr kullarına da rahmeti bol olan bir rahîm olduğunu, böylece belirtmiştir.

Yarattığını Güzel Yaratan

5 ﴿