10"Dediler ki, "Biz, yerde (çürüyüp) gaip olduğumuz vakit mi, biz mi yeniden yaratılacağız?" Hayır, onlar, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir". Cenâb-ı Hak, "Ne az şükredersiniz!" buyurunca, onların şükretmeyişlerinin, onların, o şükrün zıddı olan küfrü işlemeleri ve Allah'ın, ölüleri diriltme hususundaki kudretini inkâr etmeleri sebebiyle olduğunu beyan etmiştir. Biz, Allahü teâlâ'nın, kelâm-ı kadîmi olan Kur'ân'ı Kerim'de, her ne zaman itikad esaslarından olan üç temel esastan ikisinden bahsederse, üçüncü esası da getirdiğini, ondan da bahsettiğini zikretmiştik. Burada da böyledir. Cenâb-ı Hak, peygamberlikten, "Bu kitabın indirilmesi ... Senden evvel kendilerine hiçbir uyana (peygamber) gelmemiş olan bir topluluğa (secde,2-3) ifadesiyle bahsedip; "Allah, gökleri ve yeri yarattı (...) Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller yarattı" (Secde, 4-9) ifadeleriyle de, tevhîdden bahsedince, "Biz, yerde (çürüyüp) gaip olduğumuz vakit mi" cümlesiyle de üçüncü asıldan, yani haşrden bahsetmiştir. Bununla ilgili birkaç mesele vardır: Bu ayetin başındaki vav, onlardan daha önce sâdır olan hususlara atıftır. Çünkü onlar, "Muhammed, Allah'ın peygamberi değildir. Allah bir değildir. Haşr (diriliş) de mümkün değildir" diyorlardı. Allahü teâlâ, onların, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, peygamberliği hususunda yalanladıklarını anlatmak için, muzarî sigasıyla, yekûlûne (Sacde, 3); onların, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, haşr konusunda yalanlamalarını ifade için de, mazi sîgasıyla, kûlû buyurmuştur. Çünkü onların, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, peygamberliği hususunda yalanlayışları, daha önceden mevcut değildir. Bu, meydana geldiği anda olan bir durumdur. İşte bu sebeple, "diyorlar..." -yani "onlar bu hale düştüler" buyurmuş; onların hasrı inkâr etmeleri ise, hem onlardan hem daha önce atalarından sâdır olmuş bir hal olduğu için, "dediler..." ifadesini kullanmıştır. Allahü teâlâ, onların, peygamberlik konusundaki sözlerini açıkça belirtmiştir. Çünkü O, "Yoksa diyorlar mı ki..." buyurmuştur. Yine onların haşr konusundaki sözlerini de açıkça belirtmiş ve "Dediler ki: "Biz, yerde (çürüyüp) gâib olduğunuz vakit mi..." buyurmuştur. Fakat onların vahdaniyyet ile ilgili sözlerini açıkça belirtmemiştir. Çünkü onlar, her halükârda, haşri ve peygamberliği inkâr hususunda ısrarlı idiler. Fakat vahdaniyyete gelince, bunu kısmen de olsa kabul ediyorlardı. Baksana Cenâb-ı Hak, "Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Allah" derler" (Lokman, 25) buyurmuştur. Dolayısıyla, Allahü teâlâ, her nekadar onlar zahiren bunu söylemiş olsalar bile, "Onlar, "Allah bir değildir" dediler" buyurmamıştır. Eğer birisi, "Hak teâlâ, peygamberlikten bahsedince, daha önce bunun delilinden de bahsetmiştir. Bu da, kendisinde şüphe bulunmayan o tenzîl (indirme) hususudur. Vahdaniyetinden bahsedince, bunun delilinden de bahsetmiştir. Bu da, Cenâb-ı Hakk'ın gökleri ve yeri yaratması ile, insanı çamurdan haiketme hususlarıdır. Fakat onların hasrı inkâr edişlerinden bahsedince, delilini zikretmemiştir (niçin)?" diyecek olursa, buna şöyle cevap veririz: Allahü teâlâ (aslında) onun delilinden de bahsetmiştir. Çünkü insanı doğrudan (direkt) yaratmış olması, onu yeniden yaratmaya kadir olduğuna bir delildir. İşte bundan ötürü, Allahü teâlâ, haşrin mümkün oluşuna ilk yaratmasından bahsederek delil getirmiştir. Çünkü O, "Sonra onu yeniden İade eder, (diriltir). Bu ise ona daha kolaydır" (Rum, 27) ve "De ki: "Onu, ilk defa yaratan diriltir" (Yasin, 79) buyurmuştur. Göklerin yaratılışı da böyledir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya kadir değil midir?" (Yâsin, 81) buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, "Dediler ki: "Biz mi yeniden yaratılacağız?" Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir" buyurmuştur, Bu ifadedeki bel (hayır) kelimesi, birinci cümleden bir İdrab olup, "onlar sırf İkinci yaratılışı inkâr etmiyorlar. Hayır, aksine onlar âhiretin herşeyini inkâr ediyorlar. İkinci yaratılışı (dirilişi) kabul etmiş olsalardı bile, azabı ve mükâfaatı kabul etmezlerdi" demektir. Yahut şöyle de diyebiliriz: "Bu, "Onlar ba'si (dirilişi) doğrudan doğruya inkâr etmediler. Aksine kâfir oldukları için, onu inkâr ettiler. Çünkü onlar, aslında azabı ve mükâfaatı inkâr ediyorlardı. Dolayısıyla o azab ve mükâfaata ulaştıracak atanı da inkâr ettiler" demektir." |
﴾ 10 ﴿