AHZAB SURESİ

Bu, ittifakla Medeni bir sûre olup, yetmişüç ayettir.

Hazret-i Peygambere Hitap

1

"Ey Peygamber, Allah'tan ittikâ et. Kâfirlere ve münafıklara İtaat etme. Şüphesiz ki Allah alîm ve hakîmdir".

Bu ayetin tefsiri ile ilgili birkaç mesele vardır.

Hitap Üslûpları

Bu mesele, (......) veya (......) gibi ifadelerdeki nida ve münâdâ arasındaki fark hakkındadır. Bu hususta söylenenler söylenmiştir. Fakat biz diyoruz ki (Ey adam) şeklindeki söz, nidaya delâlet eder. (Ey o adam) şeklindeki söz de, nidaya delalet ettiği gibi, ya nida edilene hitabın önemli olduğunu, yahut nida edilenin işin farkında olmayışını ifade eder. İkinci husus, diğer yerlerde bahsolunmuştur. Birincisine gelince, (......) sözü, nida edileni, ilk önce malum olmayan biri kılmaktadır. Böylece her işiten kimse, nida edene yönetir. Binâenaleyh o, bunlardan birisini nidasına tahsis edince, bu hadisede, biraz önce nidayı duyanların hepsi ona dönüp baktıkları için, herkesin o haberi duyma gayesi gözetilir. Fakat bunun yerine, doğrudan doğruya: "Ya Zeyd, Ya Recûl" demiş olsaydı, nida edene, sadece bunlar dönüp bakarlardı. Bunun böyle olduğu anlaşıldığına göre, ayetteki, (......) ifadesinin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir gaflet içinde oluşu manasına alınması caiz değildir. Çünkü ayetteki "nebî" sözü, gaflette olmaya ters düşer. Zira "nebî", haberdardır. Dolayısıyla gafil olamaz. Dolayısıyla buradaki nidanın, "hitabın önemli oluşu" manasına alınması gerekir.

Bu Hitaptan Maksat

Birşeyi emretmek, ancak emredilen şahsın, o emredildiği şeyle meşgul olmaması durumunda söz konusudur. Çünkü zaten oturmakta olana, "otur", susmuş kimseye "sus" denilmesi uygun düşmez. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, zaten ittikâ etmektedir. Binâenaleyh ona, "Allah'dan ittikâ et" denilmesini nasıl izah ederiz?

Cevap: Bu hususta şu iki izah vardır:

Birincisi, nakle dayanmaktadır. Bu da, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, ittikâyı sürdürmesinin bir emir oluşudur. Çünkü mesela birisinin, oturmakta olan birisine, "Ben gelinceye kadar burada otur", yine susmakta olan birisine, "Doğru yapıyorsun. Sus, kurtulursun" demesi yerinde olup, "üzerinde olduğun bu hâli devam ettir" manasınadır.

İkincisi, aklî bir izah olup, çok hoştur. Buna göre, padişahtan korkan kullar, üç kısımdır: Bir kısmı, onun cezasından korkar. Bir kısmı, onun mükâfaatlarını kesmesinden korkar. Üçüncüler de, padişah ile aralarına bir engelin girip, (ondan uzakta kalma) endişesini duyarlar. Binâenaleyh Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ne birinci, ne de ikinci manada takvayla emrolunmuştur. Üçüncüsüne gelince, ihlaslı kimse, dünyada yaşadığı müddetçe, bu endişeden kendini emin hissedemez. Nasıl böyle olmasın ki, çünkü dünyevî işler hep insanı meşgul eder. İnsan (kalbi), dünyada bazan Allah ile beraber olur. Bazan da, her nekadar Allah onunla beraber olsa da, insan mutlaka yapılması gereken şeylere yönelmiş olur. İşte bu hususu, Hazret-i peygamber "Ben ancak, kendisine vahyolunan bir beşerim" (Fussilet, 6) yani, "Benim için, vahiy esnasında perde kaldırılır. Daha sonra sizin gibi olurum" diyerek işaret etmiştir. O halde, Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e takvayı emredişi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ilâhî huzurda bulunuşunu devam ettirmeyi istemesi manasınadır.

Bir diğer izah da şöyledir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in her an ve her lahzada, ilmi ve derecesi artmaktadır. Öyle ki onun geçmişteki hâli, o anda içinde bulunduğu hale nisbetle, daha iyi olanı (efdali) terk gibi olur. Böylece o her an yeni bir takva (ittikâ) içinde olmuş olur. Buna göre Allahü teâlâ'nın, "Allah'dan ittikâ et (kork)" emri, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, içinde bulunmadığı bir hali emretmek olur ki, iste buna Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Kimin iki günü birbirine denk olursa, o aldanmıştır (zarardadır)" hadisi ile işaret etmiştir.

Bir de, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbinden, O'nun kendisine emriyle, ilmini artırmasını istemiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "De ki: "Ey Rabbim, ilmimi artır" (Taha, 114) diye emretmiştir. Yine bu hususa, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Hiç şüphesiz, (bazan) kalbim gölgelenir. Bundan dolayı her gün, Allah'a yetmiş kere istiğfar ederim" Müslim. Zikir. 41. (4/2075). buyurarak işaret etmiştir. Bu, "Pegamber için, kendisinin, "yaptığım şükür ve ibadetler de hiçbirşey değilmiş" dediği bir makam, her an onun için meydana gelir" demektir. Bunun böyle olduğu bilindiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Ben ancak, kendisine vahyolunan bir beşerim" (Fussilet 6) sözü gereği, kâfir ve münafıkların dillerinden ve ellerinden kaynaklanan bir korkuya düştüğü anlaşılmaktadır ki, bunun delili, "İnsanlardan korkuyorsun. Halbuki Allah, kendisinden korkmaya daha layıktır" (Ahzab, 37) ayetidir. Böylece Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, kendisine insanları unutturacak, sadece hakkı düşündürecek ve bu sayede de derecesinin artırılacağı bir biçimde, o anda üzerinde olduğu takvanın korkunun) üstünde bir başka takvayı emretmiştir.

Binâenaleyh, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için, "Ey Peygamber" ifadesinde, bir müjde yatmaktadır, yani, "Senin, diğer fertlerden ve putlardan korkman, ittikâ etmen gibi bir takva mertebesinde kalmana Allah razı olmaz. Aksine O, seni sana unutturacak bir takvandan razı olur" demektir. Baksana insan, bir malının elden çıkması korkusunu duyup, o esnada kendisine, kendisini öldürmeye niyetli bir câhil hücum edecek olsa, malını mülkünü unutur, hepsini orada bırakıp kaçar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de böylesi bir takvayla emrolunmuştur. Bu takva ile, artık Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de, Allah'dan başka hiç kimseden korkma kalmamıştır. Bu söz tıpkı, Zeyd veya Amr'dan korkan birisine, "Amr'den kork. Çünkü, Amr seninle beraber olursa, Zeyd sana birşey yapamaz" denmesi gibidir. Bu, o kimseye Amr'dan korkmasını emretme manasına galmez. Çünkü o zaten ondan korkuyor. Aksine bu, Amr'dan alabildiğine korkmayı emrin zımnında, Zeyd'i ona unutturacak bir biçimde, Zeyd'den korkmaktan nehiy manasına gelir. Hak Teâla'nın, "Kâfirlere ve münafıklara itaat etme" hitabı, bizim İzahımızı desteklemektedir ve "Allah'dan, seni başkasına itaatten alıkoyacak bir biçimde ittikâ et, kork" demektir.

İtaat Edilmeyecek Olanlar

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Allah'dan başka hiç kimseye itaat etmemesi gerekirken, niçin bu ayette sadece kâfir ve münafıklara itaat etmemesi gerektiği belirtilmiştir? Cevap: Diyoruz ki: Bunun şu iki sebebi vardır:

1) Başkalarını belirtmeye gerek yok. Çünkü bu iki zümrenin dışında kalanlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendilerine uymasını zaten istemiyorlar. Peygamberin, kendilerinin itaat eder hale gelmesini de beklememektedir. Aksine kendileri O'na olmayı isterler, onu muta (İtaat olunan merci) kabul ederler.

2) Hak teâlâ, "Kâfirlere ve münafıklara itaat etme" buyurunca, Hazret-i Peygamber'i, herkese itaattan menetmiştir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, kendisine itaatını isteyen herkes, kâfir veya münafıktır. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, yapmaması halinde, kendisine haklı olarak azab edeceğine inanarak, birşeyi emreden kafir olmuş olur.

Daha sonra Hak teâlâ, tıpkı kendisinde sadece kendisinden korkup celâdet hissedecek şekilde, kendinde bir şecaat gören kimsenin yaptığı gibi, takvanın kalbin derinliklerinden gelmesi ve kişinin nefsinde Allah'dan başka hiçbir şeye karşı bir korkunun kalmaması şeklinde olması gerektiğine bir işaret olsun diye, "Şüphesiz ki Allah alîm ve hakimdir" buyurmuştur. Çünkü Allah için olan takvayı, Allah hakkıyla bilir. Ayetteki "hakim" ifadesi, "Allah birşey söyleyip, peygamberin akrabaları olmalarına rağmen bütün o kâfir ve münafıklar da başka birşey söyleyip, bu söylediklerinde bir maslahatın bulunduğunu iddia edip, aklî bir izah yapsalar, o zaman onlara tabî olmak, bir maslahat olmuş olur" şeklindeki bir vehmi gidermeye bir işarettir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, "Allah hakimdir. Maslahat (ve hikmet) ise, ancak hakîm olanın sözündedir. Dolayısıyla Allah sana birşey emrettiğinde, bütün herkes seni ondan menetmeye çalışsalar bile, Allah'ın emrine uy" demek istemiştir.

Zıharın İptali

1 ﴿