7"Hani bir zaman, biz peygamberlerden misaklarını almıştık. Senden, Nuh'tan, ibrahim'den, Musa'dan ve Meryem'in oğlu isa'dan, evet biz onlardan, öyle sapasağlam bir misâk aldık". Bu ayetin kendinden öncekilerle münasebeti şöyledir: Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Ey Nebi, Allah'tan kork" (Ahzâb. 1) ifadesiyle ittikâyı emredip, bu hususu, o konuda O'ndan başka hiçkimseden çekinmemesi için, hakkında insanlardan endişelendiği o malum (Zeyneb binti Cahş) kıssa ile tekîd edip "Peygamber, mü'minlere öz nefislerinden daha yakındır" (Ahzâb, 6) ayetiyle, Peygamberinin korkuyu iktizâ ettiği bir şeyi irtikâp etmediğini beyan buyurunca, bu hususu başka bir izah ile tekid ederek "Hani bir zaman biz peygamberlerden mîsak almıştık" buyurmuştur. Buna göre O sanki, "Yalnız Allah'dan kork. Hiç kimseden çekinme ve benim risaletimi tebliğ edecekleri ve buna hiçbir korku ile herhangi bir şey elde etme ümidinin mani olamayacağı hususunda benim, peygamberden almış olduğum mîsakı hatırla!" buyurmuş olup, bu hususta birkaç mesele vardır: Peygamberlerden alınan "mîsak" ile, onların peygamber olarak gönderilmeleri ve onlara tebliğin emredilmiş olması kastedilmiştir. Cenâb-ı Hak burada özellikle dört peygamberden bahsetmiştir ki, bunlar Nuh, İbrahim, Musa ve İsa(aleyhisselâm)'lardır. Zira Musa ve İsa (aleyhisselâm)'ların, bizim peygamberine zamanında da yaşayan birtakım cemaat ve ümmetleri vardı. Böylece Cenâb-ı bu ikisini, kavimlerine karşı bir hüccet olsun diye zikretmiştir. İbrahim (aleyhisselâm)'i Arapların, onun faziletini kabul etmeleri ve dinin korunmasını emrettiği bazı şeyler mda ona ittibâ etmelerinden dolayı zikretmiştir. Nuh (aleyhisselâm)'a gelince bu da, ılığın ikinci aslı, yani atası olmasından dolayı zikredilmiştir. Çünkü, Tûfan'dan sonraki insanlar Nuh (aleyhisselâm)'dan başlarlar. Bu İzaha göre şayet birisi, "O halde, Nuh (aleyhisselâm)'dan ziyade Adem (aleyhisselâm)'in zikredilmesi daha uygun düşerdi" diyecek olursa, biz deriz ki: Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'in yaratılışı, (dünyayı) mamur edip şenlendirmek içindir. Peygamberliği ise, soyunu ve evlatlarını irşâd içindir. İşte bundan ötürü, onun zamanında, hiçbir kavim helak olmamış, hiçbir kavme de azab olunmamıştır. Nuh (aleyhisselâm)'a gelince o, nübüvvet için yaratılmış, inzâr için, nebî olarak gönderilmiştir. İşte bundan dolayı da onun kavmi imha edilmiş ve sularda boğulmuştur. Cenâb-ı Hak, babası olmadığına bir işaret olsun diye, pekçok yerde, "Meryem oğlu İsa; Meryem oğlu Mestti" tabirlerini kullanmıştı. Çünkü, şayet babası olmuş olsaydı, Hazret-i İsa (aleyhisselâm) o zaman, babasına nisbetle tanıtılırdı. Cenâb-ı Hak, "Biz onlardan öyle sapasağlam bir misâk aldık..." buyurmuştur. Misâkın, "böylesine sapasağlam" olması, onların, peygamberler olarak gönderilmeleri hususunda yaptıkları şeyler hususunda sorumlu tutulmalarıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Elbette biz, peygamberlere soracağız"(Araf.6) buyurmuştur. Bu böyledir, zira hükümdar bir elçi gönderip, ona birşey emredip, bu elçi de bu emri kabul ettiğinde bu "mîsak" olur. Ama, hükümdar ona, yaptığı işler ve söylediği sözler hususundaki durumundan da kendisini sorgulayacağını bildirdiğinde, bu, bu misakın ona ağırlaştırılması olur. Böylece de elçi, elçilik hususunda, ne eksik ne fazla yapamaz. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın, "Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılıp karıldınız. Onlar sizden kuvvetli teminat da aldılar" (Nisa, 21) ayetinde kastedilenin, onların, yani kocaların bu mîsak ve teminattan mesul tutulacaklarını haber vermek olduğu söylenebilir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlusunuz" buyurmuştur. Allahü teâlâ erkekleri kadınlara "kavvâm-âmir ve hükümrân" kıldığı gibi, peygamberleri de ümmetlerinin işlerini deruhte eden ve onları doğru yola sevkeden kimseler olarak kabul etmiştir. |
﴾ 7 ﴿