15"Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız. Allah İse, herşeyden müstağni, ve her hamde lâyıktır". Peygamberden sudur eden davet ile, kâfirlerin de küfürde ısrarı çok olup, kâfirler, "Muhakkak Allah, belki de o, bizim ibadetlerimize muhtaç olduğu için, o ibadetleri bize alabildiğine emrediyor ve bizi o ibâdetleri terketmenize karşılık iyice tehdit ediyor" deyince, Cenâb-ı Hak, "Ey insanlar, siz Allah a muhtaçsınız. Allah ise, herşeyden müstağnidir" buyurmuştur. Binâenaleyh O, size ibadeti, size ihtiyacı olduğu için emretmemiştir. Bu emir, O'nun size olan çok şefkatinden dolayıdır. Ayetle ilgili birkaç mesele vardır: (Nahiv)de, haberin marife getirilmesi çok nadirdir. Genel olarak haber nokire (belirsiz) mübtedâ ise marife olur ki, makûl olan da budur. Zira, haber veren kimse, genelde haber verilen kimsenin bilgi sahibi olmadığı bir hususu bildirir veyahut anlatan kimse muhatabın o konuda bilgi sahibi olmadığı zannı ile bildirir. Sonra bu şey dinleyen kimse tarafından bilinince, konuşan kimse ona, "Ey muhatap, senin de bildiğin o hususta, falanca mana vardır" der. Ki bu tıpkı bir kimsenin, "Zeyd ayaktadır" demesi gibi olup, bununla "Senin tanıdığın Zeyd için, senin haberin olmayan, bir ayağa kalkma (kıyam) vaki olmuştur" anlamının kastedilmesidir, Binâenaleyh, dinleyen nezdince haber verilen şey malum olup, mübtedâ da malûm, haber de, bir anlatım değil de bir dikkat çekme olunca, bu durumda haberi mahfe getirmek son derece yerinde olur. Bu tıpkı bir kimsenin, Allah'ın Rab; Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de nebî olduğunu bildiği için, "Allah, Rabbimizdir; Muhammed de peygamberimizde" demesi gibidir. İşte burada da, insanların muhtaç oldukları herkes tarafından bilinen apaçık bir şey olunca, Cenâb-ı Hak, (haberi marife getirerek) "Siz... muhtaçlarsınız" buyurmuştur. Ayetteki, (......) kelimesi ihtiyaçların arzeditdiği ve güvenilecek olan tek varlığın kendisi, yani Allahü teâlâ olduğunu bildiren bir ifadedir ki bu, kulun O'na muhtaç olmasından dolayı, O'na ibâdet etmesini, O'ndan başkasına ihtiyacını arzedemeyeceği için de, başkasına da ibadet etmemesini iktizâ eder. Daha sonra Cenâb-ı Hak, (......) buyurmuştur ki bu, "O, her şeyden müstağnî olmasına rağmen, sizi bütün çağrı ve davetiyle kendisine davet eder. Halbuki sizler, ihtiyaç içinde olmanıza rağmen O'na icabet etmezsiniz. Siz O'na duâ etmediğiniz halde, O size ihtiyaç vaktinizde icabet eder" demektir. Bu mesele ayetin sonundaki (el-hamid) ismi şerîfiyle alâkalıdır. Allahü teâlâ birinci habere, yani (......) cümlesine, (......) kelimesini ilave etmiştir ki, bu ibadeti O'na hasretmenin farz olduğuna işarettir. Aynen bu ilave gibi, müteakiben de, gına ile muttasıf olmasına, hamîd olma vasfını ilave etmiştir ki, bu da insanların ihtiyacına mukabil onun gınasına işarettir. Keza O, şükredilmesi farz olan hamîd olduğundan, onun nimetlerine muhtaç olan sizlerin ona hamdetmeniz gerekir demektir. Yoksa "Siz muhtaçsınız, Allah da sizin gibi muhtaçtır" manasına gelmeyip: "Bilâkis o, ganiyy-i mutlaktır. Siz O'na muhtaçsınız diye, sizi ihtiyacı giderilmemiş durumda bırakmaz. Bilakis O, dünyada sizin ihtiyaçlarınızı karşılar. Eğer iman ederseniz, ahirette de ihtiyaçlarınızı karşılar. O halde O, hamîd'dir" demektir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, kendisinin zenginliğini beyan etmek için, |
﴾ 15 ﴿