18

"Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Eğer yükü ağır bir kişi, diğer birini onu taşımaya çağırırsa, bu, akrabası da olsa, kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen ancak, gaybde olan Rabbinden korkmakta olanları, namazı dosdoğru kılanları sakındıracaksın. Kim temizlenirse, sırf kendi faydasına temizlenmiş olur. Nihayet varış, Allah'adır"

Önceki Kısımla Münasebet

Bu ayetin, kendinden öncekilerle şöyle bir münasebeti vardır: Cenâb-ı Hak, doğruyu apaçık delillerle beyân edince, onları, bu hususta düşünmeye davet eden şeyi de zikrederek, "Hiç bir günahkâr başkasının günahını yüklenmez" buyurmuştur ki bu, "Günahkâr olan hiçbir nefis, günahkâr olan başka bir nefsin günahını yüklenmez" demektir. Binâenaleyh peygamber, şayet bu tebliğinde yalancı olmuş olsaydı, sizin, onun günahını yüklenmiyeceğinizi bile bile, günahkâr olmuş olurdu. Binâenaleyh o, böyle bir şeyden korunur ve ittikâ eder". Allahü teâlâ ise, sizin ibadetlerinize muhtaç değildir. O halde düşünün, ve sapmanız halinde hiç kimsenin sizin günahınızı yüklenmeyeceğini bilin. Bu, sizin önderlerinizin "Yolumuza uyunuz, biz sizin günahlarınızı taşırız" demeleri gibi değildir" demektir. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Cenâb-ı Hakk'ın, "Günah işlemiş bir nefis" takdirindedir. Cenâb-ı Hak "Hiçbir nefis diğerinin günahını üstlenmez" dememiş ve yine, sıfat ile mevsûfu birlikte zikrederek, "Hiçbir günahkâr nefis, diğerinin günahını üstlenmez" dememiştir ki bunun anlamı şudur: Birincisine gelince, şayet Cenâb-ı Hak, "Hiçbir nefis, diğerinin günahını üstlenmez" demiş olsaydı, o zaman, günahkâr her nefsin, günahının onları üzdüğü ve onların, kendisi hakkında dehşete ve şaşkınlığa düşmüş olduğu anlaşılamazdı. Bunun diğer bir izahı da şöyle yapılabilir: Bir kimsenin, "Hiçbir nefis başkasının günahını yüklenmez" şeklindeki sözünden, onun asla hiç bir yük taşımadığı da anlaşılabilirdi. Nitekim masum (günahsız) kimse, başkasının yükünü taşımadığı gibi, esasen kendisine ait de taşıyacağı bir yük olmaz. Oysa cümlesi beyan eder ki "o kendi yükünü alır, fakat başkasının yükünü yüklenmez." (İkincisine), yani sıfatla mevsûfun birlikte zikredilmesi meselesine gelince, sıfatın çok açık ve mevsûfundan ayrılmaz bir nitelik amasından dolayıdır bu..

Daha sonra Cenâb-ı Hak, hiçkimsenin bir başkasının yükünü, ne doğrudan, ne de bir istek ve talepten sonra üstlenmeyeceğine bir işaret olmak üzere, yükü ağır bir kişi... çağırırsa" buyurmuştur. Çünkü, böyle bir şeye muhtaç kimse sabreder ve ihtiyacını, herhangi bir talepte bulunmaksızın karşılar. Ama doruk noktaya varırsa, bu onu, bir talepte bulunmaya mecbur eder.

İkinci Mesele

Bu mesele muskale kelimesiyle alâkalı olup bu, önce geçenleri daha fazla beyân eden bir ifâdedir. Çünkü Cenâb-ı Hak, bundan önce, "Günah işleyen (hiçbir nefis) başkasının günahını çekmez" buyurmuştur. Sadece bu cümleyi işiten kimse zanneder ki, o şahıs götürebileceği miktar yükü olduğu için, başkası onun yükünü taşımaz. Nitekim güçlü kuvvetli bir adam eline bir nar veya ayva aldığında, kimse o yükünü taşımasına yardımcı olmaz. Ama yük ağır olunca taşıyanı bitkin düşürür ve etraftan ona yardım edilir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, müskale buyurmuştur ki bu, "Başkasının yükünü taşımama, o başkasının o yükün ağırlığından dolayı acınmaya mahal olmayışından dolayı değildir. Tam aksine o nefsin, çok ağır bir günah ve suçun altında bulunmasından ve ondan, o suça dair herhangi bir şeyin üstlenilemez olmasından dolayıdır" demektir.

Üçüncü Mesele

Cenâb-ı Hak, bu hususta, "bu, akrabası da olsa" kaydına yer vermiştir ki bu, "O çağrılan şahıs,akrabası dahi olsa onu yüklenmez" demektir. Bir önceki ifade hakkında "O, onun yükünü, ya meselâ, düşmanını ağır bir yükün altında gören bir hasım, veyahut da tasımlamayan bir yükün altında olan bir yabancı kimseyi gören başka bir yabancı gibi, kendisiyle ilgisi ve alâkası olmadığı için taşımamıştır" denebilir. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "bu, akrabası da olsa" buyurmuştur ki bu, "Nefsin, o yükü taşıyabilecek güçlü ve günahkâr bir nefis olması; her ikisinin de ağır bir yük altında ezilmesi gibi, o yükü taşımaya yöneltecek bütün sebepler bulunsa bile..." demektir. Yardımcı olacak nefsin güçlü ve yük taşıyabilir olması, berikinin de, yük altında ezilmesi ve yardım istemesi gibi... Çünkü, talepte bulunmak, acımayı celbeder. Şayet, kendisinden yardım talep edilen, edenin yakını olursa, bu durumda bunu karşılamamak, ancak bir engelden dolayı olur ki, bu da her nefsin ağır bir yük altında bulunmasıdır.

Uyarmadan Fayda Görenler

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Sen ancak, gaybde olan Rabbinden korkmakta olanları, namazı dosdoğru kılanları sakındıracaksın" buyurmuştur ki, bu, "Senin getirdiğin şeyin üstünde başka bir irşâd yoktur. Halbuki bu, onlara bir fayda sağlamamıştır. Binâenaleyh sen ancak, kalbleri Allah'ı tazim hissi ile dolup taşan, dışları da ibâdetle süslenmiş olan kimselere fayda veren bir uyarıda bulunursun" manasına bir işaret olup, bu, tıpkı, "iman edenler" ifadesinin, kalbin ameline; "salih ameller işleyenler" (Asr, 3) ayetinin de uzuvların amellerine bir işaret sayılması gibidir. O halde Cenâb-ı Hakk'ın "Gaybde olan Rabbinden korkmakta olanları ve namazı dosdoğru kılanları" ifadesi, işte bu anlamdadır.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, hiçbir günahkâr nefsin, bir başkasının günahını yüklenemeyeceğini beyan edince, sevabın, bu sevabı işleyenlere fayda vereceğini beyan etmek üzere "Kim temizlenirse, sırf kendi faydasına temizlenmiş olur" buyurmuştur ki, bu, "Onun bu tezkiyesi, kendi lehinedir" demektir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Nihayet varış Allah'adır" buyurmuştur. Bu, "temizlenen kimsenin bu temizlenmesinin fayda ve neticesi, dünyada görülmese bile, herkesin varışı Allah'adır, lika (haşr) gününde, beka yurdunda, Allah'ın nezdinde ortaya çıkacaktır. Günahkâr kimsenin işlediği günahın cezası, dünyada ortaya çıkmasa bile, ahirette ortaya çıkacaktır. Çünkü nihaî varış, Allah'adır" demektir.

Dalaletle Hidayetin Mukayesesi

Cenâb-ı Hak daha sonra:

18 ﴿