36

"Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, (insanların) kendi nefislerinden ve bilemeyecekleri nice şeylerden her türlü çifti yaratan (Allah'ın) şânı yücedir"

"Sübhâne" lafzının, tesbihe (tenzihe) delâlet eden bir alem olduğunu daha önce söylemiştik. İfadenin takdiri, "Bütün çiftleri (eşleri) yaratan zâtı tam manasıyla tenzih ederim" şeklindedir. Buna göre "sebbeha", "nezzehe" "tenzih etti" manasına olup, Önceki ayetlerle bu ayetin münasebeti şudur: Hak teâlâ, "Halâ şükretmeyecekler mi?" buyurup, Allah'a şükür de, O'na ibadet etmek olup, o kâfirler de bu ibadeti yerine getirmeyip, hatta başka varlıklara tapıp şirke düşünce, "Yaratan (Allah'ın) şânı yücedir" buyurmuştur. Halbuki, O'ndan başkaları hiçbirşey yaratamazlar. İşte bundan dolayı böyle buyurdu. Şöyle de diyebiliriz: Allahü teâlâ, o kâfirlerin, ayetleri İnkâr edip şükretmediklerini anlatınca, insana yapması gerekeni bildirerek, böyle buyurmuştur. Yahut şöyle de diyebiliriz: Hak teâlâ, ayetlerinden yani delillerinden ve mucizelerinden bahsedince, "Bahsedilen bu şeyleri yaratan, ortakları bulunmasından yahut ölüleri diriltememekten, aciz olmaktan münezzehtir" buyurdu.

Bu ayette ilgili birkaç mesele var:

Birinci Mesele

Buradaki küllehâ "hepsini" ifadesi, kulların fiillerini de Allah'ın yarattığına delâlet eder. Çünkü zevç (çif-eş), sınıf-çeşit demektir. Kulların fiilleri de çeşit çeşit olup, birbirine benzeyip, hepsi de araz cinsleri genel başlığı altında toplanırlar. Binâenaleyh bunlar, Hak teâlâ'nın, "her türlü çifti (zevci) yaratan" diye haber verdiği, bütüne dahil olurlar." Ayetteki, "Yerin bitirmekte olduğu şeyler" ifadesi, bu sözü umûmî olmaktan çıkarır. Çünkü, meselâ "Bende olan herşeyi Zeyd'e verdim" diyen kimsenin, sözü de umûm ifade eder. Binâenaleyh bu kimse bundan sonra "Elbiselerimi de verdim" dese, bu söz, Öncekini umûmî olmaktan çıkarır" denilemez. Zira biz diyoruz ki: Bu mana, buradaki min edatının, tahsis edilen şeyin "beyaniyyesi" olması halinde söz konusudur. Fakat bu, umûmî mananın te'kîdi için getirilmiş olursa, böyle olmaz. Bunun delili şudur: Bir kimse "Falancaya her şeyi (min) hayvanı, elbiseyi, köleyi, cariyeyi verdim" dediğinde, bu sözden, umûmî manayı te'kid için, çeşitleri sayıp döktüğü anlaşılmış olur. Hak teâlâ'nın "Bütün zevceleri (çiftleri) yaratan, sizin için gemilerden, hayvanlardan bineceğiniz şeyler meydana getiren Allah..."(Zuhruf, 12) şeklindeki kayıtsız-şartsız ifadesi de bunu destekler.

Başlıca Çiftler

Allahü teâlâ, bütün mahlûkatı içine alan, şu üç şeyden bahsetmiştir:

1) "Yerin bitirmekte olduğu şeyler..." Buna, bitkiler ve meyveler gibi, açıkça görülen şeyler girer.

2) "(İnsanların) kendi nefislerinden..." ifadesi. Buna da, "enfüsî" deliller girer.

3) "Bilemeyecekleri nice şeyler..." ifadesine de, göğün her yerinde olanlar ile, yeryüzünün en ücra köşelerinde bulunan şeyler girer, işte bu Allahü teâlâ'nın bütün bunları, tahsîs için zikretmediğinin delilidir. Çünkü bunun da delili, ehlî hayvanlar ile madenler de Allah'ın yarattıklarından olmasına rağmen, bunları burada zikretmeyişidir. Cenâb-ı Hak bütün bu şeyleri, biraz önce bahsettiğimiz misalde de olduğu gibi, umûmî manayı te'kid için getirmiştir.

Üçüncü Mesele

Ayetteki, "bilemeyecekleri nice şeyler" ifadesinde, şöyle ince bir mana vardır: Allahü teâlâ, kendisinin ortaktan münezzeh tutulması için, herşeyin Allah tarafından yaratıldığını söylemiştir. Çünkü yaratılan yaratana eş-ortak olamaz. Fakat hakîkî tevhid, kişinin ancak Allah'dan başka ilah olmadığını kabulü ile gerçekleşir. Bu cümleden olarak Cenâb-ı Hak sanki, "Bildiklerinizde ve bilmediklerinizde, onları Allah'a ortak koşmanıza manî şeyleri bilin. Çünkü yaratma geneldir, ortaklığa manî olan şey de yaratma sıfatıdır. Binâenaleyh Allah'a bildiğiniz şeylerden hiçbirini ortak koşmayınız. Çünkü sizler o şeylerin mahlûk olduğunu biliyorsunuz. Yine bilmediğiniz şeyleri de ortak koşmayın. Çünkü herşey mümkin varlık olduğu için, Allah'a göre mahlûkturlar.

Gece de Bir Ayettir

36 ﴿