38"Güneş de kendi karargâhında akıp gitmektedir. Bu, aziz ve alîm olan (Allah)'ın takdiridir" Baştaki vâv'ın, atıf için olup, bunun "gece"ye atfedilmiş olması muhtemeldir. Buna göre ayetin takdiri, "Kendisinden gündüzü sıyırıp çıkardığımız gece onlar için bir ayettir. Keza güneş de, hareket etmektedir. Ayı da biz takdir ettik. Bütün bunlar birer ayettir" şeklindedir. Ayetteki, "Güneş de akıp gitmektedir" ifadesi, gündüzün çıkarılışına sebeb olan şeye işarettir. Çünkü güneş, karargâhına doğru hareket etmektedir ki, bu karargâh, güneşin batma zamanıdır. Böylece gündüz de geceden sıyrılıp çıkmış olur. Sebebin zikredilmesinin faydası şudur: Allahü teâlâ, "Biz geceden gündüzü sıyırıp çıkarırız" buyurunca, herhangi bir câhilin, "Gündüzün sıyrılıp çıkarılması, Allah'dan değil, ancak güneşin batışındandır" demesi muhtemel olduğu için, "Güneş de, Allah'ın emriyle karargâhına doğru gitmektedir" buyurdu. Binâenaleyh güneşin batışı, gündüzün geceden soyulup çıkarılmasının sebebidir. Böylece sebep zikredilerek, bu iddianın doğruluğu ortaya konulmuş olur. Şöyle de denebilir: "Güneş de kendi karargâhına akıp gitmektedir" ifadesi, geceden sonra gündüz nimetine bir işarettir. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "Kendisinden gündüzü sıyırıp çıkardığımız gece onlar için bir ayettir" buyurunca güneşin hareket ettiğini, gece sona erdiğinde güneşin doğduğunu, gündüzün böylece, çeşitli faydalarıma yeniden geldiğini anlatmıştır. Ayetteki, (......) ifadesindeki lam'ın, tıpkı "Güneşin dulûkuna (yani kayması anma) doğru namaz kıl" (İsra 78) ve "O kadınları, iddetlerinin (bitimine) doğru boşayın" (Talak, 1) ayetlerinde olduğu gibi, vakti göstermek için olması muhtemeldir. Lâm'ın vakit manasına kullanılmasının sebebi şudur İsimlerdeki meksûr (harf-i cer olan) lâm, izafet manası içindir. Fakat fiilin, sebebine nisbet edilmesi, izafet çeşitlerinin en güzelidir. Çünkü izafet, (Zeyd'in evi) ifadesinde olduğu gibi, muzâfun ileyh sebebi ile, muzâfın tanınması için yapılır. Fiil de, o fiilin sebebi ile daha iyi bilinir. Nitekim Arapça'da "Kar "için ticaret yap, "yemek için satın al" denilir. Lâm harfinin, ta'lil (sebebi göstermek) için kullanıldığı bilindiğine göre, diyoruz ki: Birseyin vakti, onun sanki sebebi gibidir. Çünkü olacak şeyler, belli bir vakitte olur. İşler, vakitlerine bağlıdır. İşte bundan ötürü Arapça'da "Falanca şu ayın onunda yola çıktı" denilir. (......) ayetindeki lâm da böyledir. Çünkü vakit de, tıpkı birseyin sebebi gibi o şeyin iyice beni olmasını sağlayan şeydir. Buna göre (......) tabirinin manası, "Güneş karar kılacağı (duracağı) bir zaman içinde hareket ediyor" şeklindedir. Bu da, "güneş ne zaman karar kılarsa, harekete geçmesi emredilir. O da harekete geçer" demektir. Buradaki lâm'ın, İlâ manasına olması da muhtemeldir, yani "Güneş, kendisi için ayrılan o karargâha varıncaya kadar akıp gider" demektir. Bunu da şu şekilde izah ederiz: Buradaki lâm, vakit içindir. Vaktin ise bir başlangıcı, bir sonu olmak üzere iki ucu vardır. Nitekim Arapça'da, "Cumadan perşembeye kadar yürüdüm" denilir. Böylece aralarındaki çok sıkı münasebetten ötürü, bu İki zaman diliminin biri için kullanılan edat, diğeri için de kullanılabilir. Bunu, ayeti (......) şeklinde okuyanların kıraati de desteklemektedir. Bu izaha göre, buradaki "müatefcar" kelimesinin manalar için şu izahlar yapılır: a) Bu, Kıyamet günüdür, yani, güneş Kıyamet günü artık karar kılacak, duracak ve daha hareket etmeyecek. b) Bu, bir yıllık zaman dilimidir. c) Bu gecedir, yani, "Güneş geceye kadar hareket eder" demektir. d) Muetefcar, zamanla ilgili olmayıp, mekânla İlgilidir. Bu durumda da şu izahlar yapılabilir: 1) Bu, yazın güneşin en yüksek noktaya ulaşması, kışın da en aşağı noktaya inmesi demektir. Buna göre mana, "Güneş bu noktaya varıp tekrar gelinceye kadar akıp gider" demektir. 2) Bu, güneşin ufuktaki yerlerinin en uç noktalarıdır. Çünkü güneşin, altı ay tamamlanıncaya kadar, her gün ayrı bir doğum noktası vardır. Güneş altı aydan sonra, yeniden aynı noktaları dolaşır. Bu, biraz önce yükseklik hususunda söylenenin aynısıdır. Çünkü doğum yerlerinin değişmesi, güneşin ulaştığı yüksekliğin farklılığından ötürüdür. 3) Bu, güneşin başlangıç noktasına ulaşmasıdır. 4) Bu, güneşin mıntakatu'l-bürûctan, murûru'ş-şems'e meyletmesinden, üzerinde hareketini tamamladığı dâiredir (yörüngedir). Bunu ileride açıklayacağız. Şöyle de denebilir: "Bu, "Güneş, müstekarrının hareketine göre hareket eder" demektir. Çünkü astronomiciler şöyle derler: Güneş bir felek içindedir. Felek dönünce, onu da döndürür. O halde güneş, müstekarrının (feleğinin) hareketine göre hareket ediyor." Felsefeciler ise şöyle derler: "Güneş, müstekarrına, yani bulduğu takdirde artık istikrar bulacağı bir duruma doğru hareket ediyor. O şey de, mümkün olan şekillerin (konumların) çıkarılması demektir." Bu görüş son derece düşüktür. Allahü teâlâ bunlara, "Bu, aziz ve alîm olan (Allah'ın) takdiridir" yani, "Bu hareket, o feleğin döndürmesinden ötürü değil, ancak Allah'ın iradesi ve takdiri, yönetmesi ve o feleği buna uygun yaratması iledir" buyurarak cevap vermiştir: Eğer dersen ki: "Sen bu hususta pek çok izahlar yaptın. Ama tercihe şayan olanı belirtmedin. Sence tercihe sayan olan görüş hangisidir?" Evet, böyle diyecek olursan cevaben deriz ki: Bizce tercihe şayan olan görüş şudur: Buradaki "müstekar" sözü ile, mekân manası kastedilmiştir, yani, "Güneş, müstekarrına, duracağı yere ulaşıncaya kadar hareket eder. Müstekarn da, ulaşabildiği en yüksek nokta ile, inebildiği en alçak noktadır." Çünkü bu, doğuyu batıyı, değişmeyen mecrayı (yörüngeyi), yıl veya gece demek olan zamanı içine alır. O halde bu görüş, daha geniş ve tam mana ifade etmektedir. Ayetteki zalike kelimesinin, güneşin hareketine işaret olması muhtemel olup, "Bu hareket, Allah'ın takdiridir" demektir. Yine bunun, o müstekarra (karar kılma işine) işaret olması da muhtemeldir. Buna göre de, "Bu müstekar, azîz ve gâlib Allah'ın takdiridir. O, kudreti tam olduğu için gâlibtir, hükümrandır. İlmi de tamdır, yani güneşi en faydalı ve en hikmetli şekilde hareket ettirmeye kadirdir. Dolayısıyla onu bu şekilde hareket ettiriyor demektir. Bunu birkaç şekilde izah ederiz: 1) Güneş, altı ay içerisinde, her gün daha önce uğramadığı bir yerin hizasına doğru hareket eder. Eğer Cenâb-ı Hak, güneşin hareketini tek birşeyin hizasına doğru takdir etmiş olsaydı, o zaman güneşin uğrağı olan o yer yanıp kül olurdu. Diğer yerler ise, kalan kısımlara hükümran olarak (bakî olarak) kalırdı. Bundan dolayı Cenâb-ı Allah, kışın rutubetlerin, ağaçların ve toprağın içinde biraraya gelmesi için güneşe bir uzaklık takdir etmiştir. Daha sonra da, bitkilerin ve meyvelerin yerden ve ağaçtan çıkarılması, olgunlaşması ve kuruması için, derece derece güneşin yere yaklaşmasını takdir etmiştir. Bundan sonra tekrar, yeryüzünün ağaçları ve bitkileri yanıp kül olmasın diye, yine derece derece uzaklaşmasını takdir etmiştir. 2) Allahü teâlâ, güneşe, insanın kuvvetleri ve görme duyusu, uykusuzluk ve yorgunluk sebebiyle âtıl (çalışamaz) hale gelmesin ve devamlı karanlık olması sebebiyle, imârı terkedilerek âlem (dünya) harab olmasın diye, hergün bir doğuş, her gece bir batış takdir etmiştir. 3) Cenâb-ı Hak, o güneşin seyrini (gidişatını), ayın seyrinden daha yavaş, zuhal yıldızının hareketinden daha hızlı yapmıştır. Çünkü güneş, ışığı mükemmel olandır. Binâenaleyh eğer onun akışı yavaş olsaydı, her bir şeyin hizasında uzun müddet kalmış ve orayı yakmış olurdu. Eğer bu akışı daha hızlı olsaydı, o zaman da, bir bölgedeki meyveleri olgunlaştıracak kadar durmuş olmazdı. |
﴾ 38 ﴿