11

"Sor bakalım onlara; "Yaratılışça, kendileri mi daha muazzam, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Şüphesiz biz onları, bir cıvık çamurdan yarattık"

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Önceki Kısımla Münasebet

Bu mesele, ayetin kendinden önceki ayetlerle münasebeti hakkındadır. Bil ki daha evvel, bu Kitab-ı Kerim'in birine maksadının, ulûhiyyet, âhiret, nübüvvet ve kaza ile kaderir isbatı demek olan dört temel inancın anlatımı olduğunu söylemiştik. Buna binaen diyoruz ki: Allahü teâlâ, bu sûreye, kendi varlığına ve birliğine delâlet eden şeyleri getirerek başlamıştır. Bu deliller de, göklerin, yerin, bu ikisi arasında olanların ve doğu ile battnın yaratılmasıdır. İşte Cenâb-ı Hak bu konuyu sapasağlam anlatınca, peşisıra haşır-neşir ve Kıyametin isbatını getirmiştir.

Haşri İsbat Metodu

Bil ki bu konuyla ilgili söz, şu iki tarafla alakalıdır:

a) Aklen hasrın ve neşrin mümkün oluşunun isbatı...

b) Bilfiil vâkî olacağının isbatı... Birinci hususla ilgili söze gelince, bil ki birşeye delil getirmek, şu iki şekilde olur:

1) Şöyle denilmesi: "O (Allah), daha zoruna ve daha güç olanına kadirdir". Dolayısıyla buna da kadir olması gerekir.

2) Şöyle denilmesi: "O, şu iki durumun birisinde buna kadirdir: Fail ile kabil (mef'ul) mevcuttur. Binâenaleyh, buna dâir bu kuvvetin, ikinci durumda da (tekrarında da) aynen bulunması gerekir. Allahü teâlâ, dirilişin ve Kıyametin mümkün olduğunu anlatmak için, işte bu iki yolu kullanmıştır:

Birinci Yol, "Sor bakalım onlara; yaratıhşda kendileri mi daha muazzam, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" ifadesinden çıkarılmakta olup, bu sanki, "Ey Muhammed, şu inkarcılara sor ve de ki: "Kendilerinin yaratılması, göklerin, yerin ve bunların arasında olanların, doğunun, batının ve feleklere çıkan şeytanların yaratılmasından daha da mı zordur?" Şüphe yok ki onlar, örfen, bunların birincisinden, yani kendilerinin yaratılışından daha muazzam olduğunu itiraf edeceklerdir. Şu halde tevhidin isbatı için getirilen delillerle, daha zor ve daha güç olana Cenâb-ı Hakk'ın kadir olduğu anlaşılınca, O'nun bu bedenlere yeniden hayat vermeye haydi haydi kadir olduğu anlaşılır" demektir. Bu delilin bir benzeri de, Yâsîn'in sonundaki, "Gölden ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir?" (Yasin, 81) ayeti ise "Göklerin ve yerin yaratılışı, insanların yaratılışından daha muazzam (bir iştir)" (Mü'minûn, 57) ayetidir.

İkinci Yol ise, "Şüphesiz biz onları bir cıvık çamurdan yarattık" ifadesiyle anlatılmıştır. Bil ki bu bedenler, hayatı kabul etmişlerdir. Çünkü eğer onlar hayatı kabullenmemiş olsalardı, ilk defada da canlı olamazlardı. Gerçek Tanrı, bu bedenlerde hayatı yaratmaya kadirdir. Eğer Allah buna kadir olmasaydı, birinci seferinde de hayat olamazdı. Bu maddelerin hayatı kabul etme özelliğinin devam ettiğinde ve Allahü teâlâ'nın önceki kudretinin şimdi de bulunduğunda şüphe yoktur. Çünkü bu kabul ediş ve bu kadir oluş, zatî sıfatlardandır. Dolayısıyla, son bulmaları imkânsızdır. İşte bu iki yol ile, diriliş ve Kıyametin mümkün bir iş olduğu sabit olmuş olur. Cenâb-ı Hak, işte bu iki yolla, böylesi birşeyin mümkün olduğunu beyan edince, bunun bizzat vâkî olacağını da, "De ki: Evet, hem de siz (hepiniz) hor ve hakir olarak (o kıyamet olacaktır)" (Saffat, 18) ayetiyle anlatmıştır. Bu böyledir, çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in doğru olduğu elinde meydana gelen mucizelerle sabit olup, sâdık olan da, meydana gelmesi mümkün olan birşeyi haber verince, o şeyin olabileceğini itiraf etmek gerekir. İşte bu ayetin, daha önceki ayetlerle münasebetinin izahı bundan ibaret olup, bu, güzel bir izahtır. Allah en iyi bilendir.

Lafızların Tefsiri

Bu, ayetin lafızlarının tefsiriyle ilgilidir:,(......) kelimesi, "Allah'ın, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin yaratıcısı olduğu kesin delillerle sabit olunca, o münkirlere sor ve, "Siz mi yaratılma bakımından daha muazzamsınız, yoksa yaratıcılarının Allah olduğunu ortaya koyduğumuz bu şeyler mi?" de" manasınadır. Cenâb-ı Hak, bunların âdeta zarureten (kesin) bilinen şeyler gibi, çok net ve açık odukları için, bu şeylerin yaratılmasının daha zor olduğunu ikrar ettiklerini nakletmemiştir. Bunların böyle olduklarının doğruluğundan ötürü, bunları açıkça söylemeye gerek yoktur.

Çamurdan Yaratılma

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Şüphesiz biz onları, bir cıvık çamurdan yarattık" buyurmuştur. Yani, "Biz, onların zâtlarında ilk önce hayatı yaratmaya kadir olduğumuza göre, biraz önce de beyan ettiğimiz gibi, kabul edenin ve yaratanın durumlarının değişmesinin imkânsız olmasından dolayı, o insanlarda hayatı ikinci kez yaratmaya kadir olarak baki olmamız gerekir" demektir. Buradaki bir başka incelik de şudur: "Müşrikler, nutfe ve ana-baba olmadan insanın üreyip çoğalması nasıl düşünülebilir?" demişlerdir. Buna göre Cenâb-ı Hak onlara sanki şöyle demek istemiştir: Sizler âlemin hadis olduğunu kabul edip, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olanların, ancak Allah'ın yaratması ve tekvini ile olduğunu kabul ve itiraf ettiğinize göre, ilk insanın da, taraflar (ana-baba) olmadan meydana geldiğini mutlaka kabul etmemiz gerekir. Şu halde, siz bunu kavrayıp bunun böyle olduğunu itiraf ettiğiniz an, sizin, "İnsan, nutfe ve taraflar (ana-baba) olmadan nasıl meydana gelebilir?" şeklindeki sözünüz düşer. Hem, insanların büyük çoğunluğuna göre, Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'in, "cıvık bir çamur"dan yaratılmış olduğu yaygın ve meşhurdur. İmdi, cıvık çamurda hayatı yaratmaya kadir olan, bu zâtlara, hayatı yeniden vermekten nasıl aciz olur? İnsanın cıvık çamurdan nasıl yaratıldığı meselesi, bir önceki sûrede ele alınmıştı.

Bil ki yaptığımız bu izah, ancak biz, Cenâb-ı Hakk'ın, "Şüphesiz biz onları, bir cıvık çamurdan yarattık" ifadesinden, "Biz, onların ataları olan o Adem (aleyhisselâm)'i cıvık, yapışkan çamurdan yarattık" şeklinde bir mana kastedildiğini söylediğimiz zaman yerinde olur.

Bu hususta şu izahlar da yapılabilir: Bu da bu ifadeden kastedilen mananın, "Biz bu insanı cıvık çamurdan yarattık" şeklinde olup, izahı da şöyle yapılabilir: Canlı (insan), ancak menî ve hayız kanından (yumurtadan) meydana gelir. Meni de, kandan oluşur. O halde bu demektir ki canlı, ancak kandan oluşur. Kan da, gıdalardan meydana gelir. Gıdalarsa, ya hayvansal veya bitkisel olur. Bir anlamda gıda demek olan canlının meydana gelmesine gelince, bunun nasıl meydana geldiği hususundaki söz, tıpkı insanın meydana gelişindeki söz gibidir.

Böylece, gıdalarda asiolanın bitkiler olduğu ortaya çıkmış olur. Bitkiler de, yerin su ile karışımından meydana gelir ki, işte ayetteki, "cıvık çamur" budur. Durum böyle olunca, bütün mahlûkatın, "cıvık çamur"dan meydana geldikleri ortaya çıkmış olur. Bunun böyle olduğu da sabit olduğuna göre, şimdi biz diyebiliriz ki: Bu cıvık çamuru meydana getiren cüzler ve unsurlar, hayatı kabul etmektedir ve Allahü teâlâ da, onlara hayat vermeye kadirdir. Bu kabul ediş ve kadir oluşun bekası ve devamlılığı, vacibtir. Binâenaleyh bu işin, her zaman doğru olmasının devam edip gitmesi gerekir. İşte yaptığımız bu izahlar, çok net ve açık izahlardır. Ayetteki lâzib kelimesinin ne demek olduğu hususunda da şu görüşler ileri sürülmüştür:

a) Yapışkan...

b) Özlü ve esnek...

c) Kopmayan... Dil alimlerinin ekserisi ise, bu ifadenin sonundaki bâ harfinin mîm'den olduğu; Arapça'da da bu kelimenin lâzib ve lâzım şeklinde geldiği kanaatindedirler.

Muarızların Alay Etmeleri

11 ﴿