12

"Daha doğrusu sen taaccüb ettin. Onlar da, eğlenirler"

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Ayeti izah için şöyle denilebilir: O münkirler, Allahü teâlâ'nın varlıkları (ilk defa) yaratmaya kadir oluşunun, hayatı bu bedenlere yeniden iade etmesinden daha zor olduğunu kabul etmişlerdir. Halbuki, daha zor ve daha çetin olana kadir olanın, daha kolay ve basit olana kadir olacağı aklen açıkça ortadadır. Bu, bedahete rağmen, o münkirler, öldükten sonra dirilmeyi ve Kıyameti inkar hususunda, ısrarlarını sürdürmüşlerdir ki, işte bu, alabildiğine şaşılacak bir durumdur. Çünkü, bu kadar net ve açık seçik delillerin varlığına rağmen, onların bu hususta ısrar edişleri nasıl düşünülebilir? O halde, ey Muhammed, sen onların bunu inkârda ısrar etmelerinden dolayı şaşsan yeridir. Onlar, inkâr tarafında bulunmalarına rağmen, senin haşr, neşr ve Kıyameti isbât sadedinde getirdiğin deliller hususunda seninle alay edecek bir dereceye ulaşmışlardır. İşte, ayetinden kastedilen mana budur.

Allah Hakkında Şaşırma Fiili

Hamza ve Kisaî, tâ'nın dammesiyle, acibtu şeklinde okurlarken, diğer imamlar, tâ'nın fethasıyla okumuşlardır. Vahidî şöyle der: Bunu dammeli okumak, İbn Abbas, İbn Mes'ûd, İbrahim (en-Nehai), Yahya İbn Vessab ve A'meş'in kıraati olup, bu, aynı zamanda Kûfe'tilerin de kıraatidir ki, Ebû Ubeyde de bunu tercih etmiştir.

Bu kelimeyi fethalı okuyanların delilleri şunlardır:

a) Bunu damme ile okumak, sapma işinin Allah'a isnat edilmesini gösterir. Halbuki bu muhaldir, olamaz. Çünkü şaşmak, o şeyin niteliği bilinmediği zaman meydana gelen bir haldir. Allah'a cehlin nisbet edilmesinin muhal olduğu ise, malumdur.

b) Allahü teâlâ, bu konuda bir başka ayette, şaşma işini Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e isnad ederek, "Eğer şaşıyorsan (bil ki) asıl şaşılacak olan onların ... demeleridir" (Rad, 5) buyurmuştur.

c) Allahü teâlâ, buyurmuştur. Onların, bu taaccübten dolayı alay ettikleri aşikârdır. Onlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'le alay ettiklerine göre bu taaccübün de, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sadır olmuş olması gerekir.

Tâ'nın dammesiyle acibtu kıraatinin manasını tercih edenler, fetha ile acibte kıraatinin manasını tercih edenlerin birinci delillerine şu birkaç açıdan cevap vermişlerdir:

1) Bu ifadeyi dammeli okumanın taaccübü Allah'a isnâd etmeye delâlet ettiğini kabul etmiyoruz. Bunu şu şekilde izah edebiliriz: Bu durumda kelamın takdiri, "Ey Muhammed, "Benim şaştığımı, onlarınsa alay ettiğini söyle" şeklinde olup, bunun bir benzeri de, "Neler işitecekler, neler görecekler!" (Meryem. 38) ifadesi olup, bunun manası, "Bunlar, sizin kendileri hakkında işte bu tür sözleri söylediğiniz kimselerdir" şeklindedir. Cenab-ı Hakk'ın "Onlar ateşe karşı ne de sabırsızdırlar!" (Bakara. 175) ayeti de böyledir.

2) Biz, bunun taaccübün Allah'a nisbet edilmeyi gerektirdiğini kabul edelim. Ama siz, daha ne hakla bunun İmkânsız olduğunu sövmeyebiliyorsunuz? Rivayet edildiğine göre Şureyh, nasb ile okumayı tercih etmiş ve "Şaşma ancak, bilmeyen kimseye uygun düşer" demiştir. A'meş, "Ben bu hususu, İbrahim (en-Nehaî)'ye açtım da, o, (Şurayh) ilmini beğenmiş, gururlanmıştır. İbn Mes'ûd daha alimdir. Ve o bunu damme ile okumuştur" demiştir. Bu konuda sözün özü şudur: Kur'ân ve haber, şaşmanın Allah'a nisbet edilebileceğine delâlet etmektedir. Kur'ân'a gelince, bu, Cenâb-ı Hakk'ın "Eğer şaşıyorsan, asıl yapılacak olan onların (...) demeleridir" (Rad. 5) ayeti olup bu, "Ey Muhammed, şayet sen onların bu sözlerine taaccüb ediyorsan, bu, bence de taaccüb edilecek bir şeydir" demektir. Buna karşı şöyle cevap verilmiştir: Bu ayetten maksadın: "Eğer şaşacak isen, asıl şaşılacak şey, onların sizin nezdinizdeki sözleridir (size söyledikleri o sözdür)" şeklinde olmasına mani yoktur. Bunun hadisten delili ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Rabbimiz, sizin feryâd-u figan etmenize ve ümitsizliğe düşmenize hayret etti. Yine Rabbimiz, kendisinde zevk u safaya karşı bir eğilim olamayan gence taaccüb etmiştir (beğenmiştir)" ifâdesidir.

Bunun böyle olduğu sabit olduğuna göre biz diyoruz ki, Allah'ın şaşması, insanların şaşması ile aynı manada değildir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Onlar bu tuzağı kurarlarken, Allah'da onun karşılığını yapıyordu" (Enfal, 3), "Allah onları maskaraya çevirmiştir" (Tevbe, 79) ve "Halbuki O, kendi oyunlarını başlarına geçirendir" Nisa. 143 buyurmuştur. Allah'ın mekri, Allah'ın hilesi ve Allah'ın alayı, kullardan meydan gelen bu tür işlere benzemez. Biz bu ve benzen hususlardaki temel prensibin, bu gibi lafızların, arazların başlangıçlarına değil, sonuçlarına hamledilecekleri şeklinde olduğunu daha evvel söylemiştik ki, burada da böyledir. Zira bir şeyden taaccüb eden, onu büyük görüyor, onu ululuyor" demektir. O halde, Allah hakkında söz konusu olan taaccüb, Allahü teâlâ'nın, o durumun kabîh olması ve böylece de kendisine büyük bir azabın terettüb etmesini veyahut da, o durumun güzel olmasını ve böylece de kendisine büyük bir mükâfaatın terettüp etmesini büyültüp taaccüb etmesi manasına hamledilmiştir. İşte bu konudaki münazaranın tamamı bundan ibarettir.

Kıraat Farklılığında Ölçü

Doğruya en yakın olan ise, şöyle denilmesidir. Bu kelimedeki, dammeli kıraat, eğer tevatüren sabit ise, bunu benimsemek gerekir. Buna göre ayetin yorumu, bizim bahsettiğimiz biçimde olur. Yok, eğer bu kıraat tevatüren sabit değilse, fetha ile okuma daha evla olmuş olur. Allah en iyisini bilendir.

Dini Anlamayıp Alay Edenler

12 ﴿