3"Bunun sebebi şudur: Çünkü kâfirler bâtıla uymuşlar, iman edenlerse Rablerinden gelen hakka tabî olmuşlardır. Allah insanlara misallerini böylece açıklar". Bu, "Saptırma ve boşa çıkarma işi, o kâfirlerin bâtıl peşinde olmaları sebebiyledir" demek olup, ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Hak ve Bâtılın Manası Ayette geçen "bâtıl"ın ne demek olduğu hususunda şu izahlar yapılabilir: a) Bu, varlığı mümkün olmayan şey demektir. Bu böyledir, çünkü onlar, Allah'dan başka bir tanrıya tâbi olmuşlardır. Allah'tan başka bir ilahın varlığı ise imkânsızdır. Binâenaleyh bu bâtıldır, bâtılın tâ kendisidir. Çünkü bâtıl, olmayan şey demektir. Nitekim, "yoktur" manasın da ki denilir. Binâenaleyh var olması imkânsız olan, meydana gelmesi mümkün olmayan ve gerçekte mevcut olmayan "ma'dûm", alabildiğine "bâtıl" demektir. Buna göre "hak" da, yokluğu imkânsız şey demek olup, böyle olan ancak Allah'tır. Çünkü "hak", var olan demektir. Nitekim, "iş var oldu, sabit oldu" manasında, denilir. Binâenaleyh, yokluğu imkânsız olan mevcud, alabildiğine var olup, hiçbir zaman yok olmayan demektir. b) Bâtıl, şeytan manasınadır. Bunun delili, "Cehennemi seninle ve sana tabi olanlar ile mutlaka dolduracağım (ey iblis)"(Sad, 85) ayetidir. Cenâb-ı Hak, bu beyanı ile şeytanın, kendisine uyulan; kâfirlerin de o kâfirler ve facirler olduğunu beyân buyurmuştur. Bu tefsire göre "hak", Allahü teâlâ'dır. Çünkü Allahü teâlâ kendi hizbini, Şeytan'ın hizbi (grubu-partisi) karşılığında zikretmiştir. c) Bâtıl, kâfirlerin ileri gelenlerinin görüşü ve atalarının dinidir. Nitekim Cenâb-ı Hak, onların, "Biz atalarımızı bir ümmet (din) üzere, bulduk ve onların izi üzere hidayet bulduk..."(Zuhruf,22-23) dediklerini nakletmiştir. Bu tefsire göre, "hak", Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Allah'dan naklettiği şeylerdir. d) Bâtıl, Allah'ın dışında kalan herşey demektir. Çünkü "bâtıl" ile, "helak olan, fânî olan", aynı manayadır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Allah'ın zâtı hariç, herşey helak olucudur"(Kasas, 88) buyurmuştur. Bu tefsire göre de "hâk", yine Allahü teâlâ'dır. İkinci Mesele Eğer birisi, "Ayetteki, "Rablerinden gelen..." ifadesi, o dört manadan, ancak birisi için uygun düşer. Bu tek mana da, buradaki "hak" ile, Allah'ın indirdiği ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Allah'dan naklettiği şeylerin kastedilmesidir. Ama buradaki "hak" ile, Allahü teâlâ'nın kastedildiğini söylememiz durumunda, ayetteki "Rablerinden gelen hakka tabî olmuşlardır" ifadesi, nasıl doğru olabilir?" derse, biz deriz ki: Bu durum da "Rablerinden gelen" nun mütealliki olmayıp, onun taalluk ettiği kelime fiilidir. "Onlar, Rablerinin emrine tabî oldular, yani Allah'ın lütfundan veya Rablerinin hidayetinden ötürü, hak olan Allahü teâlâ'ya tabi oldular" demektir. Bâtıl Var Sayılır Mı? "Bâtıl", varlığı mümkün olmayan, mevcud olmayan şey olduğuna göre, ona tabî olmak nasıl mümkün olur? Cevap: Deriz ki: O kâfirler, putlar ilahtan olduğu için ve onlar kendilerine bu sayede mükâfaat verecekler diye, onlara taptıklarını söylediklerinden dolayı, ortada tabî olunan birşey olmamakla birlikte, putlar bu putperestlerin iddiasına göre, sanki tabî olunanlar olmuş olur. Dördüncü Mesele Allahü teâlâ, mü'minler hakkında, "İman edenlerse, Rablerinden gelen hakka tabî olmuşlardır"; kâfirler hakkında ise, "bâtıla uymuşlar" buyurmuş, meselâ "putlarından gelen bâtıl" diye nitelemiştir, niçin? Biz deriz ki: Onların ilahlarının konuşması, yahut akletmesi söz konusu değildir de onun için. Nitekim Allah onlara, konuşma kabiliyeti verdiğinde, kendilerine tapanların fiillerini yadırgayacak ve kabul etmeyeceklerdir. Nasıl ki Cenâb-ı Hak, "Kıyamet günü o (putlar), sizin şirkinizi (onlan Allah'a ortak koşuşunuzu) yadırgayackalardır" (Fatır, 14) ve "Onlar, kâfirlerin kendilerine tapmalarım reddederler" (Ahkaf, 6) buyurmuştur. Halbuki Allahü teâlâ, onların fiiline razı olmuş ve onları bu fiil üzere sabit kılmıştır. Ayetteki, "Rablerinden gelen" ifadesinin, her iki durumla da ilgili olduğu söylenebilir. Buna göre, "Rablerinden kaynaklanan bir durum, bir takdir olarak, kâfirler bâtıla, mü'minler hakka tâbi olmuşlardır" manasına gelir. Bu Ayetteki Mesel Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Allah insanlara misallerini böylece açıklar" buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Allah, hangi meseli îrad etmiştir ki "Allah insanların işte böylece misallerini açıklar" buyurmuştur? Biz deriz ki: Bu hususta şu iki izah yapılabilir: a) Bu mesel kâfirlerin amellerini boşa çıkarmak, iyi kimselerin günahlarını örtüp bağışlamak olabilir. b) Bu mesel, kâfirin bâtıla, mü'minin ise hakka tabî olması olabilir. Bu ifade hakkında, şu iki diğer izah da yapılabilir: a) Ayetteki, "Rablerinden gelen" ifadesi, "Rableri katından olarak, kâfirler bâtıla; mü'minler de hakka uydular" manasına alınması durumunda, biz deriz ki: "Ayetteki bu sonraki ifade "Bu, bütün meseller için esas teşkil edecek bir meseldir" manasına gelir. Çünkü saptırma ve onun dışındaki işler, tabî olma ve onun dışındaki bütün işler Allah'dandır. b) Allah Tealâ, kâfirlerin amellerini boşa çıkardığını, mü'minlerin ise, günahlarını bağışladığını beyan edip, küfürle iman arasında, bunlar biribirinin zıddı olduğu için, apaçık bir başkalık olduğundan dolayı, bunun sebebinin şu olduğuna dikkat çekmiştir: Yani saptırma ve günahları bağışlama işi, aralarındaki zıdlık ve ihtilaf sebebiyle olmayıp, aksine kişilerin hakka veya bâtıla uymaları sebebiyledir. Önemli olan, sebebin bilinmesidir. Yoksa, iki fiil, hem şekil, hem de esas itibariyle, bazan birleşebilir. Amma birisinin altında hakka uyma, diğerinin ise altında bâttla uymanın yatması sebebiyle, birisi amellerin boşa çıkarılması neticesini, diğeri ise, günahların örtülmesi neticesini doğurmuştur. Çünkü kalbi küfürle dopdolu olduğu halde, zahiren iman eden kimse ile, kalbi imanla dopdolu olduğu halde, kalben iman eden iki şahsın durumları zahiren aynı gözükmekle birlikte, birisinde hakka ittiba, diğerinde bâtıla ittiba yattığı için, aslında farklıdırlar. Bunda şaşılacak birşey yok. Çünkü küfrünü gizleyip, zahiren iman etmiş görünen kimse ile, kalbi imanla dopdolu olduğu halde, zorlama neticesinde, zahiren kâfir gibi görünen kimselerin, bu fiilleri zahiren farklıdır. Binâenaleyh amellerinin boşa çıkarılması, kendi isteği ile bâtıla tâbi olması sebebiyle, zahiren iman ettiğini açıklayan kimseler için söz konusudur. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "Küfürle iman haklarında iki ayrı hüküm sabit olan iki meseldirler ve sebebi de malumdur. Bu sebep de, hakka veya bâtıla uymaktır. Aynen bunun gibi, kendisinde hakka uyulan herşeyin makbut ve mükâfaata lâyık; kendisinde bâtıla uyulan herşeyin ise merdud ve cezaya layık olduğunu biliniz" demek istemiştir. Böylece bu ifade bütün misaller (teşbihler) için genel bir ifade olmuş olur. Kaldı ki biz, ayetteki (böylece) ifadesinin, burada kendisine benzetilen bir bir misalin bulunmasını gerektirdiğini de söylemiyoruz. Aksine bu, "Allah kâfirlerin durumunu ve amellerini boşa çıkarışını; mü'minlerin durumunu ve günahlarını bağışlayısın) anlatıp, bu ikisinin sebebini beyan edince, bu ileri derecede bir izah olduğu için, bunun üzerine, "böylece..." yani, "Aynen bu güzel izah gibi, Allah insanlara darb-ı mesel yapar ve insanlara, kendilerinin durumlarını iyice anlatır" demektir. İkinci Mesele "Onların misallerini" ifadesindeki, "Onlar" zamiri kim ile ilgilidir? Bu hususta şu iki izah yapılabilir: a) Bütün insanlar ile ilgilidir. Buna göre Cenâb-ı Hak, "Allah insanlara, kendilerinin aleyhine misaller getirir" demiş olur. b) Bu, daha önce bahsedilen iki grupla ilgilidir. Bu durumda da ayetin manası, "Allah insanlara, daha önce bahsedilmiş olan bu iki grubun misallerini açıklar" şeklinde olur. Savaş Hali |
﴾ 3 ﴿