18

"Hâlâ onlar, o saatten (Kıyametten) ve onun başlarına ansızın gelmesinden başka birşey mi bekliyorlar? İşte onun alâmetleri gelmiştir. Peki, bu onlara geldiği vakit, düşünüp ibret almaları kendilerine ne fayda verecek ki?"

Bu, "Kâfirler ve münafıklar, Kıyameti gözlüyorlar..." demektir. Bu böyledir. Çünkü deliller doğru bir biçimde gelmiş ve meseleler açıklık kazanmıştır. Ama onlar yine de iman etmemiştir. Dolayısıyla onlardan iman, ancak Kıyamet koptuğu zaman beklenebilir. Bu ifade, "bedel-i istimal" kabilindendir. Dolayısıyla takdirî manası, "Onlar ancak Kıyameti, onun ansızın gelmesini bekliyorlar" şeklinde olur. Bu ifade, şart cümlesi olmak üzere, "Eğer Kıyamet onlara gelirse, şeklinde de okunmuştur ki, bu şart cümlesinin cevabı, "Düşünüp ibret almaları kendilerine fayda vermez" şeklinde olur. Ayetteki, "Düşünüp ibret almaları, kendilerine ne fayda verecek ki?" cümlesi de buna delâlet eder. Biz daha önce Kıyametin, dirilme, haşr (toplanma) ve hesaba çekilme gibi, onda meydana gelecek işlerin zamanı ve saati olduğu için, "saat" diye isimlendirildiğini anlatmıştık.

Kıyamet Alâmetleri

Ayetteki, işte onun alametleri gelmiştir" ifadesini iki şekilde izah etmek mümkündür:

a) Bu, onların ne derece inatçı olduklarını ortaya koymaktır. Bunu şöyle izah ederiz: Deliller zuhur edip, onlar da buna inanmayınca, geriye ancak, ye's halinde imân ihtimali kalır. Bu da, Kıyamet kopacağı zaman meydana gelir. Fakat Kıyametin alâmetleri artık belli olmuştu. Onların daha önce iman etmeleri gerekirdi. Ama onlar iman etmemişlerdi. Zira onlar, fesad deryasında ve inadın zirvesindedirler.

b) Bu ifade, mü'minlerin kalblerini teselli için gelmiştir. Buna göre, Cenâb-ı Hak sanki, "Onlar, Kıyameti mi bekliyorlar?" buyurunca, bundan onlara azab edileceği manası anlaşılmıştır. Kıyamet, halk nezdinde uzaktadır. Binâenaleyh bundan ötürü bir kimse sanki: "Kıyamet ne zaman kopacak?" demiş de, bunun üzerine "İşte, alâmetleri geldi bile!" denilmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın, "vakit yaklaştı, ve ay yarıldı" (Kamer, 1) buyurması da bu kabildendir.

"Eşrât" kelimesi, "alâmetler" manasındadır. Müfessirler bu alâmetlerin, ayın parçalanması ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in risateti gibi şeyler olduğunu söylemişlerdir. Buradaki "eşrafın, insanın yoktan yaratılması, göklerin ve yerin varedilmesi gibi, hasrın ve ba'sin (dirilişin) mümkün olduğunu gösteren deliller olduğu söylenebilir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir?" (Yasin. 81) buyurmuştur. Tercihe şayan olan, birinci tefsirdir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "öyleyse bu onlara geldiği vakit, düşünüp ibret almaları kendilerine ne fayda verecek?" yani, "Bu ibret alma, onlara hiçbir tayda vermez. Çünkü (o andaki) tevbeteri kabul olunmaz, imanlan hesaba katılmaz" buyurmuştur. Bundan murad, "ibret atma anı onlara geldiği zaman halleri nice olacak?" manasıdır. Bunun manasının, Cenâb-ı Hakk'ın "İşte bu, vaad olunduğunuz o gündür"(Enbiya, 103) ve "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz o fasletme (hükmetme) günüdür"(Saffat, 21) ayetlerinin işaret ettiği şey olması da muhtemeldir. Çünkü onlar, pişmanlıkla bunu hatırlarlar. Hak teâlâ'nın, "Size, sizden olan ve Rabbinizin ayetlerini okuyan ve sizi bu gününüze kavuşma hususunda ikaz eden peygamberler gelmedi mi?" (Zümer, 71) ayeti de bu manadadır.

Bil ki Ma'bud Birdir

18 ﴿