19"Binâenaleyh bil ki: Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur. Hem kendinin, hem de mü'minlerle, mü'minlerin günahının bağışlanmasını iste. Allah, dolaştığınız yeri de, barındığınız yeri de bilir". Önceki Kısımla Münasebet Bu ayetin, daha öncekilerle münasebeti hususunda şu izahlar yapılabilir: 1) Allahü teâlâ, bir önceki ayetinde, "işte onun alâmetleri gelmiştir" buyurunca, "o Kıyameti getiren zatın yegâne ilah olan Allah olduğunu bil" buyurmuştur ki, bu tıpkı, "Yaklaşan o şey yaklaşh. Onu Allah'dan başka açığa çıkaracak yoktur" (Necm, 57-58) ayetinde olduğu gibidir. 2) "O Kıyametlerin alâmetleri belirdi. Artık o geliyor" buyurulunca, sanki "Ne zaman?" demiş, Cenâb-ı Hak da, "Allah'dan başka ilah olmadığını bil de, böyle üzerine lâzım olmayan şeylerle uğraşma. Senin görevin, tevbe-istiğfardır. Sen, Kıyamet ne zaman gelirse gelsin, ona hazır ol" buyurmuştur. Mananın böyle oluşuna, ayetteki, "Günahının bağışlanmasını iste" ifadesi de uygun düşer. 3) "Sadece Allah'ın sana fayda vereceğini bil." Buna göre "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu zaten biliyordu. Binâenaleyh öyleyse bu "bil" emrinin burada yer alış sebebi nedir?" denirse, buna şu iki şekilde cevap veririz: a) Bu, "Üzerinde bulunduğun iman ve bilgine devam et" demek olup, tıpkı bir kimsenin oturmaktayken kalkmaya yeltenen birisine, "otur" demesi gibi olup, aslında "Kalkma" manasınadır. b) Burada hitab zahiren Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'edir, ama aslında kastedilenler onun kavmidir. 'daki zamir, zamir-i sândır ve takdirî manası şöyledir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kavmini imana davet edip, onlar da iman etmeyip, onları öldükten sonra dirilme ve haşr (toplanma) işinin ortaya çıkışından başka imana sevkedecek başka birşey kalmayınca ve bu husus da, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i üzen şeylerden olunca, Hak teâlâ onu teselli ederek, "Sen kendin tamsın, kâmilsin, başkalarını kemâle erdirici konumdasın. Binâenaleyh Allah'ın kendilerine hayır murad etmediği bazı kimseler, senin vasıtanla kemale öremiyor, düzelemiyorsa; bilesin ki sen, ilminle amilsin, ilmin de Allah'ın tek olduğunu bilmendir; sen istiğfar eden ve Allah'a hamdederek mü'min ve mü'mineleri kemâle erdiren bir mürsidsin, onlar için mağfiret istiyorsun. Dolayısıyla senin iki sıfatın var. Öyle ise üzerinde olduğun hali sürdür. Kavminin kâfir olması seni üzmesin" buyurmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in İstiğfarı Ayetteki, "Günahının bağışlanmasını iste" ifadesi şu iki şekilde açıklanabilir: 1) Bununla Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hitab edilmiş; ama mü'minler kastedilmiştir. Bu, uzak bir ihtimaldir. Çünkü zaten ayette mü'minler ve mü'mineler ayrıca zikredilmişlerdir. Bazı kimseler de, "Günahını" ifadesinin, "Ehl-i beytinin (ailesinin), mü'minlerin, yani ehl-i beytin dışındaki ümmetinin günahı için istiğfar et" manasında olduğunu söylemişlerdir. 2) Bu hitab, bizzat Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'edir. Bahsedilen "günah" ise, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) açısından, daha efdal olanı terketmeden ötürüdür. Yoksa Peygamberimiz hata, günah işlememiştir. 3) Güzel olan ve istidlale dayanan bir izaha göre, bununla, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in güzel amellere ve kötü amellerden kaçınmaya muvaffak kılınması kastedilmiştir. Bunun izahı şöyle yapılabilir: İstiğfar, bağışlanmayı istemektir. Bağış (mağfiret) ise, kötü olan şeyi örtmek manasınadır. Dolayısıyla, günahtan korunan kimse, nevasının çirkinliklerinden doğacak kötülükleri örten kimsedir. Mağfiret isteme "Bizi rezil-rüsvay etme" demektir. Bu ise, bazan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'de olduğu gibi, bazan kişinin günahtan korunması sebebiyle ve günaha düşmemesi sebebiyle; bazan da mü'min ve mü'mineler hakkında olduğu gibi, günah meydana geldikten sonra örtülmesi sebebiyle olur. Ayette şöyle bir incelik vardır: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üç hali vardır: Allah kendisi ile ve başkalarıyla Allah'a karşı olan vazife ve hareketi; O'nu bir bilip, öylece inanmasıdır. Kendisine karşı hali, günahlardan dolayı, istiğfar etmesi ve bu konuda, Allahü teâlâ'nın ismetini (muhafazasını) istemesidir. Mü'minlere karşı vazifesi ise, onların bağışlanmasını isteyip, onlar için Allah'a istiğfar etmesidir. yani "Allah sizin dünyada, âhirette gece ve gündüzdeki her türlü halinizi bilir." Esassız Temenniler |
﴾ 19 ﴿