29"Secde izinden meydana gelen nişanları yüzlerindedir. işte onların Tevrat'taki vasıflan budur. İncil'deki vasıfları da şöyledir: (Onlar) filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdeleri üzerine doğrulup kalkmış bîr ekine benzerler ki bu, çiftçilerin hoşuna gider. (Bu) bunlar ile kâfirleri öfkelendirmek içindir. Onlardan iman edip sâlih amellerde bulunanlara, Allah hem bir mağfiret, hem büyük bir ücret vaadetmiştir" Ayetteki, "Secde izinden, (meydana gelen) nişanları yüzlerindedir.." cümlesi ile ilgili olarak şu iki izah yapılabilir: a) Bu nişanlar, Kıyamet günü tahakkuk edecektir. Nitekim Hak teâlâ, "O gün birtakım yüzler ağarır" (Al-i imran, 106) ve "Onların nurları, önleri sıra koşar..." (Hadîd. 12) buyurmuştur. Buna göre diyoruz ki: Onların yüzlerindeki nurları, Hakka yönelmeleri sebebiyle olmuştur. Nitekim Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), "Yüzümü (ve özümü), gökleri ve yeri yaratana yönelttim" (En'âm, 79) demiştir. Kim güneşin karşısında durursa, güneşin ışıkları onun yüzüne düşer ve bu ışık, onun yüzünde yayılmış bir biçimde belirir. Fakat güneşin ışığı ârizî (mahluk) olup, yok olabilen cinstendir. Allahü teâlâ ise, göklerin ve yerin gerçek nurudur. Binâenaleyh kim O'nun yüzüne (zâtına) yönelirse, o kimsenin yüzünde, bütün ışıkları bastıracak bir nûr meydana gelir. b) Bu, nişanlar dünyada olacaktır. Böyle oluşuna göre, bu hususta şu iki izah yapılabilir: 1) Bununla, çok secde etmeleri sebebiyle, mü'minlerin alınlarında meydana gelen durum kastedilir. 2) Cenâb-ı Hakk'ın geceleri namaz kılan ve secde edenlerin yüzlerinde yarattığı güzellik nurudur. Bu, aklı olanlar için, inkârı mümkün olmayan bir şeydir. Çünkü gece uyanık duran iki kişiden birisi, içki içmek, oyun oynamak ile, diğeri ise namaz kılıp, Kur'ân okuyarak ve ilim talebi ile vakit geçirsin. Ertesi gün bütün insanlar, içki içip, kumar oynadığı için uykusuz kalan ile, Allah'ı zikir ve şükür için uykusuz kalanın farkını görür. Ayetteki, "işte onların Tevrat'taki vasıfları budur" cümlesi ile ilgili olarak şu üç tahlil yapılabilir: a) mübtedadır, ifadesi ise, bunun haberidir, ifadesi ise, mahzûf bir mübtedanın haberi olup, "Onların Tevrat'taki ve İncil'deki misalleri, ... doğrulup kalkmış bir ekin gibidir" takdirindedir. b) mübtedasmın haberi, sadece ifadesidir. ifadesi, diğer bir mübteda, ifadesi ise bunun haberidir. c) Ayetteki, ifadesi, ifadesi ile anlaşılan, belirsiz birşeye işaret olup, tıpkı (Hicr. 66) ayetinde olduğu gibidir. Burada söyle bir dördüncü izah yapılabilir: Bu da, (......) kelimesinin, mahzûf bir mübtedânın haberi olup, "Onların yüzlerinde beliren bu şey, işte budur" ((......)'dir) takdirinde olmasıdır, Nitekim Arapça'da, "Onun yüzünde, o vuruşun eseri (izi) belirdi" denilir. Biz de, "Vallahi aynen böyledir" deriz. Bu, "İşte bu, o görünen şeyin tâ kendisidir.." yahut da, "Senin göründüğünü söylediğin o şey, işte budur" manasınadır. Cenâb-ı Hak, 'İncil'deki vasıflan da (şöyledir): (Onlar), filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdeleri üzerine doğrulup kalkmış bir ekine benzerler ki bu (durum) çiftçilerin hoşuna gider" buyurmuştur. Bu, "Onlar, her iki kitapta da bu şekilde anlatılmış, onlar için bu şekilde benzetme yapılmıştır. Onlar, sanki bir ekin gibi kabul edilmişlerdir. Çünkü ekin ilk çıkışta, zayıf ve narin olur. Ama olgunlaşacak kabiliyet ve kapasitesi vardır. İşte mü'min de böyledir (......) kelimesi, bitkinin filizi demektir. fiili ile, "Filizini çıkardı ve sarmaş dolaş olacak, birbirine girecek şekilde büyüyüp kuvvetlendi" manasının kastedilmiş olması muhtemeldir. Bu, en kıymetli ve açık manadır. Cümle "Çiftçilerin hoşuna gider, onları hayran bırakır" kısmında tamamlanmıştır. Kâfirlerin Kızması Ayetteki, cümlesi, ya "Allah'ın onları böyle geliştirip büyütmesi, kâfirleri öfkelendirmek, öfkelerinden çatlatmak içindir" manasına gelir, yahut da, "Kâfirler öfkelendiği için, Allah onları bu şekilde büyütüp geliştirmiştir" manasındadır. Ayetteki, "Onlardan iman edip, salih amellerde bulunanlara, Allah hem bir mağfiret, hem büyük bir ücret vaadetmiştir" ifadesi, "Allah bu vaadini, mü'minlere bakıp kâfirler öfkelerinden gebersinler diye yapmıştır" manasına gelir. Nitekim Arapça'da, "Sana rağmen, senin burnunu sürtmek için, falancaya iyilik yapıyorum" denir. Ayetteki, ifadesindeki, harf-i cerri, "ba'ziyyet için" değil, "beyâniyye"dir. Bunu "ba'ziyet" için ve kâfirlerden imân edenler için büyük bir ücret vardır" şeklinde olması muhtemeldir. Mağfiret ile ecr-i azîm'in ne demek olduğu, daha önce defalarca izah edilmiştir. Allah en iyi bilendir. Burada şöyle bîr incelik var: Allahü teâlâ, rükû ve secde edenler hakkında, onların Allah'ın fazlını taleb ettiklerini belirtmiş ve ayrıca da, onlar için, "ücret" vardır demiş, fakat, "Onlar için taleb ettikleri o fazl vardır" dememiştir. Çünkü mü'min bırşey yaparken, yaptığına değer vermez ve onu önemli bir ücrete değer de bulmaz. İşte bundan dolayı mü'min, "Allah'ım, ben ancak senin fazl-u keremini isterim. Çünkü benim amelim, ücrete değer olmayan önemsiz bir şeydir" der. Allahü teâlâ da böylesi mü'mine, fazlından verdiğini verir ve mü'minin amelinin makbul sayıldığına, yerli yerince yapılmış olduğuna, Allah katında, mü'minin bu isinden ötürü Ücrete müstehak olmayan önemsiz bir şey sayılmadığına işaret etmek için, bu verdiği şeye "ücret" adını verir. Ayetteki, "Onlardan, iman edip sâlih amellerde bulunanlara, Allah hem bir mağfiret, hem büyük bir ücret vaadetmiştir" ifadesinin, bu mağfiretin kişinin imanına bağlı olduğunu gösterdiği, daha önce de defalarca anlattığımız gibi, anlaşılmaktadır. Çünkü her iman sahibinin günahı bağışlanır. Nitekim Hak teâlâ, "Allah, kendisine ortak koşulması dışındaki şeyleri, dilediği kimseler için bağışlar" (Nisa, 48) buyurmuştur. "Büyük ücret" ise salih amellere karşılıktır. Allah en İyi bilendir. Musannif (r.h) şöyle der: Bu sûrenin tefsiri, Hicri-Nebevî 603 senesinin Zilhicce ayının onyedinci günü olan Perşembe günü tamamlandı. Salat-ü selâmın en efdali, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, hamd de Rabbü'l-Alemîn olan Allah'a olsun. Yine salât-ü selâm, Peygamberlerin lideri, efendimiz Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, ailesine ve bütün ashabına olsun. (Amîn). |
﴾ 29 ﴿