8"(Size küfrü, fâsıklığı, isyanı çirkin göstermesi sırf), Allah'tan bir lütf-u kerem ve nimet olmak üzeredir, Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir". Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Bu ayetteki, (......) kelimesi, birkaç şeyden dolayı mansûb kılınmıştır: 1) Ya, mef'ûlün leh olduğu için.. Böyle olması halinde bu hususta şu iki izah yapılabilir: a) Bu "mef'ûlün leh"in âmili, (......) kelimesinden anlaşılan fiildir. Buna göre şayet, "Allah'ın fiili demek olan ifâdesi, nasıl kulun fiili olan doğruya ulaşmış olmaya nisbetle "mef'ûlün leh" olabilir?" denilirse biz deriz ki: "Rüşd". Allah'tan bir muvaffakiyyet olunca, rüşd'e erme de, adeta Allah'ın fiili olmuş olur. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, "Onları, bir lütfü, keremi olarak doğruya iletti.," demiş olur. Yani, "Onlara lütufta bulunmuş, onlar hakkında in'âm sahibi olmuş.." demektir. b) Bunun âmili, ifâdesi olup, "Size bir lütuf ve ikram olmak üzere, size imanı sevdirmiş küfrü de ... çirkin göstermiştir.." manasındadır. Bu takdire göre cümlesi, iki söz arasına girmiş olan bir mu'terıza cümlesidir. Veyahut da bunun âmili, mukadder bir fiil de olabilir. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki "Bu, Allah'ın bir lütfü olarak böyle cereyan etmiştir" buyurmuştur. 2) Mef'ûl-ü mutlak olduğu için... Bu durumda da, şu iki izah yapılabilir: a) Bu, fiilin kökünden olmayan bir mef'ûl-ü mutlaktır. Bir de, "rüşd", lütuftur, fadldır. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, (......) buyurmuştur. b) Bunun, mukadder bir fiilin mef'ûl-ü mutlak olması.. Bu durumda, Cenâb-ı Hak adeta, "Size imanı sevdirdi, küfrü ... çirkin gösterdi.." Böylece size lutfettikce lütfetti, in'âmda bulundukça bulundu.' buyurmuştur. Bu ifadelerin, mef'ûlün mutlak yahut da mef'ûlün leh oldukları için mansûb oldukları görüşü, Zemahşerî'nin görüşüdür. (......) kelimesi, mef'ûlün bin de olabilir. Fiili de, (......) kelimesinin delâlet ettiği mukadder bir fiil olup, takdiri, "Allah'tan bir fadl ve nimet isterler" şeklindedir. Lütuf İle Nimetin Farkı Ayetteki, "fadl" ile "nimet" arasındaki fark nedir? Biz deriz ki: "Allah'tan olan fadl" ifâdesi, Allah'ın katındaki güzel şeylere, hayırlara, iyiliklere ve Allah'ın da, bunlardan müstağni olduğuna; "nimet"in ise, kula galip oluşuna ve onu, gelip bulana, kulun da kendisine muhtaç olduğu şeylere bir işarettir. Çünkü "fadl", aslında, bir fazlalık manasını ifâde eder. Çünkü, Allah'ın katında, kendisine ihtiyaç duymadığı rahmet hazineleri vardır. Ve O, oradan, kullarına, kulların hiçbir surette ihtiyaç içinde kalmayacakları şeyler gönderir. Nimet ise, bir acıma ve merhameti ifade eder ki bu, kul sebebiyle olmuştur. Burada, bu bağış ve verme işini tekid eden şöyle bir ince mana yatmaktadır: Şöyle ki: Muhtaç olan kimse, zengin kimseye, "Bana, senden artan ve yanında olan, kendisine de ihtiyaç duyulmayan; kendisi sayesinde de ayakta durabileceğim şeyi ver!.." der. O halde, ayetteki, "Allah'tan bir fadl olmak özere" ifâdesi, Ganî olan Allah tarafında olana; "nimet" ifadesi de, kul tarafında olan hususa, yani kulun ihtiyacının giderilmesine bir işarettir ki, bu, bizim biraz önce, ayetteki (......) kelimesinin, mukadder olan fiili ile mansub olduğu hususunu tekid eder. Ayet Sonundaki Esma-i Hûsnâ Cenâb-ı Hak bu ayetini, "Allah hakkıyla hüküm ve hikmet sahibidir" ifâdesiyle hitama erdirmiştir. Ki, burada, (ayetin içindeki diğer ifadelerle) şöyle birkaç münasebet vardır: 1) Allahü teâlâ, fâsığın verdiği haberden bahsedince, "Eğer mü'min kimseye fasığın yalanı karışık gelir de, o onu ayırdedemezse, sizler, o fâsığın size o yalanını revaç buldurmuş olmasına dayanmayın. Çünkü Allah alimdir; ve sizler, münafıkların adeti olduğu üzere, "Allah bizi söyleyegeldiğimiz yüzünden azablandırmali değil miydi!" (Mücadele, 8) de demeyin.. Çünkü Allah hakîmdir ve O (her şeyi) hikmetine uygun olarak yapar, işler.. 2) Cenâb-ı Hak, "O peygamber size itaat etmez, tam aksine vahye ittiba eder.." anlamında olmak üzere, "Hem bilin ki, içinizde Allah'ın peygamberi var. Eğer o, ..." buyurunca, "Allah (ben) alîm olduğum için, o peygamber onu bilir.. Ben hakim olduğum için, o, hikmetin iktizâ ettiği şeyi emreder. Binâenaleyh ona uyunuz" demek istedi. 3) Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Alîm, Hakîm" ifadesi ile, "Size imanı sevdirdi" ifadesi arasındaki münasebet olup, bu, "Allah, ilmiyle, iman ehline imanı sevdirmiş ve hikmeti ile de, o imanı dilediği kimseler için seçmiştir.." demektir. 4) Anlaşılması en kolay olan bir izaha göre, Cenâb-ı Hak buyurmuştur. Fadl, Allah'ın katında bulunan ve O'nun kendisinden müstağnî olduğu şeyleri ifâde edince, "O (ben), rahmet hazinelerimdeki iyilik ve güzellikleri bilirim"; nimet de, sayesinde, kulun ihtiyacını giderdiği şey olunca, "Ben, o iyilikleri ve hayırları, hikmetime uygun bir biçimde, istediğim miktarda indiren bir hakîmim" buyurmuştur. Dövüşen Mü'minleri Barıştırma |
﴾ 8 ﴿