8

"Yere de (bakmadılar mı?), onu nasıl döşedik. Ona (nasıl) sabit dağlar koyduk. Onda her sınıftan, ferahlık veren çiftler bitirdik. (Bütün bunları), taatımıza dönen her bir kulun kalb gözünü açmak ve ona ibret vermek için yaptık".

Bu ayetler de, bir diğer delile işarettir ve şöyledir: Yerin delil oluşu hususunda onlar şöyle demişlerdir: İnsan ölüp de, gıda kuvvetleri ile büyütücü özellikler onu terkettiğinde, artık ona bir daha dönmezler. Biz de diyoruz ki: Yer, daha cansız, daha donuk ve daha sönüktür. Ama Allahü teâlâ onda çeşitli bitkileri bitirmiş ve bu bitkiler orada büyüyüp gelişmişlerdir. İşte aynen bunun gibi, ölen insana da o hayata bir gün dönecektir. Allahü teâlâ gökler hakkında üç şey zikrettiği gibi, yer hakkında da uç şey zikretmiştir. Yer hakkında bahsettiği üç şey şunlardır, yeri yayıp döşeme, ona sabit dağlar çakma ve onda bitkiler bitirme... Gök için de şu üç şeyden bahsetmiştir: Göğün yapılması, süslenmesi ve gediksiz hale getirilmesi... Yer için zikredilenden herbiri, gök için zikredilenlerden herbirinin mukabilindedir. Binâenaleyh yer için zikredilen yayıp döşeme, gök için zikredilen "yapılma" (bina)nın mukabilidir. Çünkü medd", koymak (yerleştirmek), bina ise, kaldırmak dikmek demektir. Dağlar, yerde sabittir. Yıldızlar da gökte yer almış ve göğü süslemişlerdir. Yeryüzününde bitkileri bitirme, yeri yarmak manasına gelir. Nitekim Hak teâlâ, bunu "Biz, o suyu bol bol döktük. Sonra toprağı iyiden iyi yardık" (Abese, 25-26) buyurarak beyan etmiştir ki, gökleri gediksiz-deliksiz yaratmanın aksine bir durumdur.

Bunları iyice kavradığına göre, diyoruz ki: İnsanda da, uzatılmış, dikilmiş, burun-kulak gibi sabit, gözbebeği dil gibi hareketli, kafatası gibi deliksiz, kılların altında serinin altında bulunan deri gibi dokunmuş örtüler ve burun delikleri, gözenekler, ağız ve sâire gibi yarılmış-delinmiş şeyler vardır. Binâenaleyh bu yerde ve sapasağlam birbirine zıd şeyleri yaratmaya kadir olan zat, bu bedenlerde benzerlerini adatmaktan âciz değildir.

"Revâsiye"nin ne demek olduğunu, Lokman Sûresi'nde anlatmıştık. "Behîc" güzel demektir.

Tabsıre ve Tezkire

Ayetteki "(Bütün bunları), taatımıza dönen her bir kulun kalb gözünü açmak ve ona ibret vermek için yaptık" ifadesine gelince, buradaki "tabsire" ve "zikra"nın, daha önce geçen iki şeyle, yani gök ve yer ile ilgili anaları muhtemeldir. Buna göre, Hak teâlâ, göğü bir tabsira (kalb gözünü açan )eşi, yeri de bir zikrâ (ibret verici şey) olarak yaratmıştır. Bunun böyle oluşunun delili :Göklerin süsü, hep sürüp gitmektedir. Her yıl yeniden süslenmemektedir. O halde gök, zamanın geçmesine rağmen, hep aynı görünen bir şey gibidir. Yere gelince, o, her sene süsünü yeniden takınmaktadır. O halde göklerden bahsetme bir tebsira, yerden bahsetme de bir tezkira (zikrâ) (ibret-hatırlatma) olmuştur. Bu iki şeyden herbirinin, yer ile gökten herbirinde mevcut birer durum olmaları da murtemeldir: Binâenaleyh gök bir "tabsira" olduğu gibi, yer de bir "tabsira"dır. Keza yer bir "tezkire" olduğu gibi, gök de bir "tezkire"dir. Tabsira ile tezkira (zikrâ) anandaki fark şudur: Orada devamedegelen ve gözlerin önüne dikiliveren ayetler aouğu gibi.unutulduğunda, kendisini hatırlatan ve yenilenen ayetler de vardır.

Ayetteki, "taatımıza dönen her bir kul için" ifadesi, "tefekkür etme hatırlama ve delillere bakıp düşünme ile ilgili bir ifadedir.

Bereketli Su İle Canlanış

8 ﴿