17"(Peygamberin) gözü ağmadı, (onu) aşmadı da". Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele "el-Basar" kelimesinin başındaki lam-ı tarif iki mânâya gelebilir: a) Ahd-ı haricî... Bu durumda bahsi geçen bu göz, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gözüdür ve mânâ, "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gözü meyletmedi, başka yana kaymadı" şeklindedir. Bu izaha göre, bu kaymama işi, şu mânâlarda olur: Sidre'yi bürüyen şeyin, altın kelebekler ve çekirgeler olduğunu söylersek, bunun mânası, "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna iltifat etmedi, bununla meşgul olmadı ve bakışlarını esas maksadı olan şeyden kesmedi." Bu izahımıza göre, o kelebeklerin ve çekirgelerin Sidre'yi çürüyüşleri, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) için bir imtihan olur. Eğer biz, Sidre'yi bürüyen şeyin, "Allah'ın nurları" olduğunu söylersek, bu durumda da şu iki izah yapılabilir: 1) Peygamber, sağa ve sola dönmeden, hep o nurlara bakmakla meşgul oldu. 2) O göz, o naradan ötürü kaymadı. Ama Musa (aleyhisselâm)ın gözü böyle olmamıştı. Çünkü Musa (aleyhisselâm), benzeri bir durumda bakışlarını kesti, bayılıp düştü. Birinci izahta, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in edebinin beyânı vardır; ikincisinde ise, kuvvetli ve sebatlı oluşunun beyânı vardır. b) Bu lâm, "cins" manasınadır ve ayet "o heybetin büyüklüğünden ötürü, hiçbir göz sağa sola meyletmez, kaymaz" demektir. Buna göre eğer, "Mânâ böyle olsaydı, Cenâb-ı Hak, "Hiçbir göz kaymadı" derdi. Çünkü bu ifâda, daha umumî mânâdadır. Çünkü menfî (olumsuz) cümlede gefen nekire kelimeler, umumî mânâ ifade eder" denilirse, biz deriz ki: Bu Cenâb-ı Hakk'ın "Gözler o (Allah'ı) İdrâk edemez" (En'am, 103) buyurup da, "Hiçbir göz O'nu idrak edemez" demeyişi gibidir. İkinci Mesele Eğer "Bu ifade ile, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kastedilmişse, şimdi Cenâb-ı Hak, "Onun kalbi ağmadı-kaymadı" demiş olsaydı, bu ifâdeyle, "Gözü ağmadı9' ifadesinin anlattığı husus anlatılmış olur muydu?" denilirse, biz deriz ki: Hayır. Çünkü büyük bir kralın yanında bulunan kimsenin kalbi kuvvetli olmasına rağmen, o kralın azametinden ötürü, korkuya kapılıp titrediği görülür. Binâenaleyh Cenâb-ı Hak, "Gözü ağmadı" buyurunca, bundan şu mânâ anlaşılır: "Bu, büyük bir iş idi. Ama göz sahibinin ihtiyarı olmadan, gözü kaymadı." Üçüncü Mesele "(Onu) aşmadı da" cümlesi, ya müstakil bir cümlenin başka bir cümleye, yahut da mukadder bir cümlenin, bir cümleye atfı kabilindendir. Müstakilin atfına misâl, "Zeyd çıktı ve Amr girdi" cümlesi; mukadderin atfına misâl ise "Zeyd çıktı ve o girdi" cümlesidir. Şimdi biz diyoruz ki: Bu iki ihtimâl de mümkündür. Birincisine göre, Hak teâlâ o nur ortaya çıkarken, adetâ, "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) 'in gözü, bu iltifat sebebiyle ağmadı ve aşmadı. Eğer ona iltifat etmiş olsaydı, haddi aşan olurdu. İkincisi, birincisine göre daha açıktır. Ama "Sidre'yi altın çekirgeler bürüdü" dememiz halinde bu ayetlerin manası, "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara iltifat etmedi. Allah'dan başkasına dönüp bakmadılar. Dolayısıyla ne o çekirgeler, ne de başka bir şeye iltifat etti" şeklinde olur. Sidre'yi bürüyen şeyin, Allah'ın nuru olduğunu söylememiz hâlinde ise, cümlesi, "Gözü, o nurlardan ayrılmadı" mânasına, cümlesi de, "O nurların ötesinde başka birşey istemedi" mânâsına olur. Burada şöyle bir incelik var: Allahü teâlâ, neden buyurdu da, bunun yerine ve buyurmadı? Çünkü burada, "meyi" ve "mücaveze" tabirlerini kullanmak, çirkin olur. Dolayısıyla Cenâb-ı Hak burada, "zeyg" ve "tuğyan" ifâdelerini kullandı. Burada yapılabilecek bir başka izah da şudur: Bu, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, dahası olmayan bir yakın ile, Sidre'ye ulaştığını beyandır. Bunun izahı şöyledir: Onun gözü, bu yoldan sapmadı ve o şeyi, olduğunun aksi bir şekilde de görmedi. Fakat meselâ bizzat güneşe bakıp, sonra daha parlak birşeye bakan kimse bunu sapsarı yahut yeşil görür, ki bu durumda bu adamın gözü, görme caddesinden sapmış demektir. "Onun gözü aşmadı da", yani "yok olan şeyi, mevcut olarak hayal etmedi" demektir. Ayât-ı Kübrâ |
﴾ 17 ﴿