11

"Ki onda meyveler, tomurcuktu hurma ağaçlan (vardır) ,

Bu ifâde, gövdesi bulunan bitkilere, (ağaçlara), "Samanlı tane..." (Rahman, 12) ifâdesi de, gövdesi olmayan o bitkilere bir işarettir. el-fâkihetu' kelimesi, kendisi sayesinde kişinin zevk duyduğu şeyler, meyveler olup, bu, ya tıpkı (Karia. 7) "memnun eden yaşantı" üslûbunda gelmiş olan, fâlle kalıbında bir kelimedir, yahut ta, alet ve vasıtanın, fail olarak, onun kalıbında adlandırılması gibi adlandırılmış olan bir kelimedir. Nitekim, sayesinde susuzluğun giderildiği kırbaya denilir. Ve bu ifâdede, üzerinde taşıdığı şeylerden dolayı (binit) kelimesinde olduğu gibi, mübalağa manası vardır. Daha sonra bu kelime, bazı meyvelerin ismi olmuştur. Herhangi bir yerden türemeksizin, isim olarak kullanılan bir kelimedir. Sonundaki nekirelik ise, çokluk ifâde etmek için olup, bu "Orada, pekçok meyveler vardır" demektir. Ve bu tıpkı, "büyük, çok" anlamında"Falancanın bir malı var ki!" denilmesi gibidir. Biz, nekireliğin, çokluğa, azamete ve ululuğa nasıl delâlet ettiğini daha evvel anlatmıştık. Ki bu, şöyledir: Bu kimse, bir şeyin büyük olduğuna, herkesin bilgisinin onu kavrayamayacağına işaret etmek için, böylesi bir ifâde kullanılır. Binâenaleyh, bunun belirsiz getirilişi, künhünün bilinemeyeceğine bir işarettir.

Ayetteki, "tomurcuklu hurma ağaçları (vardır)..." ifadesi de, o ağaçların bir başka çeşidine işarettir. Zira, meyve veren ağaçlar, ağaçların en kıymetisidir. O halde ağaçlar, meyveleri azık olmayan, ama sadece zevk için yenilip içilen ağaçlar ve meyveleri azık olan, ama nasıl ki, "fâkfhe" türünden olanla bazan azıklanılıyorsa, diğer yandan bunun da zevkine yenilip içilen olmak üzere ikiye ayrılır. Çünkü aç kimse, "fâkihe" türünden başkasını bulamadığında, onlarla beslenir ve bunları, bu sefer, beslenme amacıyla yer. Bu ifâdeyle ilgili birkaç bahis vardır.

Hububatın Önemi

Birinci Bahis: Cenâb-ı Hakk'ın, "fâkihe"yi, yani zevkine yenilen şeyleri, azık olarak yenilen şeylerden önce getirmesinin hikmeti nedir? Biz deriz ki, bu, en düşüğünden başlayıp da, en üstün olanına çıkma babından bir ifâdedir. Zira, fakihe, fayda bakımından, kendisinden azıklanılan hurmadan daha aşağıdır... Yine "fakihe" diğer yerlerde geçimin kendisine bağlı olduğu tahılgillerden daha aşağıdır. Çünkü, bütün bölgelerde insanlar, hatta bütün mahlûkat, onunla beslenir. İşte böylece Cenâb-ı Hak, önce "fakihe" ile söze başlamış, sonra "hurma"yı zikretmiş, daha sonra da insanın mizacına uygun olduğu için en mükemmel nimet olan hububattan bahsetmiştir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, tahılgilleri bütün beldelerde yaratırken, hurmayı sadece sıcak beldelere tahsis etmiştir.

Fakihe ve Nahl

İkinci Bahis: "Fâkihe" kelimesinin nekire, nahl kelimesinin ise marife olarak getirilmesinin hikmeti nedir? Buna, şu birkaç açıdan cevâp verebiliriz:

1) Azık olan nesneler, her zaman, kendisine muhtaç olunan şeyler olup, her an ve her zaman eldeğiştirir (satılırlar). Bu yönleriyle "Fakihe ise, bazı zamanlar ve bazı kimseler nezdinde bulunur.

2) Daha önce de beyân ettiğimiz gibi "fakihe", zevkine yenilip içilen ve kişinin, kendisinden haz duyduğu şeydir. Böyle olmak ise, her zamana göre herkes nezdinde bir "şey"dir (fazla önem arzetmeyen bir durumdur). Binaenaleyh, harareti olan susamış kişi, ekşi ve benzeri şeylerle ihtiyacını karsılar. Kimileri de, tatlı ve benzerlerini tadmak, ihtiyacını karşılamak ister. O halde bu demektir ki "fakihe" herkes nezdinde zarurî olan bir şey değildir. Dolayısıyla, Cenâb-ı Hak bunu nekire olarak getirmiştir. Halbuki, hurma ve tahılgiller, bilinen malûm şeylerdir. Bundan ötürü Cenab-ı Hak, bu ikisini de marife olarak getirmiştir.

3) Hurma ağacı, tek başına kendisinden pekçok yönden yararlanılan büyük bir nimettir. Fikihe (meyve)ye gelince, meselâ şeftali, erik gibi, kendilerinde, hurma ağacında olduğu gibi büyük bir nimet olma vay dunmayın, bir nimetler türüdür. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, çokluğa (......) kelimesini, belirsiz getirmiştir. Ve Cenâb-ı Hak, diğer yerlerde, bu çokluk vasfını açık bir biçimde irâde etmiştir. Ve meselâ, "Orada birçok yemiş, içecek isteyecekler" (Sad, 51) ve '"verilmeyen, yasak da edilmeyen birçok meyve.,buyurmuştur. O halde Cenâb-ı Hak, (buralarda), açıkça "vasfıyla tavsif etmiş, mevzûbahs ayetimizde ise, o nimet türlerinden birindi uygun olan çoklukla nitelenebilsin diye, nekire getirmiştir. Ama, hurma e değildir.

Üçüncü Bahis: "Fâkihe"nin, ağacının ismi ile değil de kendi ismi ile; hurma ağacının da, meyvesinin adıyla değil de, kendi adıyla zikredilişin hikmeti nedir? Biz deriz ki, bunun izahı, Yâsîn Sûresi'nde geçmiş Cenâb-ı Hak orada, "hurmalıklardan, üzüm bağlarından buyurmuştur. Ve bunun izahı şöyledir: Üzüm ağacı (yani kerm), meyvesine (yani 'ıneb) nisbetle önemsizdir. Ama, hurma ağacı, meyvesine nisbetle bilindiği üzere, meselâ ev yapma, ateşinden, olgunlaşmamış halinden vb. gibi istifâdeler bulunmaktadır. Binâenaleyh, hurma ağacının ürünü, sanki, farklı farklı ürünler gibidir de, böylece diğer nimet olmuştur. Bu sebepte, Cenâb-ı Hak, hurm "fakihe"yi, ağacıyla değil de, kendi adıyla zil faydası, bizzat meyvelerinde yatmaktadır.

Zatü'l-Ekmâm

Dördüncü Bahis: (......) ne demektir? Biz derizki bu hususta şu iki izah yapılabilir:

1) Ekmâm, "örten her şey", anlamına (......) kelimesinin çoğuludur. Bu kavramın içine kabuğu, girer. Çünkü, hepsinden istifâde edilir. Ve bu dallarından ve ateşi demek olan kütüğünden dammesi ile kumm çekirdeği vs. hepsi un kendisinden.

2) Ekmâm kâfin kesresiyle kimm kelimesinin çoğulu olup, tomurcuğu içine alan şey anlamına gelir. Çünkü tomurcuk, ilk önce bir kapçığın içinde olur, derken yarılıp da, tomurcuğun kendisinden çıktığı şeydir.

Buna göre şayet, "Birinci izaha göre, bu kelimenin zikredilmesinde bir fayda sözkonusudur. Çünkü bu ifâde, nimet türlerine bir işarettir. Ama, ikinci manaya göre, bunun zikredilmesinin hikmeti nedir?" denilirse, biz deriz ki: Bu, onları toplamanın kolaylığına ve kendilerinden istifâde edilebilirliğine bir işarettir. Çünkü hurma ağacı, kendisinden meyvelerin dökülebilmesi için, sallanılmayacak derecede büyük bir ağaçtır. Binâenaleyh, mutlaka, o salkımların ağaçtan devşirilmesi gerekir. Şayet bu hurmanın meyvesi, ağacından tek tek, ayrı ayrı toplanıldığı söylenirken ceviz (incire benzeyen) bir yemiş gibi olsaydı, toplanması çok zor olurdu. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, buyurmuştur ki bu, "Bir kapçıkta, bir saikımda, pekçok hurma bulunur. Tıpkı, üzüm salkımı gibi, bir kimse bir tek hurma salkımı aldığında, bir salkım, birkaç kişiye yeter. Şimdi sen bak, üzümün taneleri, ağacında, tıpkı bir "ceviz" ve kızılcık gibi dağınık olsaydı, toplanmak istendiğinde, hiç sallama ile onları toplamak mümkün olur muydu? İşte bu sebeple Allahü teâlâ, üzümü salkım halinde, toplu halde yaratmıştır. Ki, olgun hurmada böyledir. Binâenaleyh, bunların "tomurcuktu, kapçıktı, salkımlı..." olmaları, in'âm ve ihsanı tamamlayan şeyler cümlesindendir.

Zu'l-asf

11 ﴿