20

"Bilin ki, dünya hayatı, ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir öğünç (vesilesi)dir, mallarda ve evlâtlarda bir çoğalıştır. (Bunun) misâli, bitirdiği nebat, ekicilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. Sonra o nebat kurur da, sen (onu) sapsarı bir hale getirilmiş görürsün. Sonra da o, bir çerçöp oluverir. Ahirette çetin bir azâb vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı bir aldanış metâmdan başka birşey değildir".

Ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Bu ayetin asıl maksadı, dünyanın halinin önemsizliğini, ahiretin durumunun saygınlığını ortaya koymaktır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hakk, "Dünya bir oyun, bir eğlence, bir süs ve bir övünme vesilesidir" buyurdu. Bu gibi şeylerin önemsiz olduğunda ise hiç şüphe yoktur. Ahiret hakkında da, "Orada devamlı, çetin bir azâb vardır. Veya, kesintisiz biçimde, Allah'ın rızası vardır" buyurdu. Bunların da büyük şeyler olduğunda şüphe yoktur

Hayat Nimeti

Bil ki, aslında dünya hayatı da bir hikmet ve gayeye matuftur. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hakk, "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım (...) Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" (Bakara. 30) buyurdu. Şimdi dünya hayatı bir hikmet ve bir gayeye matuf olmasaydı, Cenâb-ı Hakk hiç böyle buyurur muydu? Ayrıca, hayatı yaratan da O'dur. Nitekim Allah, "Ölümü ve hayatı yaratan zât.." (Mûlk, 2) buyurmuştur. Bir de, Cenâb-ı Hakk, "Ya sizi ancak boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" (Mü'min, 115) ve "O göğü, o yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri biz boşuna yaratmadık" (Sad. 27) buyurduğu üzere, abesle iştigal etmez.

Ayrıca, "hayat"ın kendisi de bir nimettir, hatta bütün nimetlerin temelidir. Eşyanın hakikati, dünyada veya ahirette olmaları ile farklılık göstermez. Yine, Allahü teâlâ, hayatı yaratmış olması sebebiyle, alabildiğine lütufta bulunarak, "Allah'ı nasıl olup da inkâr edersiniz? Halbuki siz ölü iken, O diriltti..." (Bakara, 28) buyurmuştur. Böylece, Cenâb-ı Hakk'ın, nimetlerinin çeşitlerine dair ilk ele aldığı şey, "hayat", nimetidir. Bu sebeple, bahsettiğimiz şeylerin tümü birden, "dünya hayatının, kötü ve kınanmış olmadığına" delâlet etmektedir. Ama, kim kalkar da, bu dünya hayatını, Allah'a tâat uğruna değil de, şeytana tâat ve hevâya ittiba uğruna harcarsa, işte kınanan ve mezmûn olan budur!

Dünya Zevkinin Özellikleri

Sonra Cenâb-ı Hakk, dünya hayatını şu vasıflarla nitelemiştir:

1) "Dünya hayatı bir oyundur" buyurmuştur. Oyun ise, onları cidden yoran çocukların yapacağı bir iştir. Uğrunda bu yorgunlukların çekildiği bu şeyler ise, vermeden sona erer.

2) "Dünya hayatı bir eğlencedir". Eğlence de gençlerin yapacağı bir şeydir. Eğlenceler de sona erdiğinde, genel olarak geride, sadece bir hayıflanma ve hasre: duygusu kalır. Bu böyledir, zira insan, eğlenceler sona erdikten sonra, malının. ömrünün gittiğini, lezzetin ve zevkin son bulduğunu ve ortada herhangi bir şey kalmamasına rağmen, nefsinin bunlara karşı bir iştiyak ve özlem duyduğunu görür Böylece de, zarar verici şeyler birbirini izler.

3) "Dünya hayatı bir süstür". Süs ve süslenme, kadınların adetidir. Zira, süsten ve süslenmeden elde edilmek istenen şey, çirkin olanı güzelleştirmeye çalışmak yıkım ile yüzyüze olan bir binayı onarmak ve noksan olan şeyi tamamlama hususunda çaba göstermek demektir. Halbuki, arızî olan şeyin, zatî olana mukavemet gösteremeyeceği malûmdur. Dolayısıyla, dünyanın kendisi, zâtı gereği son bulan, zâtı gereği fasit olan bir şey olunca, daha nasıl, insan, bu bozuk şeyleri, bu dünyadan silmeye muktedir olabilir?

İbn Abbas ise, ayetin manasının şöyle olduğunu söylemiştir: "Kâfir kimse, ahiret için çalışma değil de, hayatı boyunca hep dünya süsünü elde etmekle meşgul olur ve bu tıpkı, "Ey mağrur, aklanmış kimse, senin hayatın bir yanılma ve gaflettir" denilmesi gibidir."

4) "Dünya hayatı, fanî ve zail sıfatlarla, aranızda bir övünç vesilesidir." Bu övünme ya neseb bakımından, yahutta güç, kuvvet, asker, taraftar... bakımındandır. Halbuki, bütün bunlar son bulucudur.

5) "Dünya hayatı, mallarda ve çocuklarda bir çoğalma vesilesidir." İbn Abbas şöyle der: "Kişi, malını, Allah'ın gazabının söz konusu olduğu yerler için cem eder, o mal sayesinde, Allah'ın dostlarına tepeden bakar ve o malını, Allah'ın gazabına sebep olacak yerlerde harcar. Dolayısıyla bu mal, üst üste, istiflenmiş, zulmetler misâlidir. Cenâb-ı Hakk, dünyadakilerin mutlaka bu kısımlardan biri ile ilgili olacağını bildirmiş olmaktadır. Yine Cenâb-ı Hakk, dünyanın durumunun, bu hususlardan hali olmayınca, kişinin bunlardan yüz çevirip de, kendisini, ahiretini mamur edecek şeylere yöneltecek olanları yapması gerektiğini beyân buyurmuştur.

Daha sonra Cenâb-ı Hakk, bu dünya hayatı için bir mesel getirerek, "bir yağmur gibi" buyurmuştur. Ki, bunun bir benzeri de, "Onlara dünya hayatının misâlini de irâdet. (O), gökten indirdiğimiz bir su gibidir..." (Kehf, 45) ayetidir. Bu ayetin başındaki kâf, şu iki bakımdan mahallen merfûdur:

a) ifâdelerinin sıfatı olduğu için..

b) Zeccâc'ın da belirttiği gibi, haberden sonra gelen bir başka haber olduğu için...

Küffarın Manası

"bitirdiği nebat, ekicilerin hoşuna giden..." ifadesi hakkında şu iki izah yapılabilir:

a) Ebû Mesûd, buradaki "el-küffâr - örtücüler" sözüyle, çiftçilerin kasd edildiğini söylemiştir. el-Ezherî de, Arapların, serptiği tohumu, yerdeki toprak ile kapayıp örttüğü için ekiciye "kâfir" ismini itlâk ettiklerini söylemiştir. Onların bunu bilmesine rağmen, yağmur sayesinde meydana gelen o bitki, çiftçilerin hoşuna gidince, bu son derece güzel ve yerinde olur.

b) Bu ayetteki "küffâr" kelimesiyle, Allah, dünya zinetini, dünya ziraatını, mü'minlerden daha fazla sever ve bu iş, mü'minlerden daha ziyade onların hoşuna gider. Çünkü, kâfirler, dünya mutluluğunun dışında başka bir mutluluk kabul etmezler. Ayetteki, ifâdesi, "o yağmur sayesinde biten şey" anlamındadır. Ayetin geriye kalan kısmı, Zümer Sûresi'nde tefsir edilmiştir.

Daha sonra Cenâb-ı Hakk, ahiretin durumundan bahsederek, "Ahirette ise çetin bir azâb vardır" buyurmuştur. Yani, "ömrü bir şekilde geçenler için, ahirette..." demektir. "Allah'tan mağfiret ve rızâ vardır." Yani "Dostlarıve kendisine itaat edenler için..." demektir. Zira, Allah, dünyayı, Önemsiz ve gelip geçici olmakla niteleyince, ahirette de, ya şiddetli ve devamlı bir azabın, yahut da devamlı bir rızânın bulunduğunu belirtmiştir ki, "rıza" (Allah'ın razı olması), mükâfaatların en büyüğüdür.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Dünya hayatı bir aldanış metâmdan başka bir şey değildir" buyurmuştur. Yani, "Büsbütün dünyaya yönelen ve bu sebeple de, ahireti elde etmekten yüz çevirenler için.." demektir. Saîd ibn Cübeyr şöyle demiştir: "Dünya, seni, ahireti elde etmekten alıkorsa, aldanış metaldir. Ama, seni, Allah'ın rızasını ve ahiret mutluluklarını elde etmeye götürürse, o zaman da ne güzel bir vesiledir!"

Gök Genişliğinde Cennete Koşun

20 ﴿