2"O, ümmîler içinde, kendilerinden bir peygamber gönderendir. Resul onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arındırır, onlara kitabı ve hikmeti öğretir. Halbuki onlar daha evvel, gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idiler". Ümmî, onlar ümmî kitabı olmayan, herhangi bir kitap okuyup yazmayan ümmî bir topluluk oldukları için, "arap topluluğuna mensup kişi" demektir. İbn Abbas (radıyallahü anh), Cenâb-ı Hakk'ın bu kelime ile, kitapları olmayan ve kendilerinden hiçbir peygamber gönderilmemiş olan kimseleri kastettiğini söylemiştir. Keza "ümmî"nin, yaratıldığı hal üzere kalan, öylece hareket eden kimse manasına geldiği de söylenmiştir. Bu kelime, sonundaki nisbet yâ'sı hazfedilmek suretiyle, şeklinde de okunmuştur. Nitekim Hak teâlâ da, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kastederek, "Onlardan bir peygamber" buyurmuştur ki bu, "Onun nesebi, onların nesebindendir, onların soyundandır. O halde bu peygamber de onların cinslerindendir" demektir. Nitekim Hak teâlâ bir başka ayetinde, "Size, sizden olan bir peygamber geldi..."(Tevbe,128) buyurmuştur. Me'ânî âlimleri Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in de kendilerine gönderildiği o toplum gibi ümmî olduğunu; önceki kitaplarda onunla ilgili müjdelerin de, onun ümmî olduğunu gösterdiğini; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu sıfatla muttasıf oluşunun, Allah'dan getirdiği o hikmet konusunda, yazmak suretiyle desteklenmiş olduğu vehminden uzak olduğunu, dolayısıyla da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in durumunun, gönderildiği o ümmetin durumuna denk olduğunu; böyle oluşun ise, kişileri onu tasdike ve onun doğruluğuna inanmaya daha fazla yaklaştıracağını söylemişlerdir. Ayetteki, "Resul, onlara Allah'ın ayetlerini okur" cümlesi, "Kendisinin peygamberliğini ortaya koyup açıklayan delilleri serdeder" demektir. Buradaki "ayetleri" ifadesi ile, şer'î hükümlerin kendisinden çıktığı ve sayesinde, hakkın batıldan ayırdedildiği ayetlerin, yani Kur'ân ayetlerinin kastedilmiş olması da mümkündür. "O peygamber, onları arındırır" yani onları şirk pisliğinden ve şirk dışındaki diğer pis söz ve fiillerin pisliklerinden onları temizler. Bazıları bu ifadeye: "Onları ıslah eder, yani, sayesinde temiz ve müttakî olacakları şeye uymaya, onları davet eder" manasını vermişlerdir. Ayetteki, "Onlara kitabı ve hikmeti öğretir" ifadesine gelince, buradaki "kitab", okunan ayetler; hikmet ise, farzlardır. O peygamber onlara, Allah'ın ayetlerini okuyup, sünnetini öğrettiği için, buradaki "hikmet" ile, sünnet-i Resulüllah'ın kastedildiği de söylenmiştir. Yine buradaki "kitab"m, "nas" olan ayetler; "hikmet"in ise o ayetlerdeki manalar olduğu da söylenmiştir. Buradaki "kitab" ile Kur'ân ayetlerinin; "hikmet" ile de, o ayetlere nasıl sımsıkı sarılmak gerektiğinin anlatılışının kastedilmiş olması da mümkündür. Ayetteki, "Halbuki onlar daha evvel gerçekten, apaçık bir sapıklık içinde idiler" cümlesinin manası açıktır. Çünkü onlar, daha evvel putlara tapıyor idiler ve apaçık bir delalet, yani şirk içinde idiler. Derken o peygamber gelip, onları Allah'ın birliğini kabul etmeye ve içinde bulundukları yanlış inanç ve hareketlerden vazgeçmeye davet etti. Bu ifadeyle ilgili şöyle bir kaç bahis var: Birinci Bahis: Ehl-i kitab bu ayeti delil getirerek, "O, ümmîler içinde kendilerinden bir peygamber gönderdi" ayeti, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, sadece ümmîlere, yani araplara peygamber olarak gönderildiğine delâlet eder" demişlerdir. Fakat bu istidlal tutarsızdır. Çünkü birşeyin, özellikle bahsedilmiş olmasından, onun dışında kalan şeylerin söz konusu olmadığı neticesi çıkmaz. Baksana Cenâb-ı Hakk, "Sen o (kitabı) sağ elinle de yazmadın"(Ankebut.48) buyurmuştur. Ama bu ifadeden, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu, sol eliyle yazdığı manası çıkmaz. Bir de eğer, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) sadece araplara gönderilmiş bir peygamber olsaydı, o zaman bu, "seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak bütün insanlara bir peygamber olarak gönderdik" (Sebe, 28) ayetine ters düşerdi. Bu hususta ittifak olduğu için, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğinin hususiliğini (sadece araplara olduğunu) kabul etmek imkânsızdır. Böylece, "bütün insanlara" ifadesi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bütün herkese gönderildiğinin delili olmuş olur. Başka Milletlerin İslâm'a Gireceklerini Bildirme |
﴾ 2 ﴿