11"Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız, Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de "Ya Rabbi, ecelimi yakın bir zamana kadar erteleseydin de, sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım" demesinden evvel, size rızık olarak verdiğimizden infâk edin. Halbuki Allah, hiçbir kimseyi eceli geldiği zaman asla geri bırakmaz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır". Ayetteki, ifadesi, "münafıkları meşgul ettiği gibi, mallarını ve evlatlarınız sizi meşgul etmesin" demektir. Müfessirler bu hususta değişik izahlar yapmışlardır: Kimileri bu ayetlerin münafıklar hakkında nazil olduğunu söylerlerken, kimileri de mü'minler hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Ayetteki, "Allah'ın zikri" ifadesine, namaz, zekât,hac ve benzeri, "Allah'ın farzları"; yahut (mutlak manada "Allah'a taat" manaları verilmiştir. Dahhâk, "Beş vakit namaz" manası verirken; Mukâtil, "Bu ve bundan sonraki ayetler, mü'min olduklarını söyleyen münafıklara hitap olan ayetlerdir" demiştir. "Kim bunu yaparsa..." ifadesi, "Kimi, malı ve çocukları Allah'ı zikirden oyalarsa, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir, yani ticaretlerinde, yaptıkları alış-verişte zarara uğrayanlardır" demektir. Çünkü onlar, ebedî ve çok kıymetli bir şeyi, fâni ve adi şeyler değiştirmişlerdir. Bu ifadeye, "Onlar, Allah'ın Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem)'nün anlattığı tevhid ve ba's (öldükten sonra dirilme) gibi şeyteri inkar etmek suretiyle zarara uğramış kimselerin ta kendileridir" şeklinde de mana verilmiştir. Kelbî, "Allah'ın zikri" ifadesine "cihâd" manasını verirken, buna, "Kur'ân hakkında tefekkür ve istidlal" gibi manalar da verilmiştir. Ayetteki, "Size rızık olarak verdiğimizden infâk edin" hitabı hakkında, İbn Abbas (radıyallahü anh), "Allahü teâlâ bununla, malların zekâtını kastetmiştir. Buradaki harf-i cerh, ba'ziyyet ifade etmektedir" der. Bu ifadeyle, vâcib (farz) olan infakların kastedildiği de söylenmiştir. "Herhangi birinize ölüm gelmezden ... evvel" ifadesi, "ölümün emareleri görünmeye başlamazdan önce..." demektir. Çünkü bu durumda kişi, yeniden dünyaya dönmeyi isteyecektir. İşte bu husus da, "Ya Rabbi, ecelimi yakın bir zamana kadar erteleseydin" ayetinde anlatılmaktadır. Cenâb-ı Hakk'ın, bu ayetler ile, insanları, Kendisini zikre, yani hep hatırda tutmaya ve mallarında cimrilik etmemeye teşvik ettiği de söylenmiştir. Bu ifade, "Keşke bana mühlet versen ve ecelimi biraz daha geriye atsan" demek olup, bu geriye atma işi, insanın ömrünün artırılmasını ifade eden bir husustur. İnsan bunu, sadaka vermek, zekât vermek ve günahlardan arınmak için istemektedir. Bu hususu da ayette, "Sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım" ifadesiyle anlatılmaktadır, İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle der: "Bu, ayetin muhatablarının, mü'minler olmadığını gösterir. Çünkü mü'min, yeniden dünyaya dönmeyi istemez." Dahhâk da, "ölüm, haccetmemiş, zekâtını vermemiş, birisinin başına gelip çattığında, hep dünyaya yeniden dönmeyi ister" der ve bu ayeti okurmuş. Keşşaf sahibi ise bu ayette, "Kendisine mühlet tanıma gibi ümitsizliğe düştüğü, nefsini zar-zor aldığı, artık harcama imkânı kalmadığını, kabul edilme vaktinin geçtiğini göstermeden önce..." manasını vermiştir. Çünkü insan bu durumda, infak etmediğine yanar, fırsatı kaçırdığından ötürü parmaklarının ucunu ısırır (pişman olur), İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın bu ayetle ilgili olarak, "Ölümün sultası başınıza çökmezden önce, tasadduk edin. Çünkü bu an geldiğinde, artık ne bir tevbe kabul edilir, ne de bir ibadet fayda verir" dediği de rivayet edilmiştir. İbn Abbas (radıyallahü anh) ayetteki, "salihlerden olsaydım" ifâdesine, "haccetseydim" manasını vermiştir. Bu ifâde, şeklinde de okunmuş olup, bu kıraat, ifadesinin lafzına göredir. Müberred, bu okuyuşun, mâkablinden (öncesinden) ötürü olduğunu, çünkü mâ kablindeki (......) kelimesinin temenni manasına olan istifhamın (sorunun) cevabı olduğunu; meczûm, yani şeklindeki okuyuşun ise, fâ edatının dahil olduğu kelimenin mahalline göre olduğunu söylemiştir. Übeyy (radıyallahü anh) kelimeyi, aslı üzere, (......) şeklinde okumuş; (......) kelimesini ise, o kelimenin mahalline atfetmiştir. Sibeveyh, kelimelerin mahal üzerine atfedilmesi hususunda şöyle pek çok şiir misal getirmiştir: "Ey Muaviye; Bizler beşeriz, kolaylaştır ve yumuşak ol.. Dağ değil, demir de değiliz.." Burada, "hadîd" kelimesi, "cibâl" kelimesinin mahalline atfen, mansub okunmuştur. "Cibâl"in başındaki bâ harf-i cerri, hazfedilmesi mümkün olan "glecek zaman" manası için getirilmemiştir. İbn Ebî Selma'nın şu beyti ise, yukarıdaki durumun tam tersini gösterir: "Ben, artık geçmişe yetişemeyeceğimi ve gelen şeyin önüne geçemeyeceğimi anladım." İbn Ebî Selma'nın bunu şeklinde dediği ve "sabık" kelimesini mana bakımından o kelime üzerine atfettiği sanılmaktadır. Ebû Amr'ın ayetteki o kelimeyi (......) şeklinde okuyuşuna gelince, bu kıraat bunu, mana üzerine değil, lafza hamletmiştir (atfetmiştir). Hak teâlâ daha sonra ömrü bitmiş, eceli gelip çatmış kimselerin süresini uzatmayacağını haber vererek, "Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli geldiği zaman asla geri bırakmaz" yani, "Her canın öleceği o (belli) zaman gelip çattığında, Allah onun ölümünü sonraya bırakmaz" buyurmuştur. Keşşaf sahibi bu ifadenin kesinlikle olmayacağını anlatacak tarzda, eceli sonraya bırakmanın söz konusu olmadığını anlatan bir ifade olduğunu söylemiştir. Velhasıl Hak teâlâ'nın "Sizi ne mallarınız ne evlatlarınız, Allah'ın zikrinden alıkoymasın" ifadesi, kişiye, ölümü gelip çatmazdan önce zikretmesi ve bu zikri sürdürmesi gerektirdiğine; "Verdiğimizden infak edin" ifadesi de, verilen şeylere şükrü gerektirdiğine dikkat çekmektedir. Ayetteki, "Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır" cümlesi, "Allah, bu kimselerin, dünyaya yeniden döndürülmeleri halinde bile, yine zekât vermeyeceklerini, haccetmeyeceklerini bilir" demek olup, tıpkı "Eğer onlar, dünyaya geri döndürülselerdi, şüphesiz yasaklandıkları şeyleri yine yaparlardı" (En'âm, 28) ayeti gibidir. Müfessirler, ayetin hitabının, iyi veya kötü her ameli içine alan bir hitab olduğu kanaatindedirler. Asım, âdı ifâdesine uygunluk arzetsin diye, fiili, yâ ile (onların yaptıklarından) şeklinde okumuştur. Çünkü "nefs" kelimesi, lafzan müfred (tekil) ise de, bununla çok kimseler kastedilmiştir. Dolayısıyla bu kıraat, "nefs" kelimesinin manasına göredir. Allah en iyisini bilir. Salat-u selâm efendimiz, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, âline ve bütün ashabına olsun. (Âmin). |
﴾ 11 ﴿