3"Sonra, müddetlerini doldurdukları zaman, onları, ya güzellikle tutun, yahut güzellikle kendilerinden ayrılın ve içinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği, Allah için dosdoğru edâ edin. işte bu, Allah'a ve ahiret gününe iman etmekte olanlara verilen öğüttür. Kim, Allah'tan korkarsa, Allah ona bir başka kapı açar, onu ummadığı bir cihetten rızıklandırır. Kim, Allah'a güvenip dayanırsa O, kendisine yeter. Şüphesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir". Cenâb-ı Hak, "Sonra müddetlerini doldurdukları zaman..." buyurmuştur ki bu, "o kadınlar, iddet zamanlarının bitimine yaklaştıklarında..." demek olup, "iddet zamanları bittiğinde..." demek değildir. Binâenaleyh, burada "zamanın gelmesi, ulaşması" ile kastedilen, bu zamanın bizzat gelmesi değil, yaklaşmasıdır ki, bunun tefsiri daha önce geçmişti. Keşşaf sahibi şöyle der: "Bu ifadeyle, "iddetin sonu ve bitişi ile yüzyüze gelinmesi" kastedilmiştir. Şu halde, şimdi siz, muhayyersiniz. İsterseniz ric'at eder kadına döneksiniz, isterseniz, iyilikle onu boşarsınız. İsterseniz de, ric'atı da ayrılmayı da terkedersiniz..." manası kastedilmiştir. Zararın devam ettirilmesi ise, erkeğin o kadına iddeti bitiminde müracaat edip, sonra da hem iddeti uzatmak, hem de o kadına işkence etmek ve onu cezalandırmak için yeniden boşanmak şeklinde olur. Cenâb-ı Hak, 'Ve içinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun..." buyurmuştur. Bu, "o erkeklere, hem boşarken hem de kadınlarına yeniden dönerken, adil kimseleri şahit tutmaları emrolunrnuştur.." demektir. Bu şahit tutma işi, Cenâb-ı Hakk'ın, "Alışveriş yaptığınızda şahitler tutun..." (Bakara. 282) ayetinde de olduğu gibi, Ebû Hanifeye göre menduptur. Şafiî'ye göreyse, karısına yeniden dönerken farz; ayrılırken ve onu boşarken ise mendubtur. Şahit tutmanın faydaları şu şekilde sıralanmıştır. Bir kere, aralarında karşılıklı bir inkârlaşma meydana gelmez. Erkek, o kadını iyilikle salıverdiği hususunda töhmet altında tutulmaz. Eşlerden biri ötüp de geriye kalanın vâris olması için, evliliğin sürdüğünü iddia etmemesi.. Yine bu şahit tutma işinin, ihtiyata binâen emrolunduğu zira, kadın, kocasının kendisini tekrar nikahladığını inkâr edip, böylece iddetinin son bulduğunu ve başka bir kocayla evlenmek istemesini önlemek için olduğu ifade edilmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hakk, şahit olacak kimselere hitap ederek, "Şahitliği dosdoğru edâ edin..."buyurmuştur ki, bunun ne demek olduğu daha önce geçmişti. Cenâb-ı Hak, "Kim Allah'tan korkarsa, ona bir çıkış yeri ihsan eder..." buyurmuştur. Şa'bî, bu ayete, "Kim iddetine doğru boşarsa, Allahü teâlâ bu kimse için, onun, kadına yeniden dönmesine bir yol halk eder" derken, başkaları da bu ifadeye, "İnsanlara zor gelen bütün şeyler hususunda bir çıkış yolu yaratır.." anlamı vermişlerdir. Kelbî de, "Kim, musibetlere sabrederse, Allah o kimseye, cehennemden kurtulup cennete götüren bir çıkış yolu ihsan eder..." manasını vermişlerdir. Bu ayet Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) nezdinde okunduğunda, Hazret-i Peygamber, "Dünya şüphelerinden, ölüm sekerâtından ve kıyamet gününün sıkıntılarından bir çıkış yolu ihsan eder..." buyurmuştur. Müfessirlerin çoğu şöyle demlişlerdir: Bu ve devamı olan ayetler, Avf İbn Mâlik el-Eşcaî hakkında nazil olmuştur. Düşmanlar, oğlunu esir almışlardı. Derken, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelir, bunu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatır ve ihtiyacını ona arzeder de, bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, "Allah 'tan kork, sabret ve "La havle ve la kuvvete illâ billâh..'." cümlesini söylemeye devam et.. " Müslim, Cevaiz, 15 (2/636); Tirmizî, Daavât, 131 (5/580). der, adam da böyle yapar. Bir gün, evde iken oğlunu karşısında bulur, zira oğlu düşmanların elinden kurtulmuş, derken bir deve sürüsüne rastgelmiş ve onu da sürüp babasına getirmişti. Keşşaf sahibi de şöyle der: "Babası evde bulunduğu bir sırada, oğlu kapıyı çalar. Yanında da yüz deve getirmişti. Öyle ki, düşmanlar bu develeri görememişler, o da bunları sürüp getirmişti.. İşte Cenâb-ı Hakk'ın, ".. onu ummadığı bir cihetten rızıklandırır.."ifadesiyle anlatılan bu husustur." Şöyle de denebilir: "Kim Allah'tan korkar, helâl kazancı tercih eder ve ailesine (onun huysuzluğuna) karşı sabrederse, eğer bir sıkıntısı varsa, Allah onun bu sıkıntısını giderir ve onu, ummadığı bir yerden rızıklandırır.." Yine, Keşşaf sahibi, ayetteki, "kim Allah'tan ittikâ ederse.." ifadesinin, biraz önce geçen "talâk"ın sünnî (sünnete uygun) bir şekilde verilmesini tekid eden bir cümle-i itirâziyye olduğunu söylemiştir. Cenâb-ı Hak, "Kim Allah'a güvenip dayanırsa, O, kendisine yeter.." buyurmuştur ki, bu, "Kim, kendisini gelip bulan (musibetler) hususunda Allah'a güvenirse, Allah onu üzen bu şeyler hususunda ona yeter.." demektir. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kim insanların en güçlüsü olmak isterse Allah'a dayansın, tevekkül etsin.." buyurmuştur ifâdesi, izafet ile (......) şeklinde okunmuştur ki, bu ifadenin manası, "emrini infaz eden, yerine getiren" şeklindedir. Mufaddal ise, bu ifâdeyi (......) şeklinde okumuştur. Ki bu durumda Mufaddal, ifâdesini 'nin haberi kılmış, ifadesini de hâl tutmuş olur. İbn Abbas da, Cenâb-ı Hakk'ın, bu ifadesi ile, bunun bütün mahlukat hakkında böyle olacağını kastettiğini söylemiştir ki, buna göre mana "Allah, sizin hakkınızda dilediği hususlarda emrini ulaştıracaktır" şeklindedir. Cenâb-ı Hak, "Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir..." buyurmuştur. Ki, buradaki (......) kelimesi (......) ve (......) anlamlarında olup, bu, Allah'a tevekkül etmesi ve işleri O'na havale etmenin gerekliliğini beyan eden bir ifadedir. Kelbî ve Mukâtil ise bu ifadeye, "Sıkıntı ve refaha dair bir şeyin, Cenâb-ı Hakk'ın takdir ettiği bir noktaya varıp dayanacağı, ne bir an önce ne de bir an sonra vaki olamayacağı bir zamanı vardır.." şeklinde mana vermişlerdir. İbn Abbas da, Cenâb-ı Hakk'ın bu ifade ile, "Meşîetimle yarattığım her şeyi takdir ettim.." manasını kastettiğini söylemiştir. Ulemânın ekserisine göre, (......) ifâdesine kadar bir ayet, Buradan (......) ifadesine kadar da diğer bir ayettir. Kûfelilere ve Medinelilere göre ise, tümü bir ayettir. Bu ayette "Kadınların hallerini görüp gözetmedeki takvanın, mala (zenginliğe) varıp dayandığı" hususunda bir nükte bulunmaktadır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hakk, "Kim Allah'tan korkarsa, ona yeni bir kapı açar" buyurmuştur ki, bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer onlar fakir iseler, Allah onları fazlıyla zenginleştirir.,"(Nur,32) ayeti gibidir. İmdi eğer, "Cenâb-ı Hakk'ın, 'Kim Allah a dayanırsa, O ona yeter" ifadesi, rızık, yiyecek elde etmek için çalışıp çabalamanın gerekmediğine; "Cuma namazı ifa edildiği (bittiği) zaman yeryüzüne düğüm ve Allah'ın lütfundan isteyin., "(Cum'a, 10) ayeti ise savaşmanın gerekliliğine delalet etmektedir. Bunlar nasıl telif edilir? Biz deriz ki: Cum'a Süresindeki ayet, bunun gerekliliğine delalet etmez. Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın ifadeleri, daha önce de geçtiği gibi, mübahlık içindir. İbâha ise, mecburilik, "muhayyerliğe" ters düştüğü için çalışıp çabalamaya ihtiyaç duymaya ters düşen şeylerdendir. Hayız Görmeyenlerin İddetleri |
﴾ 3 ﴿