13

"Onlar arzu ettiler ki sen yumuşak davranasın da, kendileri de yumuşaklık göstersinler. Alabildiğine yemin eden, şerefsiz, daima ayıplayan-istihza eden, hep laf getirip götürmeye koşan, her zaman hayırlara engel olan, aşırı zalim, çok günahkar kaba, haşin bütün bunlara ilaveten de kulağı kesik olan hiçbir kimseye itaat etme".

Bu ayetlerle ilgili şöyle iki mesele var:

Birinci Mesele

Leys şöyle der: "Idhan" yumuşak olma, yağcılık yapma, gevşek konuşma demektir." Müberred, "Hainlik edip, içinde sakladığı niyet ve fikrin aksini söyleyen kimse için araplar, derler" demiştir. Buna göre ayetin manası, "Onlar isterler ki, sen onların hoşlanmadıkları bazı prensiplerinden vaz gecesin de onlar da buna mukabil taviz versinler. Böylece sen onlara, onlar da sana karşı yumuşamış olasınız" demektir. Atâ, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın bu ayetin manasının da, "Sen kafir olasın da, onlar da kafir olalar..." şeklinde olduğunu söylediğini rivayet etmiştir.

İkinci Mesele

(......) fiili merfû kılınmış, temenninin cevabı olmasına rağmen, mesela başına bir (......) edatı takdir edilerek mansub kılınmıştır. Çünkü bu yol bırakılıp, başka bir yola, yani ifadenin mahzuf bir mübtedâ'nın haberi olması yoluna geçilmiştir. Buna göre takdir, şeklindedir. Bu tıpkı, (Cin, 13) ayetinde olduğu gibidir. Buna göre ayetin manası, "Onlar senin yumuşamanı arzularlar ki böylece Kendileri de yumuşasınlar" şeklinde olur. Sîbeveyh şöyle demektedir: "Kıraat imamlarından olan Harun, bu ayetin, mushafların birinde, (......) şeklinde olduğunu iddia etmiştir."

Dine Karşı Çıkanların Sıfatları

Bil ki Allahü teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalancılara itaat etmekten nehyedince, bu bütün kafirlere boyun eğmeyi de yasaklar. Fakat Cenâb-ı Hak küfrün ötesinde, sayılan kötü sıfatları taşıyan kimselere boyun eğmekten de nehyetmiştir. Bu kötü sıfatlar şunlardır:

Hallaf

Birinci Sıfat: Kişinin vara-yoğa yemin edici olmasıdır. Çünkü "hallaf", doğru-yanlış, hak-batıl her hususta çokça yemin eden kimsedir. Yemini alışkanlık haline getirenler için, engelleyici ve caydırıcı olma bakımından bu ayet yeter. Bunun bir benzeri de, "Yeminlerinizi Allah'a karşı bir kalkan (hayır engeli) edinmeyin" (Bakara,224) ayetidir.

Menin

İkinci Sıfat: Kişinin "mehîn" oluşudur. Zeccac bu kelimenin, "fa'îl" kalıbında, "muhanet" masdarından olduğunu söylemiştir. Bu hususta şu iki izah yapılabilir:

a) Bu masdar, "azlık, değersizlik, kıymetli bir görüşe sahip olmama, ileriyi görememe" manasınadır.

b) Bu kimseye "mehîn" denmiştir. Çünkü bununla yalan yere yemin edenler kastedilmiştir. Yalan yere yemin edenlerse, insanlar nezdinde "mehîn" (hor ve hakir) olurlar. Ben derim ki: Bu kimsenin "hallâf" oluşu, Allah'ın azamet ve celalini tanımadığını gösterir. Çünkü eğer bu, Allah'ın azamet ve celalini tanımış, takdir etmiş olsaydı, her zaman, her an, asılsız herşey için, Allah'ın adını ve sıfatlarını şahit getirip, yemin etmeye cesaret edemezdi. Allah'ın azametini bilmeyen, kalbi hep dünyalık elde etmeye takılıp kalan her insan, "mehîn" (rezil-rüsvay) olur. İşte bu insanın şerefinin, kendisini kulluk ile tanıyan kimseler için meydana geleceğine; insanın hor ve hakirliğinin ise, kulluk sırrından gafil olanlar için söz konusu olduğuna delalet eder.

Hemmaz

Üçüncü Sıfat: kişinin "hemmaz" olmasıdır. Hemmaz, çok çok ayıplayan, küçümseyen kimse demektir. Müberred, "Hemmaz", insanların gıyabından, hoşlanmayacakları kötü şeylerle yâd eden, onların kusurlarını ortaya koyandıır demiştir. Hasan el-Basrîden de, bunun, "insanların arkasından, avurdlarını eğip-büken kimse" demek olduğu rivayet edilmiştir. Bu kelimeyi, Hümeze Sûresi'nin başında detaylıca anlattık.

Nemim

Dördüncü Sıfat: İnsanın, insanlar arasında laf getirip götürmesidir; insanların arasını bozmak için, ondan ona ondan ona söz taşımasıdır. Arapça'da denilir.

Menna lil hayr

Beşinci Sıfat: İnsanın, hayırlara engel olucu olmasıdır. Bu ifade hakkında şöyle iki görüş ileri sürülmüştür:

a) ile, kişinin cimriliği "hayr" ile de, mal-mülk kastedilmiştir.

b) "Bu kimse, çoluk-çocuğunu hayırdan, yani İslâm'dan menediyordu" manası da verilmiştir.

Bu ayet Velid b. Muğîre hakkında nazil olmuştu. Çünkü onun, on tane oğlu vardı ve o, hem oğullara, hem de oğullarının arkadaş, eş ve dostlarına, "Hanginiz Muhammed'in dinine tabi olursa, hiçbir zaman onun hakkında iyi düşünmem" diyor, böylece onları İslâm'a girmekten engelliyordu. İşte onun, bunları engellediği "hayır" budur. Ibn Abbas (radıyallahü anh)'dan, ayette bahsedilen kimsenin, Ebû Cehil olduğu; Mücâhid'den, Esved b. Abdi Yagûs olduğu; Süddî'den de, Ahnesb. Şureyholduğu rivayet edilmiştir.

Mu'ted

Altıncı Sıfat: İnsanın, haddi aşan-azgın bir kimse olmasıdır. Mukâtil, "Mu'ted, hakkı aşan, hakkı çiğneyen, hak tanımayan, alabildiğine zalim; dolayısıyla da hep zulmeden manasınadır" demiştir. Bu kelimeyi, bütün kötü huylar manasına almak da mümkündür. Buna göre mana, "Bu kişi, her türlü kötülük ve kepazelikte doruk noktadadır" şeklinde olur.

Esim

Yedinci Sıfat: İnsanın, "esîm" olmasıdır. "Esîm", ism (günahkarlık) masdarının, mübalağa sigasıdır, yani "alabildiğine günahkar" demektir.

Utüll

Sekizinci Sıfat: Bu sıfatıdır. Müfessirlerin bu kelimeye verdikleri manaları çok olup, hepsini şu iki şeyde toplamak mümkündür:

a) Bu, insanı beden açısından kınamak, tenkid etmek.

b) İnsanı, huy-ahlak açısından kınayıp, zemmetmektir. Bu kelime, birisi birisini sert ve kaba bir şekilde yönlendirdiğinde, Üst denilmesine dayanır.(Duhan,47) ayeti de yine bu köktendir. Fakat bu kelimeyi, "insanları tenkid ve kınama" manasına hamledenlere gelince, bunlardan İbn Abbas (radıyallahü anh), Atâ'nın rivayetine göre, "Bununla, güçlü iri yan" manası kastedilmiştir" der; Mukâtil, "Koca karınlı, sağlam yapılı" manasını verir; Hasan el-Basrî, "Hilkat garibesinin (çirkin) kaba-saba manasınadır" demiş; Ubeyd b. Umeyr, "Çok yiyen-içen, çok kuvvetli manasınadır" demiş; Zeccac ise, "O, kaba sabadır" demiştir. Bu kelimeyi kötü huy manasına hamledenler, "Alabildiğine düşman, husumetli, kötü kalpli, sert" manalarını vermişlerdir.

Zenîm

Dokuzuncu Sıfat: Onun "zenîm" olmasıdır. Bu hususta şu iki mesele var:

Birinci Mesele

"Zenîm"in manası hususunda bir kaç görüş vardır:

1) Ferra, "Zenîm, nesebi belli olmayan; soysuz; bulunduğu topluma yamanan manasınadır. Nitekim Hassan (radıyallahü anh): "Sen, binitine binmiş bir kimsenin arkasına asıîmış yalnız bir kadeh gibi, Haşimoğulları sülalesine iliştirilmiş bir soysuzun tekisin" demiştir. Herşeyin "zenîme"si, fazlası manasınadır. Yine kulağı dilinip adeta sarkan bir şey gibi kalan, böylece kuruyan koyun manasında, denilir. Velhasıl, veled-i zina demek olup, onlardan olmadığı halde, soy bakımından o topluma katılan demektir. Veltd ibn Muğîre de Kureyş arasında, soyu meçhul birisi idi; onların soyundan değildi. Babası onun, doğumundan onsekiz gün sonra, kendi çocuğu olduğunu kabul etmişti. Babasının haberi olmaksızın, annesinin zina ettiği de ileri sürülmüştür. Bu ayet nazil olunca, bu iş ortaya çıkmıştır.

2) Şa'bî, "Bu, tıpkı koyunun kulağındaki dilik ve kesik ile tanınması gibi, ser ve kötülükle lanman bir adamdır" demiştir.

3) İkrime'nin İbn Abbas'tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: "Bu kimsenin "zenîm" olması, boynunda, sayesinde tanındığı bir mührü, bir işareti vardır." Mukâtil de, "Bu kimsenin, kulağının dibinde, tıpkı koyunun kulağındaki dilik gibi bir iz var idi" demiştir.

Üçüncü Mesele

Ayetteki, "üstelik" ifadesine gelince bu, "bu kimse için bunca kusur ve ayıbın yanısıra, bir de bu kimse üstelik, soysuzdur; kaba saba, haşindir" demektir. Bu iki vasfın, yani onun kaba saba ve soysuz olmasının, kusurlarının en ilerisi olduğuna delalet eder. Çünkü bu kimse, kaba saba olduğu zaman, onun kalbi katılaşır, her türlü günahı işleme cesareti gösterir. Ayrıca, genel olarak nutfe (menî) pis (haram) olduğunda, çocuk da pis olur. İşte bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Veled-i zina, onun çocuğu ve onun çocuğunun da çocuğu cennete giremez' buyurmuştur. Buradaki ifâdesi, tıpkı, Cenâb-ı Hakk'ın, "Sonra da iman edenlerden oldu..."(Beled, 17) ayetindeki "sonra" konumundadır. Hasan el-Basrî, "zem-kınama" üzere merfu olarak " 'utullün" şeklinde okumuştur.

Varlığa Güvenmenin Boşluğu

Daha sonra Cenâb-ı Hak, bu sıfatların peşinden şöyle buyurmuştur:

13 ﴿