16"Biz, yakında onun hortumunun (burnunun) üzerine damga basacağız" buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır. "el-vesm dağlamak ve benzeri şeylerin neticesinde meydana gelen izdir. Nitekim Arapça'da,"Ben onu damgaladım.. O halde o, sayesinde tanınacağı bir damga ile damgalanmıştır. denilir. Bu damgalama işi de, onun bir alameti olsun diye, ya onu dağlamak yahut da, kulağında bir kesik izi bırakmak şeklinde olur. Müberred şöyle der: "Cenâb-ı Hak, buradaki "hortum" ifâdesi ile, kişinin burnunu kastetmiştir. Bu tür ifadeler, karşıdakini hafife almak için getirilirler. Çünkü, insanların uzuvlarını, hayvanların uzuvlarına benzediği için böyle uydurulmuş isimlerle ifade etmek, onu hafife almak için olmuş olur. Ve bu tıpkı, insanların, mesela dudaklarını, "deve dudağı"; el ve ayaklarını da "çatal tırnak, hayvan ayağı..." şeklinde vasfetmek gibidir. Yüz, insanın, bedenindeki en kıymetli uzvudur. Burun da, bir yükselti teşkil ettiği için, yüzün en kıymetli organıdır. İşte bundan dolayı, insanları meselâ burnu, izzet ve saygınlık mahalli saymışlardır. Ve bu kökten olmak üzere, meselâ, "enefe izzeti nefis" ifadesini türeterek, mesela, izzeti "ulu" nefis sahibi kimse hakkında "izzetini, şerefini korudu.." demişlerdir. Ve yine, "Falancanın izzeti nefsi yücedir" derler. Mesela zelil kimse hakkında ise,"burnu kesildi" ve "burnu sürtüldü" denilir. Böylece, "hortumuna damga vurulma" ifadesi ile de, o kimsenin alabildiğine zelil kılındığı, hor ve hakir kılındığı ifade edilmek istenmiştir. Çünkü, yüzdeki damga, bir ayıp ve kusurdur. Hele de bu, yüzün en kıymetli organında olursa. Kimileri, bu damgalama işinin ahirette olacağını söylerken, kimileri de bunun, dünyada olduğunu söylemişlerdir. Birinci görüşe göre, bu hususta şu izahlar yapılmıştır: 1) Mukâtil ve Ebu'l-Âliye'nin görüşüne, Ferrâ'nın da tercih ettiği kanaate göre, ayetin ifadesiyle kastedilen, Cenâb-ı Hakk'ın, bu kimsenin yüzünü, cehenneme girmezden önce karartmasıdır. Bunlar sözlerine devamla şöyle demişlerdir: "Ayette, damgalama işi, her ne kadar "burun"a tahsis edilmiş ise de, bu ifadeyle yüz kastedilmiştir. Çünkü, yüzde yer alan organlardan herhangi birisiyle yüzün tamamı kastedilebilir. 2) Allahü teâlâ, ahirette, bu kimsede, (yüzünde) kıyamettekilerin, kendisi sebebiyle, peygambere düşmanlıkta ve hak dini inkarda ileri gittiğini anlayacakları bir alamet kılacaktır. 3) Bence, ayetteki bir başka ihtimal daha vardır ki, o da şudur: Bu kâfir, meseleyi izzet-i nefis ve gurur meselesi yaptığı için, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e düşman olmada, hak dini tenkitte ileri gitmiştir, Binâenaleyh, işte bu inkârın kaynağı, taassub ve izzeti nefis olunca, ahiretteki azabın kaynağı da, yine izzeti nefis ve taassub olacaktır. İşte bu, özel durumu, Cenâb-ı Hak, "Biz, yakında onun hortumunun üzerine damga basacağız" ifadesiyle anlatmıştır. Bu damganın dünyada meydana geldiğini söyleyen ikinci görüşe gelince, bu hususta da şu izahlar yapılabilir: 1) İbn Abbas, bu deyimin manasının, "Biz onun burnuna kılıçla vuracağız ve bunu, o yaşadığı müddetçe, burnunda, silinmeyen bir alamet yapacağız.." şeklinde olduğunu söylemiştir. Ki, bu kimsenin, Bedir savaşına katılıp da, bu savaşta, kılıçla burnuna vurulduğu rivayet edilmiştir. 2) "Vesm"in manası, bu kimsenin, alemde kötü bir şöhret ve nam ile tanınmasıdır. Buna göre mana, "Biz ona, tıpkı damganın burundan silinip çıkmaması gibi, kendisinden ayrılmayacak bir şey yapacağız... Ve, durumunu böyle bir şekilde ortaya koyacağız..." şeklinde olur. Nitekim Araplar, birisi birisine, kalıcı, iz bırakıcı kötü bir biçimde dit uzattığında, derler. Bundan maksat, "Nasıl bir damga, hiç bir zaman silinmez, eseri kalmazsa, o ona kendisinden asla ayrılmayacak bir ayıbı yapıştırmış demektir" şeklinde olur. Şair Cerîr şöyle demektedir: "Damgamı, Ferazdak'ın ve ordusunun üstüne basınca, Ahtal'ın burnunu kopardım..." O bununla, Ferazdak'ı ve onun ordusunu damgaladığını ve hicvetmek suretiyle de, Ahtal'ın burnunu kestiğini kastetmiştir ki bu, "O onun üzerine öylesi bir leke, ayıp attı ki, bu artık bir daha silinmez.." demektir. Bu ileri derecedeki kınama ve kusurların da, Velîd ibn Muğîre'de yıllar yılı kalacağında şüphe yoktur. İşte bu sebeple, bu ayıplar ve kusurlar, tıpkı onun burnuna vurulmuş bir damga gibidir. Bu izahı, ayetteki ifadesini, "Koyun tıpkı, nasıl bir kulağındaki dilik ile tanınırsa, bu da kötülükle tanınır" manasına alanların görüşü bunu destekler. 3) Nadr İbn Şümeyle'den "hurtûm" kelimesinin "içki, şarap" demek olduğu da rivayet edilmiştir. Nitekim o, (istişhad için), "Günün, hep oyun ve neşe içinde geçip gitmede, böyle devam etmede... Geceleyinse sen, içkiler içmede, (kadehler yuvarlamakta)sın" demiştir. Bu izaha göre ayetin manası, "Biz ona, içki içmesinden dolayı had vuracağız" şeklinde olur ki, bu bir zorlamadır. "İçki"ye "selâfe" denildiği gibi, "hurtûm" da denilir. "Selate" üzümün şırasından akarak elde edilendir. Yahut da buna bu isim, İçki, genze uçup gittiği, orayı etkilediği için verilmiştir. |
﴾ 16 ﴿