7"(Allah) onu, yedi gece sekiz gün, ardardınca üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin bu kasırga içinde, (nasıl) ölüp yıkıldığını görürdün. Sanki onlar, içleri bomboş hurma kütükleri idiler". Mukâtil, ayetteki (......) kelimesine, "O, onu onlara musallat kıldı.." manasını verirken, Zeccac, "O rüzgârın hepsini onların üzerine salıverdi.." anlamını verip, diğerleri de, "Allah o rüzgarı onların üzerine salıverdi" manalarını vermişlerdir. Bütün bunlar, müfessirlerden nakledilen görüşlerdir. Bana göre burada şöyle bir incelik vardır: Çünkü, bazı kimseler, "O rüzgarlar, şiddetli olmuştur. Zira, yıldız feleklerinin birbirleriyle birleşmeleri bunu gerektirmektedir" demektedirler. Binâenaleyh, ayetteki ifadesinde, bu görüşün doğru olmadığına bir işaret bulunmakta olup, bunun, ancak Allah'ın takdiri ve kudreti ile meydana geldiğini beyan etme vardır. Çünkü, eğer bu incelik söz konusu olmazsa, bunda bir korkutma ve ilahi cezadan sakındırma husule gelmez. Cenâb-ı Hakk'ın, "Yedi gece sekiz gün art ardınca..." buyruğuna gelince, bu ifadenin ayette yer almamasının hikmeti şudur: Eğer, Cenâb-ı Hak bu ifadeye yer vermeseydi, bu azabın, zaman olarak miktarı belli olmazdı. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hak, "yedi gece sekiz gün" buyurunca, bu zamanın miktarı malum olmuş oldu. Hem sonra, birisi, bu azabı bu müddeti içinde belli aralıklarla olduğunu sanabilirdi. İşte bu zannı da, "ardarda peşpeşe" anlamına gelen ifadesi ile bertaraf etmiştir. Alimler,kelimesinin ne demek olduğu hususunda ihtilaf ederek, şu izahları yapmışlardır: 1) Ekseri ulemanın görüşüne göre, bunun anlamı, "ardarda" demek olup, ayetin anlamı da, "Bu günler, o helak edici rüzgarları ile, onların üzerine peşpeşe gelmiştir. Bu günlerde bir ara verme ve bir kesinti söz konusu olmamıştır" şeklinde olur. Bu görüşe göre, tıpkı ve kelimeleri gibi (......) kelimesinin çoğuludur. Çünkü, el-hasmu kelimesinin Arapça'da manası, "kökünü kazımak suretiyle sona erdirmek" demektir. Kılıca da, düşmanı, düşmanlığını yerine getirmekten alıkoyduğu için, el-hüsâm ismi verilmiştir. Binâenaleyh, bu rüzgarlar, bir andaki dinmeden, ardarda onların üzerine geliverince, bunların, onların üzerine ardarda geliverişleri, tıpkı, "dağlanıncaya kadar, dağlayan kimsenin, dağı, hastalıklı kısma tekrar tekrar basışına benzetmiştir. 2) Rüzgarlar her türlü hayrı kesmiş, her bereketin kökünü kazımıştır. Binâenaleyh, böylece de "husûm" olmuşlardır. Yahut da, rüzgar, onların kökünü kazımış, dolayısıyla da, onlardan geriye kimse kalmamıştır. Bu iki görüşe göre de "husûm" kelimesi, hâsim kelimesinin çoğuludur. 3) Bu kelimenin, tıpkı ve kelimeleri gibi, masdar olmasıdır. Böyle olması durumunda, bu kelime ya mukadder olan kendi kök fiili ile mansub olur, ki buna göre ifadenin takdiri, "onların alabildiğine kökünü kazıdı" anlamında şeklinde olur, yahut da, senin tıpkı, demen gibi sıfat olur, ve yahut da mef'ûlün leh olur. Yani, "Allah o rüzgârları, onların üzerine, köklerini kazıması için musallat etti" demektir. Süddî, bu kelimeyi (......) kelimesinden hal olarak (......) şeklinde okumuştur. Yani, "Allah o rüzgarları onların üzerine, köklerini iyice kazıyıcı olarak salıverdi" demektir. Bu günlerin, Eyyamü'l-acûz (kocakarı fırtınaları) günleri olduğu da ileri sürülmüştür. Bu günlere kocakarı günleri denmiştir, çünkü, Âd kavml'nden bir kocakarı bir tünelde gizlenmiş de, rüzar onu da sekizinci gün oradan çıkarmış ve helak etmiştir. Bu günlerin, kış günlerinin sonuncu günleri olduğu da ileri sürülmüştür. Ayetteki, "öyle ki, o kavmin bu kasırga içinde, (nasıl) ölüp yıkıldığım görürdün" ifadesine gelince, yani "kasırganın esişi içinde" demektir. Diğer bazıları da, "O gece ve gündüzlerde" demişlerdir. "Sar'â" (sarf') kelimesinin çoğuludur. Mukâtil, bu kelimenin "ölüler" manasına olduğunu; Cenâb-ı Hakk'ın bu ifadeyle, onların ölümleri sebebiyle bayılıp düştüklerini, dolayısıyla ötüm sar'ası gibi, sar'aya tutulduklarını kastettiğini söylemiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, buyurmuştur ki bu, "Onlar sanki, içleri bomboş hurma kütükleri gibidirler" demektir. "Nahl" kelimesi, müennes, hem de müzekker için kullanılır. Nitekim Cenâb-ı Hak, bir başka yerde, (Kamer, 20) buyurmuştur. Bu ifade, şeklinde de okunmuştur. Sonra onların, kökünden sökülmüş hurma kütüklerine benzetilmiş olmalarının sebebi, iri yapılı ve cüsseli olduklarını anlatmak olabileceği gibi, bununla dallar değil de köklerin kastedilmiş olması da muhtemeldir, yani, "O rüzgâr onları söküp attı. Böylece onlar tıpkı hurma kütükleri gibi, büyük bir yığın oluverdiler" demektir. "Nahl" kelimesinin "hâviye" (bomboş) diye tavsif edilişi de şundan dolayıdır: Bu kelimenin, o kavmin sıfatı olması ihtimal dahilindedir. Çünkü o rüzgar, onların içlerine girmiş ve onları, tıpkı içleri bomboş hurma ağaçlan gibi yere sermiştir. Buradaki "hâviye" kelimesinin, "bâltye" (çürümüş) manasında olması da muhtemeldir. Çünkü kütükler çürüyünce, içleri boşalır. Böylece onlar, helak edildikten sonra, çürümüş hurma ağaçlarına benzemiş olurlar. |
﴾ 7 ﴿