3

"İsteyen biri, kafirlerin başına inecek azabı istedi -ki onu önleyecek hiçbir kimse yoktur. (O), mearic sahibi Allah'dandır".

Nüzul Sebebi

Bil ki (sordu - istedi) ifadesi ile ilgili iki kıraat vardır: Kimi alimler bunu hemzeyle okurken, kimisi de hemzesiz okumuşlardır. Birinciler, ki bunlar çoğunluktadır, bu kıraate göre şu muhtemel izahları yapmışlardır:

1) Nadr b. Hars, "Allahim, eğer bu senin katından bir hak ise, üzerimize gökten taş yağdır, yahpt bize elim bir azab ver" (Enfal, 32) deyince, Allahü teâlâ bu ayeti indirdi. Buna göre ayetteki ifâdesi, "Gelecek azabı, çağıran birisi çağırdı (istedi)" şeklinde olur. Bu, birisi birşeyi taleb edip, peşine düştüğünde söylediğin, şeklindeki sözüne vanp dayanır. Hak teâlâ'nın "Onlar orada (cennette), her türlü meyveyi, kendilerini emniyette hissederek davet eder, isterler"(Duhan,55) ayetindeki ifade de bu manadadır. İbnü'l-Enbari der ki: "Bu görüşe göre "bâ" harf-i cerri zâid olmuş olur ve takdir, şeklinde olur. Bu izaha göre, "bâ", te'kid için olmuş olur ve bu tıpkı (Meryem,25) ayetindeki "bâ" gibidir." Keşşaf sahibi şöyle der: "Burada (istedi-sordu) kelimesi, (davet etti) manasında olunca, fiiti gibi müteaddî olmuştur. Bundan dolayı Hak teâlâ da sanki demiş olur."

2) Hasan el-Basrî ve Katade şöyle derler: "Allahü teâlâ.Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i peygamber olarak gönderip, o da müşrikleri ilahi azabla tehdid edince, bir kısmı bir kısmına, "Muhammed'e, bu azabın kimin için olduğunu, kimin başına geleceğini sorun" dediler de, Allahü teâlâ bu azabı, 'İsteyen biri kafirlerin başına inecek azabı istedi..." buyurarak haber verdi." İbnü'l-Enbârî, "Bu görüşe göre ayetin takdiri, şeklinde olur. Buna göre, "bâ", manasınadır ve tıpkı şairin "Eğer bana kadınlardan sorarsanız, bilin ki ben kadınların hastalıklarını bilen bir doktorum" şeklindeki şiirindeki "bâ" gibi olur. Nitekim Hak teâlâ,"Onu (yani ondan) bir bilene sor" (Furkan, 59) buyurmuştur. Keşşaf sahibi de, "Bu izaha göre, (......) fiili, (......) ve (......) (önem verdi, ihtimam gösterdi) manalarına gelmiş olur. Buna göre sanki, "Bir önemseyen, olacak bir azabı önemsedi" denilmek istenmiştir" der.

3) Bazı alimler de, ayetteki "isteyen (soran)" ifadesiyle, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kastedildiğini, çünkü onun, kafirlerin başına gelecek o azabı hemen istediğini, böylece de Allahü teâlâ'nın, "Bu azab onların başına gelecek. Bunu geri çevirebilecek güç-kuvvet yok" buyurduğunu ileri sürerek şöyle demişlerdir: "Bu tefsirin doğruluğunun delili, ayetin peşisıra gelen "O halde sen, şimdilik güzel bir sabır ile katlan" (Mearic,5) ayetidir. Bu ayet, bu "isteyen"in, güzel sabır ile emrolunan zat olduğuna delalet etmektedir.

Fiilin hemzesiz olarak, (......) şeklinde okunuşuna göre şu iki izah yapılabilir:

a) Böyle okuyan da, hemzeli 'yi kastetmiş, ama "kalb" yaparak kelimeyi hafifletmiştir. Nitekim şair

"Kureyş Allah'ın Resulü'nden bir günah fiili istemiş, böylece Hüzeyl, bu isteği sebebiyle sapmış ve isabet edememiştir" demiştir.

b) Bu kelime, "seyelûn" (ahmak) manasınadır. Bunu, İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın ayeti, (......) şeklinde okuyuşu da destekler. O halde "seyl", tıpkı "gavr" masdarımn, "gâir" (batan) manasına oluşu gibi, "sall" manasınadır. Buna göre mana, "Bir vadi, o ilahi azabı onların üzerine akıtmak için işe koyuldu" şeklinde olur. Bu tefsir Zeyd b. Sabit ve Abdurrahman b. Zeyd'in görüşü olup, bunlar ayetle "Cehennem vadilerinden bir vadi aktı" manasını vermişlerdir.

Ayetteki "sâil" kelimesinin ancak hemzeli okunacağı hususunda alimler ittifak etmişlerdir. Çünkü bu kelime, eğer hemze fiilinden ise, zaten ister istemez hemzeli olacaktır. Yok eğer hemzesiz bir fiilden ise, "kail" ve "harf" gibi yine hemzeli olacaktır. Fakat sen, istersen hemzeyi hafifletip, kelimeyi bu ikisi arası bir şekilde okuyabilirsin.

Ayetteki "Kafirlerin başına inecek azab" ifadesi ile ilgili şu iki izah yapılabilir:

1) Biz, eğer ayetteki, "isteyen ... istedi" ifadesini, "Nadr, o azabı istedi" manasına alırsak, bu ifadenin manası, "ister istesin, ister istemesin mutlaka olacak bir azabı, bir isteyen istedi" şeklinde olur. Bu böyledir. Çünkü o azab, ahirette kafirlerin başına mutlaka gelecek ve hiç kimse onu geri çeviremeyecektir. Dünyada da Nadr'ın başına gelmiş ve böylece o Bedir günü öldürülmüştür. İşte ayetteki, "Onu önleyecek hiçbir kimse yoktur" ifadesinden kastedilen budur.

2) Eğer biz bu kelmeyi ikinci şıkka göre, yani, onların Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu azabın, kim için ve kimin başına geleceğini sormuş olmalarına göre tefsir edersek, deriz ki: Allahü teâlâ. bu soruya, o azabın kafirlerin başına geleceğini bildirmekle cevap vermiştir. Ama doğru olan birinci görüştür.

Ayetteki, Allah'dandır" ifadesiyle ilgili olarak da şu iki izah yapılabilir:

1) Bunun takdiri, ... "Allah'dan gelecek bir azab" şeklindedir.

2) Takdir, şeklindedir ve bu, "Allah'dan sâdır olan bu azab için, yine Allah tarafından bir savuşturucu da yoktur. Çünkü hikmet bu azabın olmasını gerektirmiş ise, Allah'ın bunu yapmaması imkansızdır" demektir.

Zi'l-Me'aric

Ayetteki, "Me'âric sahibi" ifadesine gelince, "me'âric" kelimesi, "mi'rec"in çoğuludur. "Mirec" de, yüksek yere çıkma vasıtası (asansör) demektir."Üstünde çıkacakları asansörler - merdivenler..."(Zuhruf,33) ayeti de bu manadadır.

Müfessirler bu hususta şu izahları yapmışlardır:

1) Kelbi'nin rivayetine göre İbn Abbas, (......) kelimesine, "Göklerin sahibi" manasını vermiştir. Melekler oraya doğru yükselip çıktıkları için göklere, "me'âric" denilmiştir.

2) Katade bu kelimeye, "Fazl, ikram, lütuf ve nimetler sahibi" manasını vermiştir. Bu böyledir. Çünkü Allah'ın nimet ve ihsanlarının bir çok derecesi vardır ve bunlar insanlara, farklı mertebelerde ulaşırlar.

3) Me'âric, Cenâb-ı Hakk'ın velî kullarına, cennette verdiği dereceler manasınadır.

Bana göre bu hususta bir dördüncü izah da şu şekilde yapılabilir: Gökler nasıl, yükseklik-alçaklık ve büyüklük-küçüklük bakımlarından farklı ise, melekî ruhlar da kuvvet-zaaf ve kemal-noksanlık bakımından ilahi bilgilerin çokluğu, kuvveti ve bu alemi tedbirde kuvvetli veya zayıf olmak bakımlarından farklı farklıdırlar. Belki de, Allahü teâlâ'nın nimetlerinin inamının nuru ve rahmetinin feyzinin eseri, bu aleme ancak bu ruhlar vasıtasıyla ulaşırlar. Bu ulaşma da ya alışılmış şekilde olur veya alışılmışın dışında olur. Nitekim Hak teâlâ da, "(Dünyanın) içini idare edenlere yemin olsun ki..." (Naziat, 5) ve "(Dünyanın) işini taksim edenlere yemin olsun ki" (Zariyat, 4) buyurmuştur. O halde bu ayetteki, "O, me'âric sahibi Allah'dandır" ifadesi ile, bu alemin çeşitli ihtiyaçlarının, oraya doğru yükselmesi açısından, tıpkı bir asansör gibi olan; Allah'ın rahmetinin eserinin o alemden burada olanlara inmesi açısından da tıpkı bir merdiven gibi olan o çeşitli ruhlara bir işaret kastedilmiştir.

3 ﴿