10"Onlar onu uzak görüyorlar, Biz ise onu yakın görüyoruz. O gün gök, erimiş maden gibi olacak; dağlar atılmış yün gibi olacak. Hiçbir dost, hiçbir dostunu arayıp sormayacak". "Onu uzak görüyorlar" ifadesindeki "onu" zamiri neye racidir? Bu hususta şu iki izah yapılabilir: a) Bu, "o azab"a racidir. b) Bu, "mesafesi elli bin yıl olan o gün"e racidir. Buna göre mana, "Onlar bunu imkansız görürler ama, Biz onu kudretimiz açısından, yakın, kolay, mümkün, uzak olmayan bir şey olarak görürüz" şeklindedir. Binâenaleyh bu manaya göre, buradaki "uzaklık" ile, mümkün oluş açısından uzaklık; "yakınlık" ile de yine mümkün oluş açısından olan yakınlık kastedilmiş olur. Hak teâlâ'nın, "O gün gök, erimiş maden gibi olacak, dağlar atılmış yün gibi olacak. Hiçbir dost, hiçbir dostunu arayıp sormayacak" ifadesiyle ilgili olarak şu iki mesele var: Buradaki "yevm" (o gün) ifadesi ne ile mansubtur? Bu hususta şu ihtimaller var: 1) Bu, "kariben" (yakın) kelimesi ile mansubtur. Buna göre mana, "Biz onu göğün erimiş maden gibi olduğu günde yakın görürüz" şeklinde olur ki bu da, "O mümkündür ve o günde imkansız değildir" demektir. 2) Kelamın takdiri, "Göğün erimiş maden gibi olduğu günde başlarına gelecek o azabı bir soran sordu" şeklindedir. 3) Kelamın takdiri, "Göğün erimiş maden gibi olduğu günde, söyle şöyle olur" şeklindedir. 4) Buradaki "yevm" (gün), bir önceki "yevm"den bedeldir ve takdiri manası, "miktarı elti bin yıl olan günde, yani göğün erimiş maden gibi olacağı günde olacak o azabı bir isteyen istedi" şeklindedir. Cenâb-ı Hak, bu günle ilgili olarak bir takım sıfatlardan bahsetmiştir: Birinci Sıfat: Semanın, erimiş maden gibi olacağı meselesi. Biz, mühl'ün ne demek olduğunu, Cenâb-ı Hakk'ın, (Kehf, 29) ayetini tefsir ederken izah ettik. İbn Abbas, bu kelimeye "Zeytin yağın tortusu gibi..." manasını verirken, Atâ'nın İbn Abbas'tan rivayetine göre, "katranın posası..." manasını da vermiştir. Hasan el-Baarî de, eritildiğinde "gümüş gibi olan..." manalarını vermiştir ki, bu aynı zamanda İbn Mes'ûd'un da görüşüdür. İkinci Sıfat: O günde dağların, atılmış olan renkli yünler gibi olması.. Çünkü, Arapça'da çeşitli renklere boyanmış yün, demektir. Bu şekilde bir teşbih yapılmıştır, çünkü dağlar "Dağlardan da beyaz beyaz, kırmızı kırmızı, renkleri çeşitli ve kuzguni siyah yollar (yaptık)..."(Fatır,27) şeklinde ifade edilmiştir. Binâenaleyh, atılıp da havada uçurulduğunda, tıpkı rüzgârın uçurduğu atılmış renkli yünlere benzemiş olur. Üçüncü Sıfat: Cenâb-ı Hakk'ın, hiçbir dost, hiçbir dostunu arayıp sormayacak..." ayetinin beyan ettiği husustur. Bu ayetle ilgili olarak şöyle iki mesele vardır: İbn Abbas, "Hamım, kanbağı bulunan yakın ('âsabe) demektir" demiştir. Bu sormayıp, herkesin kendi derdi ve nefsiyle meşgul oluşundan dolayı olup, bu tıpkı Cenâb-ı Hakk'ın, "Her emziren kadın, emzirdiğinden (çocuğundan) gaflet eder" (Hac, 2) ve "O gün kişi, kardeşinden ... kaçar... Zira herkesin o gün, kendisini meşgul edecek bir işi vardır..." (Abese, 37) ayetleri gibidir. Sonra, bu ayetle ilgili olarak şu izahlar yapılır: 1) Ayetin takdirinin, şeklinde olması.. Buna göre bu demektir ki, "hazf ve îsal yapılmıştır (harf-i cer hazfedilmiş, fiil isimle doğrudan (vasıfsız) ilgi kurmuştur. 2) "Hiçbir dostuna, "Nasılsın?" diye soramaz. Ve onunla konuşamaz... Çünkü, herkesin, böylesi bir söz söylemekten onu alıkoyacak bir işi vardır." 3) "Hiçbir dost hiçbir dosttan, şefaatte bulunmasını, kendisine ihsan etmesini ve kendisine acımasını isteyemez." İbn Kesir, yâ'nın dammesi ile (......) şeklinde okumuştur ki, buna göre mana, "Hiçbir dosta, bu yolla, berikinin durumu ortaya çıksın diye dostunun hali sorulamaz.." şeklinde olur ki, bu tıpkı, "Candan dost olan kişi hakkındaki haberin, yine candan olan dostu tarafından duyulması ve bilinmesi... gibi olmuş olur. Bu okuyuşa göre de, harf-i cer hazfedilmiş olur. Ferrâ der ki: "Mana; "Hiçbir dosta "dostun nerede diye sorulmaz.." şeklindedir. Ben, bu kıraati sevmiyorum; çünkü bu okuyuş, kurrâ'nın üzerinde ittifak ettiği okuyuşa muhaliftir."  | 
	
﴾ 10 ﴿