9

"Halbuki, hakikaten biz, dinlemek için, göğün bazı kısımlarında oturacak yerler bulup oturuyorduk. Fakat, şimdi, kim dinleyecek olursa, kendisini gözetip duran bir şihabın karşısında bulur"

ayetinin beyan ettiği husustur. Bu ifade, "Biz dinliyorduk, ama şu anda her ne zaman dinlemek istesek, şihablarla kovuluyor ve taşlanıyoruz.." demektir.

Şihab

Ayetteki, tabiri hususunda şu izahlar yapılabilir:

a) Mukâtil, "Şihabların taşlaması, meleklerin de gözetmesi ile karşılaşırız..." manasını vermiştir.

b) Mananın böyle olması halinde kelamın takdirinin, şeklinde olması gerekir. Çünkü (gözetleyiciler)'den başka birşey olup, (gözetleyen) kelimesinin çoğuludur.

c) Ferrâ da, "Kendisini taşlamak için, gözetleyen bir şihab..." anlamını vermiştir ki, buna göre (......) kelimesi kelimesinin sıfatı olup, mef'ûl anlamında bir masdardır.

d) kelimesinin ism-i fail anlamında olması da mümkündür. Çünkü o cinler için hazırlanmış olunca, adeta sanki, onları gözetleyen ve bekleyen gibi olmuş olur. Bil ki biz, bu meseleyi, (Mülk, 5) ayetinin tefsirinde tafsilatlı bir biçimde ele almıştık.

Şihablar Bi'setten Önce Yok Muydu?

Buna göre şayet, "Şuhûblar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderilmesinden önce de vardı. Delili ise şunlardır:

1) Eski felsefecilerin tamamı, şuhubların akmasının sebepleri hususunda pekçok şey söylemişlerdir. Ki, bu, bunların Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvetinden önce de mevcut olduğunu gösterir.

2) (Mülk, 5) ayeti. Çünkü Cenâb-ı Hak bu sûrede, yıldızların yaratılması hususunda iki gayeden, yani tezyîn ve şeytanların taşlanmasından bahsetmiştir.

3) Bu akma, batma işi, cahiliyye şiirinde de yer almıştır. Nitekim Evs ibn Hicr, "Derken, peşinden, yağmuru sicim sicim eleyen bir birikintisi gelen bir inci gibi kayıverdi, akıverdi" derken, Avf İbn el-Hır o da, "Kervan bize, sevgilisiz geliyor. Ya da, kendisini kanın izlediği bir inci gibi burcun (batımı)" beytinde yine şihabdan bahsetmiştir.

Zührî de, Ali İbn Hüseyin'in İbn Abbas'tan şunu rivayet ettiğini söylemektedir: "Bir gün Allah'ın Resulü, Ensâr'dan olan bir topluluk içinde oturuyordu. Derken, bir yıldız aktı da, etrafı aydınlattı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Sizler bu gibi şeyler hakkında cahiliyye döneminde ne derdiniz?" diye sorunca, onlar da, "Bizler, (herhalde şu anda), "Büyük bir zat doğdu veya öldü..." derdik" dediler. Biz bu hadisi, Cenâb-ı Hakk'ın, Mülk 5. ayetinin tefsirinde sonuna kadar yazıp ele almıştık.

Bunlar sözlerine devamla şöyle demektedirler: "Bütün bu sebeplerle, "şuhub"un, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilmeden önce de mevcut oldukları sabit olmuştur. Binâenaleyh, bu hadisenin, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderilmesine tahsis edilmenin manası ve hikmeti nedir?" denilirse, buna şu iki mukaddime ile cevap verebiliriz:

Birinci Mukaddime: Bu şihablar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, peygamber olarak gönderilmesinden önce mevcut değildi. Bu, İbn Abbas (radıyallahü anh) ile Ubeyy İbn Ka'b'ın görüşüdür. Ibn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "cinler göğe çıkıyor ve vahyi dinliyorlardı. Fakat onlar (gökten) bir kelime duyduklarında, ona dokuz tane de ilavede bulunuyorlardı. O tek kelime doğru ve hakti. Ama ilaveler, bâtıl (yalan) idi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince, o şeytanlar (cinler), gökte oturup vahiy dinledikleri o yerlerden koğuldular. Bundan önce ise, o yıldız (kaymaları) görülmüyordu. Bunun üzerine İblis, onlara, "Bu ancak yeryüzünde meydana gelen (önemli) bir hadiseden dolayı olmuştur" dedi ve askerlerini, araştırmak için dört bir tarafa gönderdi. Derken onlar, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ayakta namaz kılıyorken buldular gördüler..."

Ubeyy b. Ka'b (radıyallahü anh) da şöyle demiştir: "Hazret-i İsa (aleyhisselâm) göğe kaldırıldığından beri, hiç yıldızla taşlama olmadı. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince, yıldızlarla taşlama başladı. Böylece Kureyş, daha evvel görmediği bir hadiseyi görmeye başladı. Dolayısıyla da, "Artık dünyanın sonudur" zannıyla, hayvanlarını salıvermeye, kölelerini azad etmeye başladı. Bu durum, onların büyüklerinden birine ulaştı ve o, "Bunu niçin yaptınız?" deyince, onlar da, "Yıldızlar atıldı (kaydı) ve onları gökte birbiriyle çarpışıyor olarak gördük" dediler. Bunun üzerine o, "Sabredin. Eğer bu bilinen bir yıldız ise, zaman insanların yok edileceği zamandır. Yok eğer bilinmeyen bir yıldız ise, ortada yeni meydana gelen bir hadise vardır" dedi. Onlar da araştırmaya başladılar ve (koyan-çarpan) o yıldızın, tanınmayan bir yıldız olduğunu anladılar. Durumu o adama haber verdiler. Bunun üzerine o, "Hüküm vermekte acele etmeyin. Böyle bir şey, yeni bir peygamber geldiğinde olabilecek bir şeydir" dedi. Aradan çok geçmeden Ebû Süfyan, mallarının başında olarak geldi ve o topluluğa, Muhammed b. Abdullah (aleyhisselâm)'ın ortaya çıkıp, kendisinin peygamber olarak gönderildiğini (vazifelendirildiğini) iddia ettiğini haber verdi."

Belki de bu kimseler, evvelki semavî kitapların tahrif edildiğini söylemişler; şeytanları yıldızlarla taşlama mucizesini, sonrakilerin bu kitaplara kattıklarını mı iddia etmişlerdir. Keza cahiliyye devrine ait nakledilen şiirlerin ise uydurma olduklarını ileri sürmüşlerdir.

Şihabların Artırılması

İkinci Mukaddime: Doğruya en yakın görüşe göre, bu şihablar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce de mevcuttu. Fakat o, peygamber olarak gönderildikten sonra iyice artırılmış ve en mükemmel, en güçlü hale gelmiştir. İşte bu, ayetin lafzının kendisine delalet ettiği görüştür. Çünkü ayette, "Fakat onu, sert bekçilerle ve şihablarla doldurulmuş olarak buldular" buyurulmuştur ki bu, sonradan meydana gelen hususun, doldurma ve çoğaltma olduğunu gösterir. Ayetteki, "Halbuki hakikaten biz, dinlemek için onun bazı kısımlarında, oturacak yerler bulup oturuyorduk" cümlesi de aynı maayı ifade etmekte olup, "Biz orada, bazı oturma yerlerini, bekçilerden ve şihablardan boş olarak buluyorduk. Ama şu anda bütün oturma yerleri doldu" demektir. Buna göre, cinleri belde belde dolaşıp, bu hadisenin sebebini araştırmaya sevkeden şey, şihablarla püskürtmenin iyice artması ve kendilerinin kulak hırsızlığından tamamen menedilişleridir.

Dokuzuncu Nev (çeşit): Hak teâlâ'nın şu ayetinin beyan ettiği şeydir:

9 ﴿