4"Elbiseni de temizle". Bil ki bu ayetin tefsiri hususunda, şu dört şey söylenebilir: 1) Gerek "siyâb" (elbise), gerek taharet (temizleme) ifadeleri hakiki manalarına göre alınabilirler. 2) "Siyâb" hakiki manaya, "taharet" kelimesi mecazi manaya alınabilir... 3) "Siyâb", mecazi; "temizleme" lafzı hakiki manaya alınabilir. 4) Her ikisi de mecazi manaya alınabilir. Birinci ihtimale yani, her iki kelimenin de hakiki (lügavi) manalarına alınmaları halinde şöyle olur: Bununla, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, elbiselerini, pisliklerden, kirden, necasetten temizlemesi emredilmiştir. Böyle olması halinde, ayet hususunda şu üç mana muhtemeldir: a) Şafiî (r.h), "Bununla, namazın, ancak necasetten temiz olan bir elbise içinde kılınabileceği kastedilmiştir" der. b) Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem, "Müşrikler, elbiselerini kirden-pislikten korumuyorlardı. Dolayısıyla Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e elbisesini pisliklerden korumasını emretmiştir" demiştir. c) Rivayet olunduğuna göre müşrikler, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üzerine, bir koyunun kuzusunun zarını-eşini atmıştır. Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ağırına gitmiş ve üzgün olarak evine dönmüş, elbisesine bürünmüş. Bunun üzerine kendisine, "Ey sarınıp-bürünen, artık kalk inzarda bulun. Bu adi hareketler seni inzar vazifenden alıkoymasın. Rabbini, onlardan intikam alamayacak olduğu düşüncesinden tenzih et, elbiseni de o piştilerden ve necasetten temizle" diye vahyedilmiştir. İkinci ihtimale yani, "elbise" lafzının hakiki, "temizle" lafzının ise mecazi manaya alınması ihtimaline göre şu iki görüş ileri sürülebilir: a) Ayetteki "temizle" emri ile, "kısalt" manası kastedilmiştir. Bu böyledir, zira Araplar, uzun elbise giyiyorlardı. Dolayısıyla da, eteklerini toplamak zorunda kalıyorlardı. Bu uzunluktan dolayı da, elbiseleri pis oluyordu. Bir de, elbisenin eteklerinin uzatılması, caka satmak, böbürlenmek için yapılıyordu. İşte, Allah'ın Resulü, böyle davranmaktan men olundu. b) Bu, "giyindiğin elbiselerin, gasbedilmiş yahut haram olmaktan uzak ve temiz olması, helal bir cihetten elde edilmiş olması gerekir" demektir. Üçüncü ihtimal, yani, "temizleme"nin hakiki manaya, "elbise" kelimesinin de mecazi manaya alınması... Zira, elbise lafzı, "kişinin bedeni" anlamına da kullanılabilir. Çünkü Araplar, istincâ ederken temizlenmiyorlardı. Bunun üzerine, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, böyle temizlik yapması emredildi. Bazan da, "elbise" lafzı, "nefs"den kinaye olarak kullanılır. Nitekim şair Antere, "Elbiseme, yani kendisine bir çeki düzen verdim, toparladım..." demiştir. İşte bundan dolayı da çift "Salkımlarda kerim ve cömert olan, mahrum ve yoksun bırakılacak değildir" demiştir. Dördüncü ihtimal, yani hem "elbise" hem de "temizleme" lafızlarının mecazi manaya hamledilmesi. Alimler, bu hususta şu izahları yapmışlardır: a) Müfessirlerin ekserisinin de görüşü olan bu görüşe göre mana, "Kalbini, kötü vasıflardan ve niteliklerden temizle" şeklindedir. Hasan el-Basrî'nin de bu ifadeye, "huyumu güzelleştir" manasını verdiği rivayet edilmiştir. Kaffâl, "Hasan el-Basıfnin verdiği bu manaya göre şu izahlar yapılabilir, demiştir: 1) Kafirler, Hazret-i Muhammedi, "sihirbaz" diye tavsif edince, ona bu isim verince, bu onun çok zoruna gitti.. Derken evine döndü ve elbisesine büründü.. Dolayısıyla da onun bu hareketi bir huysuzluğu gerektiren bir sabırsızlığa sebebiyet vermiş oldu da, bunun üzerine ona, "Kalk, artık inzar et. Onların bu adice hareketleri seni, onları uyarmamaya sevketmesin... Tam aksine, huyunu güzelleştir" denildi. 2) Cenâb-ı Hak, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, onların huyuyla huylanmaktan men etti de, bunun üzerine ona, yani, "Kalbini, iftira etmek, laf uydurmak, yalan söylemek ve sıla-i rahimde bulunmamak gibi" kötü huylardan temizle" denildi. 3) "Nefsini ve kalbini, onlardan intikam almaya ve onlara kötülük yapmaya azmetmekten temizle.." Biz, ayeti bu şekilde tefsir ettiğimizde, ayetin kendinden öncekilerle münaesbeti hususunda şu izah yapılabilir: Birinci İzah: Allahü teâlâ, bu sûrenin başında Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Ey bürünen..." deyip, bürünmek de bir şeyi giyinmeyip libasa bürünmeyi ifade edince, "Büründüğün o elbiseleri bu gibi fikirler ve müşriklerin yaptığı iftiralardan ötürü sabırsızlık ve canıazlık üzere giyinmekten arındır" denilmiştir. İkinci İzah: Ayetteki (......) kelimesinin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Nübüvvet elbisesine bürünmek.." manasıyla yorumlanması. Buna göre adeta sanki, "Ey nübüvvet elbisesine bürünen... Kendisine büründüğün şeyi sabırsızlıktan, tahammülsüzlükten, kin ve öfkeden temizle.. Çünkü, bütün bunlar, bu elbiseye uygun düşmez..." denilmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak bu hususu, |
﴾ 4 ﴿