8

"Çünkü o boruya üflenince".

Bil ki Allahü teâlâ, peygamberlerin önderi Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, doğruya iletme hususunda gerekli talimatları verince, bundan şakilerle ilgili va'idlerine (tehditlerine) dönmüştür. İşte o va'îdi, bu ayet ifade etmektedir.

Bu ayetle ilgili birkaç mesele var:

Birinci Mesele

Ayetin başındaki "fa" edatı, sebep içindir, yani bunun niçin olduğunu göstermek içindir. Cenâb-ı Hak sanki şöyle demektedir: "Onların eziyetlerine sabret. Çünkü onların önünde, bu eziyetlerinin cezasını çekecekleri zor bir gün vardır. Sen de o günde, onların eziyetlerine sabrının mükafaatmı göreceksin."

İkinci Mesele

Alimler, o boruya (sûra) bu üflenişin, ilk nefha (üfleniş) mi, yoksa ikincisi mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir?

Nakur

Birinci Görüş: Bahsedilen üfleniş, ilk nefhadır. Halîmî, Kitabu'l-Minhâc'ında şöyle der: "Allahü teâlâ, sûra, sûr ve nâhûr diye iki isim verdi. Müfessirlerin görüşü, buradaki "nâhûr"un da "sûr" olduğu şeklindedir. "Sûr"un, kendisine her iki nefhanın da üflendiğine şüphe yoktur. Çünkü insanları öldürmek için olan nefha, diriltmek için olan ne'hadan (üfleyişten) başkadır. Hadislerde şu yer almıştır. O sûr'da bütün ruhlar sayısınca delikler vardır. Ruhlar, ikinci üfleyişte, sûrun bu deliklerinde bulunurlar, dolayısıyla da, ona üflendiğinde, herbir delikte, bedenine doğru çıkıp giden bir ruh çıkar. Dolayısıyla o beden, Allah'ın izniyle yeniden hayat bulur. Binâenaleyh bu sûrun, birisi "nahr", diğerini "nefh" edilmek üzere iki aleti bulunabilir.

Şu halde o sûra, bütün canlıları öldürmek için nefhedildiğinde (üflendiğinde), çıkacak sayha ve sesin, daha şiddetli ve daha korkunç olması için, "nahr" ve "nefh" birlikte yapılmış olur. Ama ona, diriltmek için üflendiğinde ise, "nahr" edilmez, sadece "nefh" ile yetinitir. Çünkü bunun gayesi, o ruhları, sûrun deliklerinden, bedenlerine göndermektedir, yoksa o ruhları bedenlerinden çıkarmak değildir. O halde ilk nefha, "tenkir" (ruhları bedenlerden çıkarmak) İçin olup, bu tıpkı, çok şiddetli gök gürültüsüne benzer bir şeydir. Çünkü gök gürültüsü çok şiddetli olduğunda, onu duyan çoğu kez ölür. Sayha, bir adamın bir çocuğa şiddetlice bağırıp da, o çocuğun duyduğu korku sebebiyle öldüğü bir sestir." Halîmî (r.h)'nin sözünün sonu budur. Bence bu açıklamada şöyle bir problem var: Halimi'nin bu izahına göre, "nahr"ın, sırf, insanların ruhlarını bedenlerinden çıkarmak için atılan narada (sayhada) bulunmasını gerektirir. Halbuki insanların canını çıkarmak için olan bu gün, kafir için o kadar şiddetli bir gün değildir. Çünkü onlar, o anda hemen oluverirler. Kâfirler için, esas şiddetli olan gün, diriitilmeleri için sûra üflendiği gündür. İşte bundan ötürü kafirler, "Keşke o (ölüm, hayatınıza) kesin son veren bir şey olsaydı" (Hakka, 27) yani, "Keşke biz o ölüşümüz ile kalıp, tekrar diriltilmeseydik" diyecekler.

İkinci Görüş: Burada bahsedilen nahr (üfleyiş), sûra ikinci üfleyiştir. Çünkü nâhir, kendisine üflenen şey demektir. Binâenaleyh İkinci üfleyiş murad edildiğinde, önce "nahr" yapılır. İşte bundan ötürü de, bu şeye "nahûr" denir Ben diyorum ki bu kelime hususunda, şöyle bir izah yapılabilir: Nâhur, "hâtûm"un da, sayesinde hatm (ufalama) işinin yapıldığı şey manasına oluşu gibi, "nahr" kökünden, bu manada bir kelimedir. Binâenaleyh "nâkûr"un kendisine "nahr" edilen değil, kendisiyle "nahr" işinin yapıldığı şey olması gerekir.

Üçüncü Mesele

(......) edatındaki âmil, "çetin bir gün" ifadesinin delalet ettiği manadır. Buna göre takdir, "Nahûra üflendiğinde, ilgili iş çok çetin ve zor olur" şeklindedir.

Kafirler İçin Çetin Gün

8 ﴿