9"O gün, sarsan sarsacak; onun ensesine binecek olan da, ardından gelecek. O gün kalbler, titreyecek; gözleri zilletle eğilecektir...". Birinci Mesele Daha önce geçen kasemin cevabı, mahzuf mudur, yoksa mezkur mudur? Bu hususta iki görüş vardır: Kasemin Cevabı Mahzuf Birinci Görüş: Cevap mahzuftur. Böyle olması halinde, burada şu takdirler yapılabilir: 1) Ferra, mahzuf olan cevabın, "Muhakkak ki diriltileceksiniz" ifadesi olduğunu; bunun delilinin, Allahü teâlâ'nın, onların söylediklerini dile getirdiği, "Bizler, çürümüş kemikler olduğumuzda mı!.." (Nâziat, 11) ifadesi olduğunu, zira bunun anlamının, "Biz, çürümüş kemikler haline geldiğimizde mi diriltileceğiz!?.." şeklinde olduğunu söylemiştir. 2) Ahfeş ve Zeccac'a göreyse, kasemlerin cevabı, "Biz, sûr'a iki kez üfleriz. ifadesidir. Mahzuf olan cevabın bu olduğunun delili ise, "iki üfleme"yi ifade eden, ve kelimelerinin burada yer almalarıdır. 3) Kısaî. mukadder cevabın, "Kıyamet kopacaktır. ifâdesi olduğunu, zira Cenâb-ı Hakk'ın, buyurup, daha zârtyai, sonra buyurup, daha sonra da, (Mürselât, 1-7) buyurmuş olduğunu; burada da böyle olduğunu; zira Kur'ân'ın aslında tek bir sûre gibi olduğunu söylemiştir. Kasemin Cevabı Zikredilmiştir İkinci Görüş: Buna göre ayetteki ifadelerin cevabı mezkur, demektir. Bu görüşe göre de, şu ihtimaller söz konusudur: 1) Hakkında kasem edilen şey (cevap), "O gün kalbler titreyecek; gözleri zilletle eğilecektir ayetinin beyan ettiği husustur. Buna göre takdir, "Bunları derinliklerden söküp alanlara, rıfk ile çıkaranlara ki, sarsanın sarstığı o günde, titreyen bir takım kalbler, zilletten eğilen bir takım gözler meydana gelir, bulunur..." şeklinde olur. 2) Kasemin cevabı, "Muhakkak ki sana Musa'nın haberi geldi..." (naziat, 15) ifadesidir. Çünkü buradaki tıpkı "muhakkak ki sana, gâşiye (kıyametin) haberi geldi..." manasındaki (Gâşiye, 1) ayetinde olduğu gibi "muhakkak" anlamındadır. 3) Kasemin cevabı, "Şüphesiz ki bunda, haşyet edenler için bir öğüt vardır..." (Naziat, 26) cümlesidir. Zarfın Âmili Alimler, (......) ifâdesindeki (......) kelimesini nasbeden amilin ne olduğu hususunda şu iki izahı yapmışlardır: a) Bu kelime, mukadder olan kasemin cevabı ile mansub olup, kelamın takdiri, "Sizler, o sarsan şey sarstığı gün mutlaka diriltileceksiniz..." şeklindedir. Buna göre şayet, "Onlar, sûra ilk üfürüş (nefha) da diriltilmeyeceklerine ve "racife" de, birinci üfleyiş demek olduğuna göre, bu takdir daha nasıl doğru olabilir?" denilirse, biz deriz ki: Bu, "Sizler, her iki nefhayı da içine alan o geniş vakitte diriltileceksiniz.." anlamındadır. Onların, o geniş vaktin bir kısmında, yani son nefha zamanında diriltileceklerinde ise, şüphe yoktur, bunun delili, ayetteki Cenâb-ı Hakk'ın, ardından gelecek ifadesinin (......) kelimesinden hal olmasıdır. b) (......) ifâdesindeki (......) yi nasbeden, "o gün bir takım kalbler titrer" cümlesinin delalet ettiği şey olup, buna göre, takdir, "Sarsan şey sarstığı günde, bazı kalbler titrer..." şeklindedir. Racife (......) kelimesi Arapça'da, şu iki manaya gelebilir: a) Hareket etmek.. Çünkü Cenâb-ı Hak, "O günde yer ve dağlar hareket eder..."(Müzemmil, 14) buyurmuştur. b) Korkunç kükreme ve korkunç ses... Bu durumda bu kelime, Arapların "Gök korkunç biçimde gürledi..." şeklindeki ifadesinden gelmiş olur. Çünkü bu manada "er-recf" gök gürültüsünün, onun sesinin bulutta dolaşması ve yankılanması demektir. Cenâb-ı Hakk'ın, "Derken onları bir sarsıntı yakaladı"(A'raf, 93) ifadesi de bu anlamdadır. Yapılan bu izaha göre "er-râcife", kendisinde, tıpkı gök gürültüsü gibi, bir dehşetin, korkunç bir sesin bulunduğu büyük bir sayha, çığlık, naradır. Radife Er-Radife ise, herşeyden sonra gelen her şeye verilen isimdir. Nitekim Arapça'da, bir şeyin bir şeyden sonra geldiğini ifade için "Onu izledi..." denilir. "Titreyen kalbler" ifadesine gelince, bu da, "korkan, harekete geçen, kaplayan kalbler..." anlamındadır. Vacife Nitekim yerinde duramadığında, topladığında, göğüs kafesleri kalkıp indiğinde denilir. Hayvanı korkutup da onu hızlı yürütme, sürme anlamında kullanılan, ifâdesi de buraya dayanır. Müfessirlerin, (......)'nın ne demek olduğu hususunda, neticede hepsi anlama dayanan pekçok ifadeleri bulunur. Bu cümleden olarak, onlar bu ifadeye meselâ, korkan, hoplayan, yerinden kopan, rahatsız, tedirgin, son derece rahatsız olup, pamuk içinde bulunan, yerinde duramayan...; sahiplerinin gözleri, zelil ve horluk içinde bulunan..." gibi manalar vermişlerdir. Bu son ifade tıpkı, "Zilletten boyunlarını büke büke göz ucuyla bakacaklar..." (Şura. 45) ayeti gibi olmuş olur. Bunu iyice kavradığına göre şimdi biz diyebiliriz ki: Müfessirlerin ekserisi, bütün bu işlerin kıyamet gününün halleri olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ama, Ebû Müslim el-İsfehanî ise, bunun böyle olmadığını iddia etmiştir. Şimdi biz, önce müfessirlerin yaptığı tefsirleri ele alacağız, daha sonra Ebû Müslim el-İsfehanî nin görüşünü açıklayacağız. Müfessirlerin Çoğunun İzahı Birinci görüşe gelince, ki bu, cumhur arasında meşhur olan görüştür, bu haller, kıyametin halleridir. Bunlar bu hususta şu izahları yapmışlardır: 1) "Râcife". "ilk üfleme, üfürüş"tür. Buna bu ad, ya üflendiğinde dünya harekete geçip kaynayacağı için verilmiştir, yahut da o nefhanın sesi, sarsan (râcife)'nin bizzat kendisidir. Ki biz bunu açıkladık. O halde "râcife", birinciyi izleyen, böylece de yerin içindeki ölüleri dışarı atmak için harekete geçeceği ikinci "râcife"dir. Ve bu tıpkı, birinci üfleyişte yerin, dirileri öldürmek için depreşmesi gibidir. Cenâb-ı Hak bunu, Zümer Sûresi'nde (Zûmer.68) böyle ifade etmiştir. Ayrıca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, bu iki nefha arasında kırk yılın bulunduğu rivayeti geldiği gibi, bu kırk yıl içinde, Allahü teâlâ'nın yere yağmur yağdıracağı, bu suyun, yeryüzünde tıpkı nutfeler haline geleceği ve bunun, ihya ve dirilişin sebebi ve vesilesi olacağı, rivayetleri de gelmiştir. Bu ise, ölüleri diriltme hususunda, Kendisine ihtiyaç duyulmayan türden bir şeydir. Çünkü Allah'ın, dilediğini yapma ve istediğine hükmetme yetkisi vardır. 2) "Er-râcife", ilk nefha; "er-râdife" de, kıyametin bizzat kopması demek olup, bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Çabucak (gelmesini) istemek de olduğunuz (o azab)ın bir kısmı ensenize binmek üzeredir" (Neml, 72) ayetinden anlaşılan husus olup, bu da, "Kafirlerin, olması mümkün olmayan şey addettikleri o kıyamet yakın olduğu için, onların ensesine binecektir" demektir. 3) Buradaki "râcife" ile, yeryüzü ile dağlar kastedilmiş olup, delili ise, (Müzzemmil, 14) ayetidir, "râdife" ise, gökyüzü ve yıldızlardır. Çünkü, bunlar, işte yerin peşinden çatlayacak; yıldızlar saçılıp dökülecektir. 4) "râcife", yerin harekete geçmesi, kaynaması; "râdife" de, yer diye bir şey kalmasın, yok olsun diye, birinciyi izleyen ikinci sarsıntıdır. Ebû Müslim'in İzahı İkinci görüşe, yani Ebû Müslim'le İsfehanî'nin görüşüne gelince ki, buna göre, sûrenin bu ifadeleri ile kıyametin halleri kastedilmemiştir bu da şöyledir: Biz, daha önce, Ebû Müslim'in, (......) kelimesini; okun yayının iyice çekilmesi; (......) kelimesini, okun yaydan çekmesi (......) kelimesini, savaş atlarının koşması; (......) kelimesini, bu atların geçmesi ve (......) kelimesini de, o ok atmanın ve at koşturmanın peşinden meydana gelen işler anlamına tefsir ettiğini; daha sonra da, bu yorumuna dayalı olarak, "râcife" ve "râdife" ile müşriklerin atlarının kastedildiğini; bu ifadeler ile de, aslında atlar değil, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile savaşayım derken bu uğurda biri diğerini geçen müşrik iki grubun kastedildiğini; "titreyen kalbler" ifadesiyle de, bunların kalblerinin sıkıntılı olduğunu; gözlerin zelil olması ile de, münafıkların gözlerinin kastedildiğini, bunun tıpkı, Cenâb-ı Hakk'ın, "Kalbterinde hastalık olan (münafıkların) sana, kendisini ölüm baygınlığı bürümüş olan kimsenin bakması gibi bakarlar..." (Naziat, 19) ayeti gibi olduğunu söylemiştir. Buna göre sanki şöyle denilmiştir: "Düşmanların atları geldiğinde ve bunu da, bir diğer atın izlediğinde, münafıkların kalbleri korkudan tirtir titrer ve münafıkların gözleri, korkudan ve acizlikten dolayı belerir, süzülür..." Daha sonra da onlar, "Biz mi sahiden eski hale döndürülmüş olacağız..."(Nâziat, 10) derler. Ki bu da, "Biz, kendisi yüzünden bu korkuları üstlenebilmemiz için mi yeniden dünyaya, hayata döndürüleceğiz?.." demektir. Ve yine onlar, "Bu ikinci bir ziyandır.." demişlerdir (Nâziat, 12). Binâenaleyh bu sözün başı, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'le savaşan müşriklerin halini, ortası münafıkların hali, sonu da hasrı inkar hususunda münafıkların inancını anlatmaktadır. Daha sonra Hak teâlâ Sübhanehû ve Teâlâ, onların sözlerini, "Fakat o ancak bir tek haykırıştır ki o zaman onlar hemen toprağın yüzündedirler" (Naziat, 13-14) ifadeleriyle cevaplamıştır. "Ebû Müslim'in İzahı burada bitmektedir. Ayetteki lafızlar, cumhurun görüşünün aksine olsa da, bu manaya da muhtemeldir. Cenâb-ı Hak, "O gün kalbler titreyecek, gözleri zilletle eğilecektir" buyurmuştur. Bil ki Allahü teâlâ burada, dememiştir. Çünkü ehl-i imanın hiçbir korkuya kapılmayacağı delille sabittir. Binâenaleyh buradaki "kalbler" ile kafirlerin kalbleri kastedilmiştir. Bu görüşü, Allahü teâlâ'nın, onların söylediklerini haber verdiği, "Biz mi sahiden eski hale döndürülmüş olacağız" (Nâziat, 10) şeklindeki sözleri de destekler. Bu, kafirlerin sözüdür, mü'minlerin değil. Başı Eğik Olanlar Ayetteki, "Gözleri zilletle eğilenler" cümlesine gelince, korkan, kalbi hoplayan kimsenin bakışlarının, başına gelecek o büyük belayı gözleyen, eğilmiş, zelil olmuş bir bakış olacağı malumdur. Bu ifadeyle ilgili olarak şöyle iki soru sorulabilir: Birinci Soru: Nekire bir kelimenin mübtedâ olması nasıl vaki olmuştur? Cevap: Buradaki "kulûb", merfu ve mübteda; "vâcife" kelimesi onun sıfatı, cümlesi de, onun haberidir. Dolayısıyla bu tıpkı, ifadesi gibidir. İkinci Soru: "Ebsir" (gözleri) kelimesinin, kalblere nisbet edilmesi, yani "kalblerin gözleri" denilmesi nasıl doğru olur? Cevap: Bu, "o kalblerin sahiplerinin gözleri" takdirindedir. Delili ise, bundan sonraki ayetin başındaki "Derler ki..." ifadesidir. Haşri İnkar Edenlerin Sözleri Bil ki Allahü teâlâ, öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin üç sözünü nakletmiştir: Birincisi: Hak teâlâ'nın şu ayetindeki sözdür: |
﴾ 9 ﴿