5

"Gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, denizler fışkırtıldığı zaman, kabirler alt-üst edildiği zaman, her can önden ne yolladıysa, geriye ne bıraktıysa, artık bilmiştir".

Bil ki ayetin anlatmak istediği mana, "Kıyametin alametleri demek olan bu hadiseler meydana geldiğinde, işte o esnada "haşr ve neşr" de tahakkuk eder" şeklindedir.

Ayetin tefsiri hususunda şöyle bir kaç mukaddime vardır:

Birinci Mukaddime: Bu, kıyametin alametleri olan o hadiselerin herbirinin izahı hakkındadır. Bunlar burada, ikisi ulvî-semâvî, ikisi de süflî yeryüzüne ait olmak üzere dört hadisedir.

Gök Yarıldığı Zaman

Birincisi: "Gökyarıldığı zaman... "ayetinin ifade ettiği husustur. Ayetteki "Infitar", inşikâk (yarılma) manasına olup, dolayısıyla bu ayet, "Gök bulutlarla yarıldığı gün... "(Furkan,25), "Gök şâk şâk olduğu zaman... "(inşikak,1) "Gök yarılıp da, kırmızı sahtiyan gibi bir gül görünümünde olduğu zaman... "(Rahman, 37); "Gök açılıp da kapı kapı olduğunda..." (Nebe, 19) ve "Artık gök yarılmıştır.." (Mûzzemmil, 18) ayetleri gibidir. Halil b. Ahmed şöyle der: (Müzzemmil, 18) ayetinde, "Infitâr" kelimesi, fiiline göre gelmemiş, aksine Arapların haid (hayızlı) ve (emzikli) kelimeleri gibidir. Eğer fiili üzere gelmiş olsaydı, ayetinde olduğu gibi şeklinde olurdu.

İkincisi: "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman..." ayetinin beyan ettiği husustur. Bu ne demek olduğu açıktır. Çünkü gökyüzünün yapısı ve düzeni bozulduğunda, yıldızlar da ister istemez yeryüzüne (doğru) düşecektir.

Bil ki önceki surelerin birinde, felsefecilerin, göklerin yarılmasını ve biribiriyle kaynaşmasını kabul etmediklerini anlatmıştık. Bunun mümkün oluşuna dair bizim delilimiz ise şudur: Maddeler, madde oluşları açısından birbirinin mislidirler. Binâenaleyh bundan biri için doğru olan şey, diğeri için de doğrudur. Biz, maddelerin birbirinin misli olduklarını söyledik. Çünkü maddeleri, göğe ait yere ait diye iki kısma ayırmak mümkündür. Böyle kısımlara ayırmaya sebep olan şey ise, bu iki kısım arasında müşterek (ortak) olan husustur. Binâenaleyh göğe ait ve yere ait maddelerin hepsi, madde olma bakımından müşterektirler. Biz, "Her zaman böyle olursa, mesela, göğe ait olanlar için doğru olan (düşünülebilecek) şeyin, yere ait olanlar için de doğru olması gerekir" dedik. Çünkü birbirinin dengi-misli olan şeylerin hükmü de aynıdır. Binâenaleyh her ne zaman bunlardan biri için bir hüküm doğru olursa, diğerleri için de bu hükmün doğru olması gerekir.

Süfli, yani yeryüzüne ait diğer iki hadiseye gelince,

Denizler Fışkırtıldığı Zaman

Birincisi: "Denizler fışkırtıldığı zaman..." ayetinin ifade ettiği husustur. Bununla ilgili olarak şu izahlar yapılabilir:

1) Denizlerin her biri, Hak teâlâ'nın aralarına koyduğu engeller kaldırılmak suretiyle, biribirlerine akar-geçerler. Böylece de hepsi toptan tek birdeniz haline gelir. Aradaki engeller ise, yeryüzünün sarsılmasından ve dağılmasından ötürü ortadan kalkmış olur.

2) Şu anda denizlerin suyu durgun ve sabit haldedir. Binâenaleyh fışkırtıldığında, parçalanır ve suları gider.

3) Hasan el-Basrî, "Bu, "suları kuruduğu zaman" manasınadır" demiştir. Bil ki bu üç izaha göre, ayetten kastedilen mana, denizlerin asli şekillerinin ve hallerinin değişeceğidir. Bu ise, yeryüzünün, "Yeryüzünün başka bir yeryüzü haline getirildiği gün..."(İbrahim,48) ayetinde bahsedildiği gibi, şeklinin değişmesi ve "De ki: Rabbim onlan attıkça atar ve yerlerini dümdüz bir toprak halinde bırakır" (Taha. 105-106) ayetinde anlatılan, dağların şeklinin değişmesi gibidir.

4) Bazıları, fiili şeddesiz olarak (......) şeklinde okurlarken; Mücâhid, bunu malum ve şeddesiz olarak (......) şeklinde okumuştur ki o, bunu "Aralarında bir engel vardır, dolayısıyla birbirlerine geçmez, kanşmazlar" (Rahman, 20) ayetini nazarı dikkate alarak, "Aradaki bu engel kalkınca, birbirlerine geçerler" manasında, manasında olmak üzere böyle okumuştur. Çünkü "bağy" ve "fucûr" aynı manayadırlar.

Kabirler Diriltildiği Zaman

İkincisi: "Kabirler alt üst edildiği zaman..." ayetinin ifâde ettiği husustur. Bil ki ve aynı manaya olup, kendilerine bir zammeli rfl eklenen, " ba's" ve "bahs" kökünden elde edilmişlerdir. Buna göre ayetin manası, "kabirler sürülüp, altı üstüne getirilip, içi-dışına çevrildiği zaman..." şeklinde olur. Bununla ilgili olarak şu iki izah yapılabilir:

a) Kabirlerin içindeki ölüler, diri olarak çıkartılmak suretiyle, altı-üstüne getirilir. Nitekim Hak teâlâ, "Yeryüzü ağırlıklarını (ölülerini) çıkarıp ortaya attığı zaman..." (zilzal, 2) buyurmuştur.

b) Kabirler, içinde mevcut olan altın ve gümüşlerin ortaya çıkartılması için, altı-üstüne çevrilir. Bu böyledir, zira yeryüzünün, içinde sakladığı altın ve gümüş madenlerini ortaya atması da kıyametin alametlerindendir. İşte bu alametin meydana gelmesinden sonra, ölüler çıkıp dirilecektir. Bu iki manadan birincisi, doğruya daha yakındır. Çünkü ayetteki "kabirler" kelimesi, birinci manaya daha fazla delalet etmektedir.

İkinci Mukaddime: Bu da, ayetteki bu sıralamanın hikmet ve manası hakkındadır. Bil ki bu ayetlerden kastedilen, bütün kainatın tahrip edileceği, dünyanın yok olacağı ve mükellefiyet zamanının artık o zaman sona ereceğini anlatmadır. Gök, çatı; yeryüzü de bir bina (yapı) gibidir. Binâenaleyh bir binayı yıkmak isteyen kimse, Önce onun çatısını-tavanını yıkmakla işe başlar. İşte bu husus, "Gökyarıldığı zaman..."ayetiyle anlatılmaktadır. Göğün, yani tavanın yıkılması neticesinde, oradaki kandiller, yani yıldızlar dökülüp saçılır. İşte bu da, "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman..." ayetinin ifade ettiği husustur. Daha sonra Hak teâlâ, gökyüzünü ve yıldızları harap edişinden sonra, yeryüzünde bulunan herşeyi harap edecektir. Bu da, "Denizler fışkırtıldığı zaman..." ayetinden anlaşılmaktadır. İşin sonunda da, bir bina mesabesinde olan yeryüzünü tahrip edecektir. Bu da, "Kabirler alt-üst edildiği zaman..." ayetinden anlaşılan husustur ki bu ifade aynı zamanda yeryüzünün içinin dışa, dışının içe döndürüleceğine bir işarettir.

Herkes Eserini Önünde Bulacaktır

Üçüncü Mukaddime: Bu, Hak teâlâ'nın,"Her can önden ne yolladıysa, geriye ne bıraktıysa, artık bilmiştir" ayetinin tefsiri hususundadır. Bununla ilgili şöyle iki mana muhtemeldir:

1) Bunlarla anlatılmak istenen kıyamet gününü hatırlatmaktır. Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

a) En doğru görüşe göre, kıyametten bahsetmenin maksadı, kişileri günahlardan çekindirip, taatlara teşvik etmektir, yani, "O gün herkes sunup kusur etmediği; sunmayıp kusur ettiği şeyleri anlar" demektir. Çünkü ayetteki, "önden ne yolladıysa" ifadesi birşeyin yapıldığını; "geriye ne bıraktıysa" ifâdesi de birşeyin yapılmadığını göstermektedir. Binâenaleyh bu ayet, bir takım şeylerin tam olarak yapıldığını, bir takım şeylerin de yapılmayıp kusur edildiğini anlatmaktadır. Şimdi eğer, kişinin yapıp sunduğu şeyler, günahlar, yapmadığı şeyler de amel-i salih ise, onun yeri cehennemdir. Yok eğer kişinin yapıp sunduğu şeyler; salih ameller; yapmadığı şeyler büyük günahlar ise, bunun da yeri cennettir.

b) Bu ifade, kişinin kendinden sonra iyi veya kötü olsun, yol olarak takib edilen, yaptığı ve yapmadığı amelleri kastedilmiştir.

c) Dahhâk, "önden yollanan" ile, yaptığı farzlar; "geriye bırakılan" ile de, kişinin yapmadığı farzlar kastedilmiştir" der.

d) Ebû Müslim de, "önden yollanan" ile, kişinin ömrünün başlarında (gençliğinde) yaptığı şeyler, "geriye bırakılan" ile de, ömrünün sonuna bırakıp da yapamadığı şeyter kastedilmiştir" der. İmdi, eğer, "Kişi bunu kıyametin hangi durağında anlayacaktır?" denilirse, biz deriz ki: Bu husustaki, mücmel (kısa) bilgiyi, hasrın ilk anından itibaren anlamaya başlayacaktır. Çünkü işin ta başından itibaren itaatkar olan, saadetinin eserlerini, asi olan da şekavetinin neticelerini görmeye başlayacaktır. Ama tafsilatlı bilgi, amel defterlerinin verilip okunmaya ve hesaba çekilmeye başlandığında elde edilecektir.

2) Bununla, kıyametin kopmasından önceki, yani kıyamet alametleri ortaya çıkıp da mükellefiyetin sona erdiği ve artık amel ile imanın fayda veremediği zaman kastedilmiştir. Bu tıpkı, "Daha önce iman etmemiş veya imanında hiçbir hayır kazanmamış hiç bir cana (o gün) artık iman etmesi fayda vermez" (En'am, 156) ayetinde beyan edildiği gibidir. Dolayısıyla, işte bu noktaya kadar insanın yaptığı şeyler, amellerinin ilki ve sonu olur. Zira artık bundan sonra insanoğlu için, amel söz konusu değildir. Bu, Kaffal'ın görüşüdür.

İnsanı Rabbine Karşı Aldatan Ne Olabilir?

5 ﴿