28

"Şüphesiz o iyiler nimet içinde, tahtlar üzerinde (nimetleri) temaşa edeceklerdir. Öyle ki sen o nimetin güzelliğini yüzlerinde tanırsın. Onlara mühürlü halis bir şarabtan içirilecek. Ki onun sonu bir misktir. O halde, nefaset isteyenler bunu arzu etmeliler. (O içeceğin) katkısı tesnîmdendir. (O), bir pınardır ki, mukarrebler onu içerler...".

Bil ki, Cenâb-ı Hak önceki ayette onların kitablarını tazim edip yüceltince, bu ayetle de onların mertebelerini tebcil edip övdü ve "Şüphesiz o iyiler nimet içindedir" buyurdu. Daha sonra da, bu nimetin nasıl olacağını şu üç şekilde beyan etti:

Cenâb-ı Hakk'ın, "Tahtlar üzerinde (nimetleri) temaşa edeceklerdir" ayetinin ifade ettiği husus. Kaffâl "el-erâik"in, divan ve koltuklar anlamına geldiğini söylemiştir. Onlara göre, oturulan şey böyle olduğu zaman ancak "erîke-erâik" diye isimlendirilir. Rivayet olunduğuna göre Hasan el-Basrî şöyle demiştir: Biz, "erike"nin ne olduğunu bilmiyorduk. Derken, Yemenli birisine rastladık da, o bize, kendileri yanında, "erîke"nin bu anlama geldiğini söyledi.

"Nazar Etme"nin Buradaki Manası

Cenâb-ı Hakk'ın, ifadesine gelince, bu konuda şu üç izah yapılabilir:

a) Onlar, cennette, huriler, hizmetçi, gılman, çeşitli yiyecek içecek, giyecek, binit vb. türden muhtelif nimetlere bakarlar. Çünkü, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Mü'min şöyle durup düşünür de, Allah'ın kendisine verdiği her şeyi, kuşatıcı bir biçimde görür... Bir de bakar ki, onun için, dünyanın genişliği (kadar büyük) gözükür".

b) Mukâtil de bu ifadeye, "Cehennemde azab çeken düşmanlarına bakarlar" manasını vermiştir.

c) Bu, "Onlar, herhangi bir şeyi arzuladıklarında, ona bakarlar da, bu şey o anda, onların önünde hazır olur" demektir.

Bil ki, bu üç izahın üçü de, tek bir cinsin türleri kabilinden olup, bu tek cins de, bunların bakılabilen şeyler cümlesinden olmasıdır. Binâenaleyh, ayetin lafzını bunların tümüne hamletmek gerekir.

Ama, bunların tümünden, daha kıymetli olan ve benim de şu anda hatırıma gelen bir dördüncü tefsir de şudur: Ayetin manası, "Onlar Rablerine bakarlar" şeklindedir. Bu tefsir, Cenâb-ı Hakk'ın daha sonra beyan buyurduğu, "Öyleki sen o nimetin güzelliğini yüzlerinde tanırsın" (Mutaffîfin, 23) ifadesiyle de güç kazanır. Çünkü, "güzellik"le içice olan bakış da, Cenâb-ı Hakk'ın, "O gün bir takım yüzler vardır ki, güleçtir. Rablerine bakmaktadır"(Kıyame, 22-23) buyurduğu gibi, Allah'ı görmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın, ahiretteki lezzet veren şeylerin en büyüğü ile işe başlamış olması da bunu teyit eder. Bu lezzetlerin en büyüğü de, Allah'ı görmekten başka bir şey değildir.

2) Cenâb-ı Hakk'ın, "Öyleki sen, o nimetin güzelliğini yüzlerinde tanırsın..." ayetinin beyan ettiği husus olup, bu ifadeyle ilgili olarak iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Bu, "Sen onları gördüğünde, yüzünde buna delalet eden emareler sebebiyle, onların nimet ehli olduklarını anlarsın.." demektir. Sonra bu emarelerin ne olduğu hususunda da şu iki görüş ileri sürülmüştür:

a) Bu, Cenâb-ı Hakk'ın da, "O gün bazı yüzler vardır ki, aydınlık, güleç ve sevinçlidir..." (Abese. 38-39) buyurduğu gibi, onların yüzlerinde müşahede edilen güleçlik ve parlaklıktır.

b) Atâ şöyle demiştir: "Allahü teâlâ, onların yüzlerindeki nuru, güzelliği, parlaklığı ve beyazlığı, hiç kimsenin anlatamayacağı bir biçimde artırır." "Nadra"nın ne demek olduğu ise, Kıyame Sûresi 23. ayetin tefsirinde geçti.

İkinci Mesele

Meçhul olarak ve şeklinde merfu olarak da okunmuştur.

Rahik-i Mahtum

3) Cenâb-ı Hakk'ın "Onlara mühürlü halis bir şarabtan içirilecek" ayetinin ifade ettiği husus... Bununla ilgili olarak iki mesele vardır:

Birinci Mesele

Bu, "rahîk" kelimesinin ne demek olduğu hususundadır. Leys, "Rahîk", içki manasınadır" der ve Hassân'ın şubeytini delil getirir: "(Adeta) içimi hoş, lezzetli bir içkiyle doldurulmakta olan Beredâ ırmağı..." Ebû Ubeyde ve Zeccâc ise, "rahîk"in, içinde, onu bozacak herhangi bir şey bulunmayan halis bir içki olduğunu söylemişlerdir. Belki de bu, Hak teâlâ'nın, "Onda sarhoş etme özelliği yok" (Saffat, 47) diye anlattığı içkidir.

Bu Cennet Rahikinin (İçkisinin) özellikleri

Birinci Özellik: Onun "mahtûm" (mühürlü) oluşudur. Bu hususta şu izahlar yapılmıştır;

1) Kaffall şöyle der: "Ehl-i cennetin, dünya örfünde de, kıymetli şeylerin mühürlenip, ağzının sıkıca kapatılıp korunması gibi, korunmak suretiyle onlara bir ikram olsun diye, ağzı mühürlenmiş içkilerden içmeleri muhtemeldir. Hak teâlâ'nın da, "İçenler için bir lezzet olan içki nehirleri..." (Muhammed, 15) diye ifade ettiği gibi, cennette, akan başka içki ırmakları da vardır. Fakat bu mühürlü içkiler, o akan içkilerden daha kıymetlidir.

2) Ebu Ubeyde, Müberred ve Zeccâc, "mahtûm"un, kendisi için bir hitâm, yani netice bulunan şey olduğunu söylemişlerdir.

3) Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh)'den rivayet olunduğuna göre bu, "karışmış" manasınadır. Vahidî "Abdullah b. Mes'ud'un söylediği şey, mahtûm kelimesinin tefsiri değildir. Çünkü "hatm", karışma manasına gelmez. Fakat bu içkinin bir neticesi vardır. Bu da, onun misk gibi kokmasıdır. Bundan dolayı o, "mahtûm"u, "karışmış" manasına almıştır. Çünkü ona misk kokusu karışmamış olsaydı, onda misk kokusu bulunmazdı" demiştir.

4) Mücâhid, "mahtûm", çamurla (ağzı sıvanmış) manasını vermiştir. Vahidî şöyle der: "O içki (kaplarının) çamurla (ağzının) sıvanıp, ağzının iyice kapatılması ile kastedilen, iyi kimseler onun mührünü bozup ağzını açıncaya kadar, hiçbir elin ona dokunmamasıdır." Bu izahların en doğru olanı, Kaffal'ın yaptığı ilk izahtır.

2- Hitamı Misktir

İkinci Özellik: "Onun sonunun bir misk" olmasıdır. Bununla ilgili olarak şu izahlar yapılmıştır:

a) Kaffal, "Bunun mapası şudur: "O içkinin bulunduğu şişenin başı misk ile mühürlenmiştir ve tıpkı (dünyada) içki şişelerinin başlarının tıpalanıp çamurla sıvanması gibidir. Binâenaleyh bu misk yaş olduğu için, kendine o mühür basılabilmiştir." Bu izah, ayetin tefsiri sadedinde, Kartal'dan naklettiğimiz, yukarıdaki izaha uygun bir izahtır.

b) Bundan maksad, o içkinin neticesinin misk olmasıdır, yani içen için bunun misk kokusuyla sona ermesidir. Bu izah da, ayetin tefsiri olarak yukarıda Ebû Ubeyde'den naklettiğimiz görüşe uygun bir izahtır. Buna göre Hak teâlâ sanki, "bu, kendisi için bir netice bulunan bir içkidir.." demiş ve sonra da o neticenin ne olduğunu açıklayarak, "O netice misktir, yani, kim onu içerse, bu içmesi misk kokusu ile neticelenir" demek istemiştir. Bu, Alkame, Dahhak, Saîd b. Cübeyr, Mukâtil ve Katade'nın görüşü olup, bunlar şöyle derler: "Bu içkiyi içen, ağzını son yudumundan ayırdığı zaman, içkinin kokusunu tıpkı misk gibi bulur."

Buna göre mana, bu kimse, içkisini bitirince, tadının hoşluğunun yanısıra, onun lezzetini ve en güzel kokusunu bulur. Çünkü "hitâm", herbirşeyin sonu demektir. Nitekim Arapça'da da, "Kur'ân'ı hatm ettim" ve "Ameller de hitamlarına göredir" denilir. Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'nin kıraati da bunun bu manada olduğunu te'kid eder. Kisâi de bunu tercih etmiştir. Çünkü o da, bu ayeti, Şimşeklinde okumuştur. Bu tıpkı, "hâtemu'n-nebiyyîn" denilmesi gibidir. Ferrâ bu iki ifadenin manaca birbirlerine yakın olduklarını; fakat "hâtem"in isim, "hitâm"ın ise masdar olduğunu; bunun tıpkı Arapların "O, karakteri iyi olandır" deyişlerindeki gibi olduğunu söylemiştir.

c) Bu "O İçkiye karıştırılmış olan şey misktir" manasındadır. Alimler, bu hususta "İçkiye misk karıştırınca, tadı ve kokusu güzelleşir" demişlerdir. Ben de derim ki: "Belki de kastedilen, bu güzel ve sıcak kokularla karıştırılmış bu içkinin, hazmı kolaylaştırdığını ve şehveti kuvvetlendirdiğini anlatmaktır. Belki bundan da maksad, ehl-i cennetin şehevi hislerinin kuvvetine ve bedenlerinin sağlamlığına işarettir. Bu görüşü, Sa'îd b. Cübeyr, Esved'den, Esved'de Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'den rivayet etmiştir. Buna göre Hazret-i Âişe (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Kadın tînî-mührü seçer." Ebu'd-Derdâ, bunun, tıpkı gümüşî renkte bir içki olduğunu, cennetliklerin içki âlemlerini bununla bitirdiklerini, eğer dünyada iken bir insan elini ona batırıp çıkaracak olsaydı, dünyadaki bütün canlıların onun kokusunu duyabileceklerini söylemiştir.

3- Ulaşmak İçin Yarışa Değer Olması

Üçüncü özellik: Hak teâlâ "O halde nefaset isteyenler bunu arzu etmeli, yarışanlar bunun için yarışmalı" ayetinin ifade ettiği husustur. Vahidî, "Birisi, birşey hususunda cimrilik edip bu şeyin bir başkasına geçmediği zaman, denilir. Buradaki "tenâfüs" de, bu kökten tefa'ul babında olup, iki şahıstan herbirinin adeta o şeyin kendir.de kalmasını istemesi manasınadır. Buna göre mana, "O içki için istekli olanlar, Allah'ın taatına üşüşmek-koşuşmak suretiyle isteklerini ortaya koysun, yarışsınlar" şeklindedir" demiştir. Bil ki Allahü teâlâ'nın buna alabildiğine teşvik edişi, bu içkinin son derece kıymetli olduğunu gösterir ve bunda, bulanık, hızlıca, sonbulan nimetler hususunda değil de böylesine kıymetli ve sürekli nimetler için yansıtması gerektiğine bir işaret vardır.

Tesnîm Mizaçlı

Dördüncü özellik: "Katkısı tesnîm'dendir" ayetinin ifade ettiği husustur. Bu ifadeyle ilgili olarak birkaç mesele var:

Birinci Mesele

"Tesnîm", cennette bizzat bir çeşmenin özel ismidir. Ona bu ad, birşeyi yüceltme manasındaki, "tesnîm" kökünden verilmiştir. Çünkü bu çeşme, ya cennetteki İçeceklerin en kıymetlisi olduğu için, yahut, "Bu su yukarıdan akar, böylece onların kaplarına dökülür, dolar" diye rivayet edildiği üzere, yüksekten aktığı için; yahut da, doldurma özelliğinin kuvvetli ve hızlı oluşundan ötürü, herşeye yetip, hepsini doldurmasından ötürü; yahut da akarken, çağlayarak akışından ötürü, "tesnîm" diye isimlendirilmiştir. Çünkü böyle çağlayarak akışına da "tesnîm" denilir. Zira kelime aslında, yükseklik ve yücelik manasında kullanılır. Mesela, devenin hörgücü manasındaki, "senam" da bu köktendir. Yine duvarın üzerine çıktım" manasında, denilişi de böyledir. Müfessirlerin görüşüne gelince, Meymûn b. Mihran'ın rivayetine göre, İbn Abbas (radıyallahü anh), tesnim sorulunca o, "Bu, Allah'ın, "Hiç kimse, göz aydınlığı (müjde) olarak kendileri için nelerin gizlendiğini bilemez" (Secde, 17) ayetiyle bahsettiği şeylerdendir" demiştir. Hasan el-Basri'nin bu sözü de buna yakın bir manadadır: "Tesnîm, Allahü teâlâ'nın ehli cennet için saklı tuttuğu (sürpriz olarak hazırladığı) şeylerden biridir." Vahidî şöyle der: "Bu izaha göre, "tesnîm"in bir iştikakı yoktur, bu bir alem (özel) isimdir." İkrime'nin ise, "tesnîm"e "teşrîf" (kıymetli-şerefli) manası verdiği söylenmiştir.

İkinci Mesele

Allahü teâlâ, "tesnîm"in, mukarreb kulların içeceği bir cennet çeşmesi olduğunu belirtmiştir. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Cennet ehlinin içeceklerinin en kıymetlisi, "tesnîm"dir. Çünkü bundan hâlis olarak, sadece mukarrebler içecek, ashab-ı yemîn (yani diğer cennetlikler) ise, bunu başka (içkilere) karışmış olarak içecekler" demiştir.

Bil ki Allahü teâlâ, Vakıa Sûresi'nde, mükelleflerin, "mukarrebler", "ashab-ı yemîn" ve "ashab-ı şimal" diye üçe ayırmıştır. Sonra Allahü teâlâ bu sûrede zikredilenlere, cennette ne tür ikramlarda bulunacağından bahsederken, bunların içkilerinin, mukarreblerin içkilerinden karıştırılmış içkiler olduğunu belirtince, bu tefsir ettiğimiz ayetlerde bahsedilenlerin, ashab-ı yemin olduğunu anlıyoruz. Ben derim ki: Bu, cennetteki çeşmelerin, fazilet bakımından farklı farklı olduklarına delalet eder. O halde, tesnîm, cennet çeşmelerinin en faziletlisi ve kıymetlisi, keza mukarrebler de ehl-i cennetin en faziletlileridir. Ruhani cennetler açısından tesnîm, marifetullah'tır. Bakışların en lezzetlisi, kerîm Allah'ın vechine bakmaktır. "Rahîk" de, mevcudat âlemini mütalaa etmekten duyulan sevinçtir. Buna göre, "mukarrebler, ancak tesnimden içerler" sözünün manası, "Onlar, Allah'ın kerim vechini mütalaa etmekle (marifetullah'la) meşgul olurlar; "Ashab-ı yemin'in içkileri katkılıdır" sözünün manası, "Onların bakışları bazan Allah'a, bazan da mahlûkatınadır" şeklindedir.

Üçüncü Mesele

"Ayn" kelimesi, medh üzere mensubtur. Zeccac bunun, "hal" olarak mansub olduğunu söylemiştir. Ayetteki, ifadesi de, tıpkı ayeti gibi olup, bu ayetin tefsiri, Dehr 6. ayette geçti.

Mücrimlerin Ahirettekl Durumu

28 ﴿