7

"(Habibim) Seni okutacağız da, Allah'ın dilediği müstesna, asla unutmayacaksın. Çünkü O, aşikârı da bilir, gizliyi de".

Bil ki Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tesbih etmesini emrederek, "Rabbinin o yüce adını tesbih et" buyurmuş ve ona bu tesbihin, ancak, Allah'ın indirdiği Kur'ân'ı okumak suretiyle tam ve mükemmel yapılmış olacağını bildirmiştir. Çünkü biz, daha önce, Allah'a yakışan tenzihin O'nun seçip razı olduğu şey ile yapılacak olan tenzih olduğunu beyan etmiştik. İşte bu sebeble, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, unuturum endişesiyle, durmadan Kur'ân'ı tekrar ediyordu. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kalbinden bu korkuyu "Seni okutacağız da, Allah'ın dilediği müstesna, asla unutmayacaksın" buyurarak silmiştir.

Okuma ve Öğretme

Vâhidî “Senukriuke” ifadelerine, "Okumayı sana ilham etmek suretiyle, seni okuyucu kılacağız, yani okuyan birisi haline getireceğiz. Artık bir daha da okuduğunu unutmayacaksın" manasını vermiştir ki bu da, "Biz seni, Kur'ân'ı okuyan, artık okuduğunu unutmayan bir okuyucu kılacağız" demektir.

Mücâhid, Mukâtil ve Kelbî de şöyle demektedirler: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine ayetler vahyedilirken, unuturum endişesiyle, dilini hareket ettiriyor (tekrar ediyordu). Cebrail (aleyhisselâm), vahyin sonuna gelmeden, o (aleyhisselâm), unuturum endişesiyle, hemen baştan okumaya başlıyordu. İşte bu sebeple Hak teâlâ böyle buyurmuştur ki bu, "Biz sana, onu ezberleyinceye kadar, sana öğreteceğiz" demektir. Bu ayetin bir benzeri de, "Onun vahyi sana tamamlamadan, okumaya başlama... " (Taha, 20/114) ayeti ve "Ona acele ederek dilini hareket ettirme" (Kıyame, 75/16) ayetidir.

Öte yandan, alimler, bu "okutma" ve "öğretme"nin nasıl olduğu hususunda da şu izahları yapmıştır"

1) Cebrail (aleyhisselâm), Kur'ân'ı sana, onu artık bir daha unutamayacağın bir şekilde, sen onu ezberleyene kadar, defalarca okuyacak.

2) Biz, senin kalbini ve zihnini, sen onu bir duyuşda, unutmayacak bir şekilde ezberleyebileceğin bir şekilde açacağız ve kuvvetlendireceğiz.

3) Allahü teâlâ, sûrenin başında, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tesbih ve takdisde bulunmasını emredince, sanki, "Buna devam et, bunu sürekli yap. Çünkü Biz sana, evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini câmî olan ve kendisinde, senin ve ümmetinin şerefi bulunan, o Kur'ân'ı sana okuyacağız; onu senin kalbinde (hıfzında) toplayacağız ve sana kolaylığı vereceğiz, onunla amel etmeyi kolaylaştıracağız" demek istemiştir.

Ayetteki İki Mucize

Bu ayet, şu iki bakımdan mucizeliğe delalet etmektedir:

1) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ümrni bir adamdı. Derken bu uzun kitabı, herhangi bir eğitim ve öğretim görmeksizin, tekrarlamaksızın ve yazmaksızın, onun bunu ezberlemesi, harikulade bir şeydir. Dolayısıyla da bir mucizedir.

2) Bu sûre, Mekke'de ilk inen sûrelerdendir. Dolayısıyla, alışılmışa ters olarak, ileride vuku bulacak, enteresan bir durumu çok önceden haber vermiştir ve bu durum, aynen haber verildiği şekilde tahakkuk etmiştir. Binâenaleyh bu, bir gaybtan haber vermedir ve bir mucizedir.

“Fela Tensâ” "Unutmayacaksın" İfadesi Hakkında

Hak teâlâ'nın, “Fela tensâ” "unutmayacaksın" ifadesinin manasının, kimileri nehiy olduğunu, sonundaki elifi maksurenin, tıpkı “Es-sebilâ” (Ahzab, 33/67) kelimesinde olduğu gibi, fasıla için getirilmiş bir elif olduğunu, dolayısıyla mananın, "Onu okumaktan ve tekrarlamaktan gaflet etme ve geri durma. Aksi halde, Allah'ın diledikleri hariç, sen onu unutursun" şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Ama meşhur olan görüş, ayetin inşâî değil, ihbarı bir cümle olup, "Biz sana, unutmayacağın ve unutmaktan emin olacağsn bir hale gelene kadar sana okuyacağız" manasında olmasıdır. Bu tıpkı, "Seni giydireceğim, dolayısıyla da artık çıplak olmayacaksın, yani çıplaklıktan emin olacaksın” demen gibidir.

Bu görüşü benimseyenler, birinci görüşün zayıf olduğu hususunda şu açıklamayı yapmışlardır: "Bu görüş, ayette şöyle bir takım mecazî manaların var sayılması durumunda, ancak tam olur.

1) Unutturma işine, Allah'dan başkası kadir olamaz. Dolayısıyla da, bu fiil emredilemez ve yasaklanamaz. Bu sebeple, bu kelimenin, öğrenimde bulunma ve çok çok tekrarlama gibi, unutmanın zıddı olan şeylere devam etme manasına alınması gerekir ki bu, kelimenin zahiri manasını bırakıp, mecazi manasına geçme demektir.

2) Bu ifadenin sonundaki, elif-i maksurenin, fasıla için getirilmiş, zaid bir elif kabul edilmesi de, yine asl olanın hilafına bir harekettir.

3) Ayetin bu ifadesini, ihbari saydığımızda, manası, "Allah'ım, Hazret-i Peygamber'e, "Seni.artık unutmayacak bir hale getireceğim" müjdesini vermek olur. Ama bunu, inşâî (yani emir nehiy) sayarsak, mana, "Allah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, unutmasına mani olan sebeblere devam etmesini emretmiştir, bu sebepler de, öğrenimde bulunması ve devamlı okumasıdır. Halbuki, bu mana müjde ve onun durumunun yüceliğini anlatma bakımından, birinci mana gibi değildir. Bir de bu, Hak teâlâ'nın, "Ona acele ederek, dilini hareket ettirme" (Kıyame, 15/16) ayetinin ifade ettiğinin aksine bir mana olmuş olur.

Ayetteki İstisna Zahirîdir

Ayetteki, “İllâ maşâallah” ifadesi ile ilgili olarak şu iki izah yapılabilir:

1) Gerçek böyle bir istisnanın olmadığının ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bundan sonra artık hiçbirşeyi unutmadığı söylenilmiştir. Nitekim Kelbî, "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu ayet nazil olduktan sonra, artık hiçbirşey unutmamıştır" der. Buna göre ayetteki, "Allah'ın dilediği müstesna" ifadesiyle şunlar kastedilmiş olabilir:

a) "Herhangi bir şey için, inşaallah demeden, "Ben onu yarın yapacağım" (Kehf, 18/23-24) ayetinde ifade edildiği gibi, "inşaallah" demek suretiyle, bir bereket ve uğur ummak. Buna göre Hak teâlâ sanki, "Bütün malumatı ve işlerin neticelerini tafsilatlı biçimde bilen zat olarak, gelecekte olacak bir hadiseyi, ancak bu kelimeyi kullanarak haber veriyorum. Binâenaleyh ey Muhammed, sen ve ümmetin, bu kelimeyi söylemeye ve böyle hareket etmeye daha uygunsunuz, bu sizin için daha gereklidir" demek istemiştir.

b) Ferrâ şöyle der: "Allahü teâlâ, aslında Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Kur'ân'dan herhangi bir şeyi unutmasını dilememiştir. Fakat böyle bir istisnanın ayette yer alışının maksadı, Allahü teâlâ'nın, unutturmayı istemesi halinde buna kadir olduğunu anlatmaktır. Bu tıpkı, "Eğer istesek, sana vahyettiklerimizin hepsini senden alırız" (İsrâ, 17/86) ayeti gibidir. Biz, Allahü teâlâ'nın böyle birşey dilememiş olduğu neticesine varıyoruz. Çünkü Hak teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) asla şirk koşmadığı halde ona, "Eğer şirk koşarsan, amellerin boşa gider" (Zümer, 39/65) buyurmuştur. Velhasıl bu istisnanın (inşaallah'ın) bu ayette bulunuşunun hikmeti, Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, buna kadir olduğunu anlatmak istemesidir. Böylece Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu unutmayışımn, kendi kuvvetinden kaynaklanan birşey değil de, Allah'ın fazlı ve ihsanından olduğunu anlamaktadır.

c) Allahü teâlâ, ayette böyle bir istisnaya yer verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine indirilen vahiyde, ister az, ister çok olsun, böyle müstesna durumların olabileceği neticesine varmış olabilir. Dolayısıyla o, bütün her yerde, alabildiğine ezberleme, uyanık olma ve unutmama gayreti içinde olmuştur. İşte bundan dolayı, bu istisnanın ayette yer alışının maksadı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, her halükarda bir uyanıklık ve dikkat içinde olmasını sağlamaktır.

d) Bu ifadenin maksadı, doğrudan doğruya, unutmamayı emir olup, tıpkı bir kimsenin arkadaşına, "Allah'ın dilediği şeyler müstesna, benim malik olduğum şeylerde, sen benim ortağımsın" deyip, bu sözle, hiçbirşeyi istisna etmeyi kastetmemesi gibidir.

İstisna Hakikidir

2) Ayetteki bu ifade, gerçekte bir istisnadır. Buna göre, şu izahlar yapılabilir.

a) Zeccâc şöyle der: "Allahü teâlâ'nın onun unutmasını dilemesi müstesna.." Çünkü o unutur, daha sonra hatırlayabilir. Binâenaleyh unutulup da hatırladığı zaman, bu demektir ki, o unuttuğunu, devamlı olarak ve tamamen unutmuş olmaz. Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kıldırırken, arada, bir ayeti okumamış, atlamış. Bundan dolayı, namazın sonunda, Ubeyy (radıyallahü anh) bu ayetin mensûh olduğunu sanarak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bunu sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "unuttum" demiştir.

b) Mukâtil bu ayete, "Allah'ın ona unutturmayı dilemesi müstesna..." şeklinde mana vermiştir ki bu durumda, bu "unutturma" işi ile, Hak teâlâ'nın, "Herhangi bir ayeti nesheder veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını getiririz" (Bakara, 2/106) ayetinde ifade buyurduğu gibi, "nesh" manası kastedilmiştir. Buna göre ayet, "Allahü teâlâ'nın süresiz olarak sana unutturmayı dilemesi ve artık onu okumamayı, o ayetle namaz kılmamayı emretmesi müstesna..." manasınadır. Böylece bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu unutmasına ve kafasından silinmesine sebep olur.

c) Ayetteki "Allah'ın dilediği müstesna" ifadesi ve bu azın, şeriatın vaciblerinden değil de, âdâb ve sünnetlerinden olması şartı ile, "pek azı ve nâdiri müstesna" manasına olabilir. Çünkü eğer o (aleyhisselâm), vacib (gerekli) şeylerden birini unutur ve hatırlamazsa, bu şeriatta bir halele (eksikliğe-kusura) sebep olur. Böyle olması ise caiz değildir.

Açığı da Gizliyi de Bilen O'dur

Ayetteki, "Çünkü O, aşikarı da bilir gizliyi de..." ifadesiyle ilgili iki izah var:

1) Bu, "Allahü teâlâ, senin Cebrail (aleyhisselâm)'in okuyuşu ile birlikte açıktan okuyuşunu da bilir, kalbinde sakladığın, onu unutma korkunu da bilir. Binâenaleyh sen korkma. Çünkü Ben, korktuğun o hususta sana yeterim, yardım ederim" manasınadır.

2) Mana şu şekilde de olabilir: "Sen, Allah'ın neshetmeyi diledikleri müstesna, unutmazsın. Çünkü O, kullarının maslahat ve menfaatlarını en iyi bilendir. Dolayısıyla neshinde maslahat olduğunu bildiği şeyi nesheder."

Allah'ın Tevfiki

7 ﴿