15

"... ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse..."

ayetiyle ilgili birkaç mesele vardır.

Namaz

Müfessirler bu hususta şu izahları yapmışlardır:

1) İbn Abbas, bu ifadenin manasının, "Kıyamet gününü ve Rabbinin huzurunda duracağını hatırlayıp da, O'nun rızası için namaz kılan..." şeklinde olduğunu söylemiştir. Ben derim ki, bu tefsir, en uygun bir tefsirdir. Zira, mükellefin yaptığı İşlerin dereceleri şu üç şeydir:

a) Bozuk inançları, kalbinden izale etmek...

b) Cenâb-ı Hakk'ın marifetini, zati sıfatları ve isimleriyle birlikte kafasına ve gönlüne yerleştirmek...

c) Onun hizmeti ile meşgul olmak. Bunlardan birinci mertebe, Cenâb-ı Hakk'ın, “Kad efleha men tezekkâ” ayetindeki "tezkiye" ile; ikincisi, “Vezkur isme rabbihi” ayetiyle; zira, kalbin zikri, ancak marifetullah olur-; üçüncüsü, yani hizmet de, “Fesallâ” ifadesiyle kastedilmiştir. Çünkü namaz, tevazu ve huşu'dan ibarettir. Binâenaleyh, kalbi, Allah'ın celâl ve kibriyasının bilgileriyle aydınlanmış olan kimselerin, gerek iş, gerekse dış uzuvlarında, mutlaka bu huzû ve huşûun eseri görülür.

Fıtır Sadakası ve Bayram Namazı

2) Bir kısım müfessir de, Cenâb-ı Hakk'ın, “Kad eflaha men tezekkâ” ayetine, "Bayram namazına gitmeden önce tasaddukta bulunur, sadaka-ı fıtırını verirse" “Vezkur isme Rabbihi fesallâ” ifadesine de, "Bundan sonra da, kirn imamla beraber bayram namazını kılarsa..." manasını vermişlerdir. Ki bu, İkrime, Ebu'l-Âliye, İbn Sîrîn ve İbn Ömer'in görüşü olup, bu husus, "merfû" bir hadis olarak da rivayet edilmiştir. Ama, bu tefsirde şu iki bakımdan bir müşkillik bulunmaktadır:

a) Allah'ın, Kur'ân-ı Kerim'de devam ettirdiği adeti, zekâtı namazdan önce değil, namazı-zekâttan önce getirmek şeklindedir.

b) Sa'lebî, bu sûrenin, ittifakla Mekkî olduğunu söylemiştir. Halbuki, Mekke döneminde ne bayram, ne de sadaka-ı fıtır söz konusudur. Vahidî buna şu şekilde cevap vermiştir: "Allahü teâlâ'nın, ilm-i ezelisinde bu işin böyle olacağı malum olunca, (ilerde) böyle yapacak kimseleri övmüş olması imkansız değildir.."

3) Mukatil, “Kad eflaha men tezekkâ” ifadesine, "Malından tasaddukta bulunup, namazında da Rabbi'ni bir olmakla anıp ve O'nun rızası için namaz kılan..." manasını vermiştir. Ki, bu manayla bundan hemen önce geçen mana arasındaki fark şudur: Bu mana, hem farz olan zekâtı, hem de farz olan namazı kapsar. Birincisi ise böyle değildir.

4) Ayetin bu ifadesinden, malın zekatı kâstedilmeyip, tam aksine amellerin zekâtı kastedilmiştir. Buna göre mana, "kim, amelleri konusunda riyâ'dan ve eksikliklerden temizlenirse..," şeklinde olur. Zira, malın zekatını verme hususunda alışılagelen ve normal olarak kullanılan lafız, (zekkâ) lafzıdır Bunu ifade için, (tezekkür) lafzı kullanılmaz. Nitekim Cenâb-ı Hak da, “Vemen tezekkâ feinnemâ yetezekkâ linefsihi” (Fatır, 35/28) buyurmuştur.

5) İbn Abbas, ayetteki “Vezkur isme rabbihi” ifâdesine, "Bayram namazına giderken yolda tekbir alan ve bayram namazını kılan..." manasını vermiştir.

6) Bu ifadenin manası, "Rabbinin ismini namazında yadedip, namazı, münafıkların namazı gibi olmayan... Çünkü münafıklar insanlara gösteriş için namaz kılarlar, pek azı müstesna, Allah'ı anmazlar..." şeklindedir.

İftitah Tekbiri

Fakihler, iftitah tekbirinin farz olması hususunda, bu ayeti delil getirirken, Ebû Hanife (r.h) de, iftitah tekbirinin namazdan olmadığı konusunda bu ayeti delil getirerek şöyle demiştir: "Zira, "salât" lafzı, bu ifadeye atfedilmiştir. "Aty" ise, bir mugayeret ve başkalığı gerektirir." Ebû Hanife, namaza, Allah'ın isimlerinden herhangi bir isimle başlanabileceği konusunda da bu ayete tutunmuştur. İmdi, alimlerimiz (Şafii uleması) ise, Ebû Hanife'nin değerlendirmesine şu şekilde cevap vermişlerdir: "Ayetin takdiri “Vesallâ fezekere'sme Rabbihi” "O, namaz kıldı; derken, Rabbinin ismini andı..." şeklindedir. Zira senin “Ekramtâ fezerteni” "Bana ikramda bulundun da, beni ziyaret ettin" demenle, "Beni ziyaret ettin de beni mutlu kıldın" demen arasında bir fark yoktur.

Ebû Hanife şöyle diyebilir: "Takibiyye için olan "fâ"y" amel ettirmemek, delil olmaksızın caiz değildir." Bu hususta verilebilecek en uygun cevap şudur: "Ayet, Allah'ı zikredip de, hemen akabinden namaz kılan herkesi medh etme manasına delalet etmektedir. Ve ayette, bu "zikr"in, iftitah tekbiri olduğuna dair beyan yer almamıştır. Binâenaleyh, şimdi belki de, ayetten kastedilen mana, "Kim, Allah'ı kalbiyle anar, O'nun mükafaat ve cezasını hatırlarsa, bu durum bu kimseyi, namaz kılma fiiline yöneltir. O zaman da bu kimse, cüzlerinden biri de tekbir olan namazı ifa etmiş olur. İşte bu durumda, Ebû Hanife'nin yapmış olduğu istidlal savuşturulmuş olur.

Dünya Hayatını Tercih

15 ﴿