3

"Kıyamet gününün haberi sana geldi ya. Yüzler (vardır) o gün zelildir. Yorucu işler yapandır.

Bil ki, Cenâb-ı Hakk'ın, "Kıyamet gününün haberi sana geldi ya" ifadesi hakkında iki mesele vardır:

“Ğaşiye” Hakkında

Alimler, “Ğaşiye” ifadesi hakkında değişik görüşler zikretmişlerdir.

1) Bu, kıyamet günü olup, Cenâb-ı Hakk'ın, "Azabım onları bürüdüğü gün..." (Ankebût, 29/55) ifadesinden alınmadır. Kıyamet bu adla da adlandırılmıştır, çünkü, bir şeyi bütün cihetlerden kuşatan, onu bürümüş demektir. Kıyamet de, birkaç bakımdan böyledir:

a) Kıyamet, insanlara ansızın gelecektir. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın, "Yoksa onlar, Allah'ın (o) bürüyen azabının kendilerine geleceğinden emin mi oldular" (Yusuf, 10/107) ayetinde olduğu gibidir.

b) Kıyamet, önceki ve sonraki bütün insanları kuşatacaktır.

c) Kıyamet, korku ve dehşetiyle, insanları bürüyecektir.

2) el-Gâşiye, ateş, cehennem ateşidir. Yani, "O ateş, kafirleri ve cehennemlikleri bürüyecektir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Yüzlerini ateş bürür..." (İbrahim, 14/50) ve "Üstlerinde örtüler vardır" (Araf, 7/41) buyurmuştur. Bu, Said İbn Cübeyr ile Mukâtil'in görüşüdür.

3) el-Gâşiye, ateş ehli olup, bunlar ateşi bürüyecek ve onun içine düşeceklerdir. Bu görüşlerden birincisi doğruya daha yakındır. Çünkü bu takdire göre, mana şu şekilde olur: "Kıyamet gününde bazı insanlar bedbahtlık içinde, bazıları da saadet ve mutluluk içinde olur."

“Hel etâke” Hakkında

Cenâb-ı Hak, “Hel etâke” buyurmuştur. Bu böyledir, çünkü, Cenâb-ı Hak, Resulüne, hem kıyametin halleri hem de o andaki insanların halleri hususunda, kendisinin o kavminin ayrıntılarıyla bilemeyeceği şeyleri öğretmiştir. Çünkü akıl delalet etse bile, olsa olsa ancak, itaatkarların durumunun asilerin durumundan başka olacağına delalet edip, bunu anlayabilir. Bu tafsilatın keyfiyetine gelince, aklın bunları bilmesi mümkün değildir. İşte Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu halleri ayrıntılı olarak öğretince, pek yerinde olarak, "Sana o kıyamet gününün haberi geldi değil mi?" buyurmuştur.

Bitkin, Perişan Yüzler

Cenâb-ı Hakk'ın, "Yüzler (vardır) o gün zelildir. Yorucu işler yapandır" ayetine gelince, bil ki bu, şakavet ehlinin tavsifidir. Bu hususta iki mesele vardır:

“Vucuhun” "Yüzler" Kelimesi Hakkında

“Vucuhun” "yüzler" kelimesiyle, onların sahipleri kastedilmektedir ki, bunlar da kafirlerdir. Bunun delili şudur: Cenâb-ı Hak, yüzleri, zelil olmakla, çalışıp didinip, yine de neticede yorulmakla nitelemiştir. Bunlar mükellefin sıfatlarıdır. Ancak ne var ki, zillet duygusu ve korku, yüzde belirir. İşte bu sebepledir ki, korkuyu yüze nisbet etmiştir. Bu, "Yüzler (vardır) o gün ter ü tazedir" (Kıyamet, 75/22) ayeti gibidir.

“Haşiatun” İfâdesi Hakkında

Cenâb-ı Hakk'ın “Haşiatun” ifâdesine gelince, bu, "Zelildir. Onları, hor hakirlik ve rüsvaylık bürümüştür" anlamındadır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Günahkarların, Rableri hususunda, ... (diye diye) boyunlarını büktükleri zaman sen görsen (onları)" (Secde, 32/12) ve "Onların ateşe arz olunurlarken, zilletten boyunlarını büke büke göz ucuyla (nasıl) bakacaklarını göreceksin" (Şûrâ, 42/45) buyurmuştur. Zillet, ancak yüzde belirir, çünkü, onun zıddı olan kibr ü azametin mahalli ve yeri ise, baş ve beyindir.

“Amiletun” Kelimesi Hakkında

“Amiletun” kelimesine gelince, bu, "Pekçok işler yapan.," anlamındadır. “Nâsiyetun” kelimesinin ifâde ettiği masdara gelince, bu da, bir işte yorgunluk ve zahmet duyarak çalışmak, dönüp durmak anlamındadır.

Bu Üç Sıfatın Meydana Geleceği Yer

Bu üç sıfat hakkında mümkün olacak izahlar şu üç ihtimali geçmez:

1- "Bu sıfatların tamamı da ahirette bulunacaktır"

2- "Bunların tamamı, dünyada bulunmaktadır"

3- "Bunların bir kısmı dünyada, bir kısmı da ahirette meydana gelecektir"

Birinci Görüş: Bunların tamamının ahirette meydana geleceğini söyleyen birinci veche gelince, bu şöyledir: Kafirler kıyamet gününde hâşi' olurlar; yani zelil. Çünkü bu yüzler, dünyada, Allah'a ibadet konusunda büyüklük taslamışlardır. Boşuna da çalışacaklardır. “Amiletun” Zira onlar, ateşin içinde, yorucu bir iş yapacaklardır ki, bu da, ağır zincirler ile bukağıları taşımadır. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Uzunluğu kırk arşın olan bir zincir içinde..." (Hakka, 69/32) buyurmuştur. Sonra bu yüzlerin sahipleri, devenin batağa dalması gibi, ateşe dalacak; öyle ki, kâh çıkacak kâh batacak... Cehennemin ateşine saplanıp kalacaklar. Sonra, süresi elli bin sene olan bir günde, ateşe (ebedi kalıcılar olarak) girmelerinden önce, Arasat meydanında, çıplak, yalınayak, aç ve susamış bir vaziyette duracaklar. Yorulacaklar, çünkü hep bu işi yapacaklar.

Hasan el-Basrî de şunu söylemiştir: "Bu sıfatların, Allah'tan (onun korkusundan) dolayı, dünyada olması gerekirdi. Ancak, onlar dünyada böyle olmayınca, Cenâb-ı Hak, bir ceza olmak üzere bu halleri onlara kıyamet gününde musallat etti."

İkinci Görüş: Bunların tamamının dünyada meydana geleceğini söyleyen ikinci görüşe gelince, bunların, yahudi ve hristiyanlardan kilise ve havralarda bulunanlar ile, putperest ve mecusiler olduğu söylenmiştir. Buna göre mana, "Bunların yüzleri Allah için huşu duydu; oruç ve teheccüd gibi devamlı ve yorulmayı gerektiren amellerde çalıştı ve yoruldu. Ama onlar, Allah hakkında, ona layık olmayan şeylere inanınca, sanki böylece onlar, tehayyül ettikleri bir takım sıfatlarla muttasıf olan bir zata itaat ettiler. Böylece onlar aslında Allah'a değil, aksine, varlığı bulunmayan o muhayyel şeye tapınmış oldular. Bu sebeple de şüphesiz ki, bu ibadet onlara hiçbir fayda vermeyecektir" şeklinde olur.

Üçüncü Görüş: Bu sıfatların bir kısmının dünyada, bir kısmının da ahirette hasıl olacağını söyleyen üçüncü görüşe gelince, burada birkaç izah şekli vardır:

1) Mana, "Onlar, dünyada çalışıp, yorulmakla beraber, ahirette zelildirler" şeklinde olup, "Onlar dünyadaki amellerinden ve yorulmalarından hiç yararlanamadılar" demektir. Onların, ahirete mahsus kimi sıfatlarla nitelenip, bunun peşinden dünyaya dair sıfatların zikredilmesi, sonra da tekrar ahiretten söz edilmesi imkansız değildir. Bu durumda mana anlaşıldığına göre Cenâb-ı Hak sanki şöyle buyurmuş olur: "Kimi yüzler kıyamet gününde zelildir. Çünkü onlar dünyada, Allah'tan başkasına itaat hususunda çalışmış ve yorulmuştur. İşte bunlar o halde, ahirette, çok kızgın bir ateşe yaşlanacaklardır."

2) Bu yüzler, dünyada zelil ve çalışandır. Ama ahirette ise, yorgun. Bu yüzlerin dünyada zelil ve huşuu içinde olmasına gelince bu, onların, onları dünya lezzetlerinden ve tadlarından yüz çevirmeye davet eden korku ve haşyetleridir. Ameli ise, namazı ve orucudur. Ahirette yorulmasına gelince, Cenâb-ı Hakk'ın da, "(O gün) onlar için, Allah'dan, hiç de ummadıkları (nice) şeyler zuhur etmiştir" (Zümer, 39/47) buyurduğu gibi, bu, onların azaba göğüs germeleri ve katlanmalarıdır. Bu kelime, zem üslubunda olmak üzere, mansub olarak, “Amiletun” şeklinde de okunmuştur.

Tenasüb

Bil ki Cenâb-ı Hak, onları bu üç sıfatla tavsif edince, bundan sonra da onların bulunacakları yerin, içecek ve yiyeceklerinin keyfiyetini anlatmaya başlamıştır (bunlardan Allah'a sığınırız).

Kızgın Ateşe Girecekler

Onların bulundukları yere gelince, bu, Cenâb-ı Hakk'ın, “Teslâ naran hamiyeten”

3 ﴿