17

"Onlar halâ bakmazlar mı o deveye, nasıl yaratılmıştır o!".

Bil ki Allahü teâlâ, kıyametin olacağını bildirip, kıyamettekileri, şaki ve saîd diye ikiye ayırıp, her iki grubun hallerinden ve vasıflarından bahsedip, kıyametin isbatının yolunun ancak, Hakîm Yaratıcının isbatı ile olacağını bildirince, bütün bunların peşine bu delili getirerek, "Onlar hala bakmazlar mı o deveye..." buyurmuştur. Bununla, Kıyamet gününün olabileceğine istidlal sebebi, bunun Hakîm bir yaratıcının varlığına delalet etmesidir. Bu her ne zaman sabit olursa, kıyametin de doğruluğu sabit olmuş olur.

Birincisine gelince, bu şöyledir: Cisimler, cisim olma açısından eşittirler. Binâenaleyh herbirine, sayesinde diğerinden ayrılacağı bir vasıf, bir özellik vermenin, mutlaka bir verenin vermesi ve bir kadirin varetmesiyle olması gerekir. Bu cisimlerin sapasağlam ve muhkem bir şekilde yaratılmış olduklarını görünce, bu yaratıcının âlim olduğunu; yine bunun, mutlaka ihtiyaç, sonradan olma ve mümkin olma gibi hususlarda, yarattığı şeylerden farklı olduğunu anlayınca, ganî (zengin-müstağnî) olduğunu da anlamış oluruz. Binâenaleyh bu, alemin kadir, âlim ve ganî bir yaratıcısı olduğuna delalet eder. Bu sebeple o zâtın, son derece hikmet sahibi olması gerekir. Hem sonra biz, insanların birbirlerine muhtaç olduklarını görmekteyiz. Zira tek bir insanın, kendinin bütün ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Tam aksine bu kimsenin, herbiri kendi işiyle meşgul bir toplum içinde yaşaması gerekir. Böylece bütün bunların toplum olarak yaşamasından, herbirinin faydasına olan şeyler nizam ve intizama girmiş olur. Bu intizam ise ancak, hem va'di, hem de va'îdi ihtiva eden bir mükellefiyet (sorumlulukla) güzel olur. Bu ise, ancak öldükten sonra dirilme, Kıyamet, cennet ve cehennemin yaratılması gibi hususlarla mümkün olur. Böylece Hakîm bir yaratıcının varlığına dair olan delillerin, öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin doğruluğuna dair hüküm vermeyi gerektireceği sabit olmuş olur. İşte bu sebepten dolayı Hak teâlâ, bu sûrenin sonunda tevhidinin delillerini zikretmiştir.

İmdi, eğer; "Deve, gökyüzü, dağ ve yeryüzü arasında ne tür bir cins birliği vardır? Öte yandan Hak teâlâ, acaba niçin bu işe, deveyi zikretmekle başlamıştır?" denilirse, biz deriz ki: Bu hususta şu iki izah yapılabilir:

1) Delil oluş hususunda bütün mahlukat eşittir. Binâenaleyh bunların hepsini tek tek zikretmek, çok oluşlarından ötürü mümkün değildir. Bunlardan biri zikredilip, biri zikredilmeyecek olsa, böyle bir soru her zaman sorulabilir. Bu sebeple bütün takdirler açısından, böyle bir sorunun düşeceğine hükmetmek gerekir. Ayrıca belki de bu, birbirleriyle münasebet arzetmeyen bu şeylerin zikredilişindeki hikmet bu tür istidlallerin herhangi bir türe mahsus olmayacağına, tam aksine Hak teâlâ'nın da, "herşey Allah'ı (lisan-ı hal ile) tenzih eder" (Isrâ, 17/44) buyurduğu gibi, herşey hakkında genel olduğuna dikkat çekmektir. Allah eğer başkasını zikretmiş olsaydı durum böyle olmazdı. İşte bu sebeple, Hak teâlâ hakîm bir yaratıcıya delalet etmesi bakımından, ulvî ve süflî (göksel ve yersel) bütün maddelerin, büyüğünün-küçüğünün, güzelinin-çirkininin eşit ve denk olduklarına dikkat çekmek için, birbiriyle uyum arzetmeyen, aksine birbirinden alabildiğine uzak şeylerden bahsetmiştir. İşte bu aklen yapılan güzel ve itimada şayan bir izahtır.

2) Bu nesnelerden herbirindeki, yöneten bir yaratıcıya duyulan ihtiyaca delalet eden, fayda, gaye ve özellikleri beyan edip sonra da bunların bir kısmının, diğer kısmı ile nasıl bir cins birliği içinde olduğunu izah edeceğiz:

Devenin Özellikleri

Birinci makama gelince, biz diyoruz ki: Devenin çeşitli özellikleri var:

1) Allahü teâlâ, insanlarca beslenen hayvanları çeşitli maksatlardan ötürü yaratmıştır: Bazan, eti yenilsin diye; bazan sütü içilsin; bazan, yolculukta insanlar üzerine binsin; bazan, insanların eşyasını bir beldeden başka bir beldeye taşısın; bazan da, kendisinde hir süs ve güzellik bulunsun diye yaratmıştır ki bu faydaların tümü devede vardır. Allahü teâlâ bu hususu, şu ifadeleriyle ortaya koymuştur: "Onlar görmediler mi ki, Biz onlar için, ellerimizin eseri olarak nice hayvanlar yarattık. Dolayısıyla onlar, onlara sahip olurlar ve o hayvanları onlara itaatkar kıldık, kimisi onların binitidir, kimisini de yerler" (Yasin, 71-72) ve "Davarları da O yaratmıştır ki bunlarda sizin için ısıtıcı ve korucuyu maddeleri ve nice nice menfaatler vardır. Onlardan yersiniz de. akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken onlarda sizin için (ne) güzel bir zinet (ve zevk) vardır. Onlar sizin ağırlıklarınızı yüklenir, yarı canınız tükenmeden varamayacağınız diyarlara (sizi) götürür"' (Nahl, 16/5-7). Bu özellikler diğer hayvanlardan hiçbirinde toplanmamıştır. Binâenaleyh bu özelliklerin kendisinde toplandığı hayvan, enteresan bir hayvan olur.

2) Bu özelliklerden sadece birine sahip olan hayvanların, kendilerine has özelliklerinden her birinde dahi deve onlardan daha üstündür. Çünkü eğer deveyi süt hayvanı olarak kullanırsan, herkese süt içirirsin ve süte kandırırsın. Yok eğer, eti için beslersen, yedirirsin ve pek çok kimseyi doyurursun. Eğer onu bir binek olarak kullanırsan, onunla, başka bir hayvanla kat edilmesi mümkün olmayan uzun mesafeleri kat edebilirsin. Çünkü devede, uzun süre yolculuğa dayanma, susuzluğa sabretme ve başka bir hayvanın yetinemeyeceği otlarla yetinme özelliği vardır. Yok eğer deveyi yük hayvanı edinirsen, başka hayvanların tek başına taşıyamayacağı ağır yükleri onunla taşıyabilirsin.

3) Deve, Arapların kafasında-gönlünde yer etmiş, önemli bir varlıktır. İşte bundan ötürü Araplar, öldürülen bir insanın diyetini, deve üzerinden hesap etmişlerdir. Arap krallarından biri, uzak yerden kendine gelen bir şaire bağışta bulunmak istediğinde ona yüz deve verirdi. Çünkü kişinin gözü başka şeyi değil, ancak bu develeri almakla doyardı, onun gözünü bu doldururdu. İşte bundan ötürü Hak teâlâ, "Akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken onlarda sizin için güzel bir zinet var" (Nahl, 16/6) buyurmuştur.

4) Bir toplulukla birlikte bir çölde bulunuyordum. Derken yolu şaşırdık. Bunun üzerine oradakiler, öne bir deveyi sürdüler ve onun izince gitmeye başladılar. Derken bu deve bir tepeden diğer bir tepeye, bir yerden, diğer bir yere gidip duruyordu, herkes de onu izliyordu. Uzun bir süre sonra yolu buldu. İşte biz bu hayvanın tek bir defada bu yolu nasıl bulabildiği, onu hafızasına nasıl aldığı konusunda şaşırıp kalmıştık. Öyle ki bu insan topluluğu bile, o yolu bulmaktan aciz kalmış, ama o hayvan bu yolu bulabilmişti.

5) Deve, son derece çok iş yapma gücüne rağmen, küçük bir çocuk gibi en zayıf bir insana bile boyun eğip, ona itaat etmesi ve çökerek, üzerine yük yükletmesi, sonra da ayağa kalkma özelliklerinde, diğer hayvanlardan farklıdır.

Binâenaleyh, onda bulunan bu gibi pek çok özellikler, insanın, onun yaratılışına ve terkibine bakmasını, böylece de Hakîm bir Yaratıcının varlığı hususunda bununla istidlal etmesini gerektirir. Hem sonra Araplar sıhhatli ve hastalıklı olması hususunda, develerin hallerini ve onların menfaatlerini-zararlarını en iyi bilen insanlardır. İşte bütün bu sebeplerden ötürü, Hakîm Allah'ın devenin yaratılışı üzerinde düşünmeyi emretmesi güzel ve yerinde olmuştur.

Göğün, Dağların Yaratılışı

17 ﴿