11"Fakat o sarp yokuşu aşamadı?" . "İktihâm", çetin bir işe girişmek demektir. Nitekim Arapça'da “Kahame, yekhumu, kuhumen, iktehame, iktihâmen” gibi ifâdeler ve “Tekahheme, tekahhumen” gibi ifadeler kullanılır. Bunların hepsi de, kişinin, büyük işlere giriştiğini anlatmak için kullanılan fiillerdir. "Akabe" de, dağdaki sert (zor) yol ve sarp yokuş manalarına gelir. Çoğulu, “Ukâb” ve “İkâb” şeklindedir. Müfessirler, bu ayetteki "akabe" ile ilgili şu iki izahı yapmışlardır: 1) Bu, âhiretteki yollar manasınadır. Bu manada mesela Atâ, "Allahü teâlâ, bu ifadeyle cehennemin yolunu-yokuşunu kastetmiştir" derken, Kelbî, "Bu, cennetle cehennem arasında bir yoldur" demiştir. İbn Ömer (radıyallahü anh) de, "Bu kaygan bir dağdır" demiştir. Mücâhid ve Dahhâk, "Bu, cehennemin üstüne konulan yoldur" demiştir. Bu, Kelbî'nin, "Bu, cennet ve cehennemin yoludur" şeklindeki izihanın aynısıdır. Vahidî şöyle der: "Bu, düşünülmesi ve incelenmesi gereken bir izahtır. Çünkü insan ve insan dışındaki mahlukatın, cehennemin yolunu araştırmayacakları ve oraya girmek istemeyecekleri malumdur. Binâenaleyh ayeti bu manaya almak, açık olan bir şeyi yeniden açıklamak gibi olur. Bunun delili şudur: Hak teâlâ, "O akabenin ne olduğunu sana ne bildirdi?" (Beled, 90/12) buyurunca, bunu "köle azad etmek" ve "açları doyurma" ile tefsir etmiştir. 2) Burada "akabe"nin zikredilmesi, Allahü teâlâ'nın, iyi işler yapma hususunda, kişinin nefsi ile ve şeytan ile mücadele etmesine dair getirilmiş bir darb-ı mesel (benzetme)dir. Bu izah Hasan el-Basri ve Mukâtil'in görüşüdür. Hasan el-Basri şöyle der: "Allah'ın akabesi çetindir. Bu, insanın nefsi, hevası ve insan ve cin şeytanları gibi Allah düşmanlarıyla mücadele etmesidir." Ben de derim ki gerçek tefsir budur. Çünkü insan, madde ve hayal aleminden, ilahi nurlar aleminin doruklarına çıkmak ister. Ama insan ile bu doruk arasında, çok yüksek yollar, kızgın ve korkunç sesler ve yıldırımlar vardır. Buraları aşıp gitmek zordur. O zirveye ulaşmak çetindir. Olumsuzluğu Te'kid Eden “Lâ” Edatı Ayette şöyle bir müşkil var: Arapça'da “Lâ” edatının, tekrar edilmesi durumu hariç, mazi fiil üzerine dahil edilmesi çok nadirdir. Nitekim mesela, ancak “Lâ cennibni velâ beudeni” "Beni ne uzaklaştırdı, ne de kovdu" diyebilirsin. Hak teâlâ da mesela, "Ne zekat verdi, ne namaz kıldı" (Kıyame, 75/31) buyurmuştur. Bu ayette ise, “Lâ” edatı tekrar edilmemiştir. Öyle ise bunun sebebi nedir? Buna bir kaç şekilde cevap verilebilir: 1) Zeccâc, "Burada manaca bir tekrar vardır. Çünkü ayetin takdiri, “Felâ'ktehame'l-akabete Felâ fekke rakabete velâ et'ame miskinen” şeklindedir. Baksana Hak teâlâ "akabeye ihtikam"ı bu iki ifadeyle tefsir etmiştir. Hak teâlâ'nın, bu sûrede “Summe kâne mine'llezine amenu” (Beled, 90/17) ayeti, ayetteki takdirin, “Felâ'ktehame'l-akabete velâ âmine” "Ne sarp yokuşu aştı, ne de iman etti" şeklinde olduğuna delalet eder. 2) Ebû Ali el-Fârisî de şöyle der: "Ayetteki bu ifade “Summe yektehimu” takdirindedir. Binâenaleyh buradaki “Lâ” edatı “lem” manasına olunca, başına “Lem”li ifâdelerde tekrar vacip olmadığı için, burada da “lâ”nın tekrarı gerekmemiştir. Ama “lâ” eğer, “Felâ saddeka velâ sallâ” (Kıyame, 75/31) ayetinde olduğu gibi tekrar etmiş ise, bu tıpkı, “Lem yesrifu velem yektiru” (Furkan, 25/67) ayetinde “Lem”in tekrar edişi gibidir. Kaffâl, "Bu ifade, "Keşke o, malını akabenin (sarp yokuşun) kazanılmasının yattığı yerler için harcasaydı" manasındadır" derken, diğerleri, bu ifadeyi zahiri manasına almışlardır. Ki bu da, o insanın, o yola-yokuşa girmeyeceğini haber vermektir. |
﴾ 11 ﴿