3

"Rabbin seni terketmedi. (Sana) darılmadı da...".

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

“Veddeake” Kelimesi Hakkında

Ebû Ubeyde ve Müberred, buradaki “Veddeake” fiilinin, tef'îl babından olduğunu; mananın da, "tıpkı, ayrılan kimsenin emanet bırakması gibi..." tarzında olduğunu söylemişlerdir. Bu kelime, şeddesiz olarak, seni terketmedi manasında “Mâ vedeake” şeklinde de okunmuştur. Ama, "et-tevdî", "el-vedâ' " kökünün mübalağa sığasıdır. Çünkü, ayrılarak seni tevdi' eden kimse, adeta, seni terketme işinde mübalağa yapmış... gibidir.

el-Kalyu Kelimesi Hakkında

el-Kalyu kelimesi, buğzetmek anlamına gelir. Nitekim Arapça'da, “Kalâhu, yeklihi, kalyen, mekliyeten” denilir. Bu ifade, birisi bir kimseye buğzettiği zaman kullanılır. Ferrâ, ayetteki takdirin, “Vemâ vekalâke” şeklinde olduğunu söyler.

Kâfin Hazfedilişi

Burada kâfin hazfedilişi hususunda da şu izahlar yapılmıştır:

1) “Mâ veddeake” ifadesindeki kâf ile yetinilerek, hazfedilmiştir. Bir de, ayetlerin başları (yani, sonları) yâ ile bitmektedir. Dolayısıyla, fasılaların birbirine uygun düşmesi hadisesi, kâfin hazfedilmesini gerektirmiştir.

2) Ayetin sonuna kâf getirilmeyerek ifadenin mutlak bırakılmasının faydası, "Rabbin sana gazab etmediği gibi, ashabından ve seni sevenlerden hiçkimseye de, kıyamete kadar buğzetmeyecektir..." şeklinde bir manayı vurgulamak içindir. Ve bu, Hazret-i  Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Kişi, sevdiğiyle beraberdir' Keşfu'l-Hafa 2/202. ifadesini gerçekleştirmek içindir.

Nüzul Sebebi Vahyin Gecikmesi Meselesi

Müfessirler şöyle demektedirler: Hazret-i Cebrail (aleyhisselâm), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e biraz geç vahiy getirdi. Bunun üzerine müşrikler bu arada, "Muhakkak Allah ona gazab etti ve onu terketti" demeye başladılar da, bunun üzerine Cenab-ı Hak, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bu ayeti indirdi." Süddî şöyle der: Cebrail (aleyhisselâm) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kırk gün gecikerek geldi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hususu, Hazret-i Hatice (radıyallahü anh)'ye açtı. Hazret-i Hatice (radıyallahü anh) de, "Belki de senin Rabbin, seni unuttu veya sana öfkelendi!" dedi.

Şu da rivayet edilmiştir: Ebû Leheb'in karısı Ümmü Cemîl, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e "Ey Muhammed, şeytanının, seni terkettiğini zannediyorum..." demiştir. Hasan el-Basrî (radıyallahü anh)'nin de şöyle dediği rivayet edilir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'et vahyin gelmesi gecikti. Bunun üzerine Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hatice (radıyallahü anh)'ye bu durumu anlatmak amacıyla, "Rabbim beni terketti ve bana öfkelendi..." dedi de, bunun üzerine Hazret-i Hatice (radıyallahü anh), "Seni, hak olarak gönderen o zâta yemin ederim ki... sana, böylesi bir ikram ile işe başlayan o zât, bunu mutlaka tamamlayacaktır" dedi. İşte bunun üzerine de ayeti nazil oldu.

Usulcüler, bu rivayetleri tenkit ederek, Allahü teâlâ'nın kendisini terkedip de, kendisine öfkelendiğini sanması ona uygun düşmez. Tam aksine, Allah'ın Resulü, bir peygamberin, nübüvvetten azledilmesinin, Allah'ın hikmetinde caiz olmayacağını; vahyin, "maslahat" gereği ineceğini; "salâh" halinin ise, bazan, vahyin gecikmesinde, bazan da öne alınmasında bulunduğunu bilir. Böylece, bu sözlerin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uygun düşmeyeceği sabit olmuş olur. Sonra, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in böyle dediği sabit olsa bile, bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in maksadının, Hazret-i Hatice (radıyallahü anh)'nin ilminin miktarını öğrenmesi veya insanların, bunun miktarını öğrenmesi için onu denemesi anlamına hamledilebilir. Alimler, vahyin ne kadar süre için kesildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, İbn Cüreyc, bunun oniki gün olduğunu söylerken, Kelbî onbeş gün; İbn Abbas, yirmibeş gün, Süddî ve Mukâtil de kırk gün olduğunu söylemişlerdir.

Vahyin Gecikmesinin Sebebi

Alimler, hangi sebepten dolayı vahyin kesildiği hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak müfessirlerin ekserisi şunu nakletmektedirler. Yahudiler, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, rûh'u, Zülkarneyn'i ve Ashâb-ı Kehf'i sormuşlar da, bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "inşaallah..." demeden, "Size yarın söylerim" demiş de, işte vahiy bu yüzden kesilmiş. İbn Zeyd de şöyle demektedir: Vahyin kesiliş sebebi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in evinde, Hazret-i Hasan ve Hüseyin'e ait bir köpek yavrusunun bulunmasıdır. Derken, Cebrail (aleyhisselâm) inince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrail (aleyhisselâm)'e sitem etmiş, bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) de, "Bizim, kendisinde köpek veya suret bulunan bir eve giremeyeceğimizi bilmiyor musun?" demiştir. Cündeb ibn Süfyan da şöyle der: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), parmağındaki bir taşı atarak, "Sen, kanayan ve karşılaştığı şey, Allah yolunda sayılan bir parmak değil misin?" buyurmuş Buhâri, Cihad, 9; Müslim, Cihad, 112 (3/1421). da, bunun üzerine vahiy, gecikmiştir. Ve yine onların (ehl-i beytin) arasında, tırnaklarını kesmeyenlerin buna sebep olduğu da rivayet edilmiştir. Burada, şöyle iki soru sorulabilir:

İki Sual

1- Kızma, Vahyin Gecikme Sebebi Olabilir Mi?

Birinci Soru: Bahsettiğimiz bu rivayetler, vahyin gelmeyişinin bir öfkeden ve gazabtan kaynaklandığına delalet etmektedir (ne dersiniz)?

Cevap: Biz deriz ki, bu konuda söylenebilecek en son söz şudur: Bu, daha efdal ve daha evla olanı terketme hadisesi olup, bunu yapan kimse (Allah katında) kırılmış ve kendisine öfkelenilmiş birisi olamaz. Rivayet olunduğuna göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâl (aleyhisselâm)'e, "Gelmedin; seni özledim" demiş de, bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) de, memur bir kulum..." demiş ve Cenâb-ı Hakk'ın, "Biz ancak, Rabbinin emriyle ineriz.." (Meryem, 19/64) ayetini okumuş.

2- Terkedilmeme Övgü Sebebi Olur Mu?

İkinci Soru: Bir hükümdarın, muhatabını şereflendirmek için, kendisi nezdinde, mahlukatın evi iki derecede yakını olan birisine, "Ben sana buğzetmedim" demesi nasıl uygun düşer?

Cevap: Evet, bu sözün doğrudan doğruya söylenmesi güzel olmaz. Ne var ki, düşmanlar, dillerine, "Hükümdar ona buğzetmiş..." şeklinde bir sözü dolayıp, derken o hükümdar nezdinde yakınlık kesbetmiş olan bu kimse de, bu sözden dolayı üzülünce, onu şerefyâb etmek için, o hükümdarın o kimseye, "Ben sana öfkelenmedim, seni terketmedim, nezdimdeki yerini ve makamını göreceksin!.." şeklinde demesinden daha güzel bir ifade olamaz.

Kur'ân'ın, Allah Katından Oluşunun Delili

Bu hadise, Kur'ân'ın, Allah katından oluşunun delillerinden birisidir. Çünkü, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) katında olmuş olsaydı, vahiy kesilmezdi...

Ahiret Dünyadan Üstündür

Cenâb-ı Hakk'ın,

3 ﴿