8

"Seni fakir bulup da, zengin kılmadı mı?".

Bu ayetle ilgili birkaç mesele var:

A'il Ne Demektir?

"A'il", ihtiyaç sahibi manasınadır. Bu kelimenin izahını, “En lâ teulu” (Nisa, 4/3) ayetinin tefsirinde yaptık. Bu kelimenin, "ihtiyaçlı (fakir)" manasına gelişinin delili, “Vein hiftum ayleten” "Eğer fakirlikten korkarsanız..." (Tevbe, 9/28) ayetidir. Bu kelime daha sonra, lyâli (ailesi) olmasa bile, "fakir" manasına kullanılır olmuştur.

Birinci Görüş: Meşhur görüşe göre, bununla "fakir" manası kastedilmiş olup, bunun delili, Abdullah b. Mes'ûd (radıyallahü anh)'un mushafında bu ayetin, “Vevecedeke adimen” şeklinde yer almasıdır. “Âilen” kelimesi, tıpkı “Seyyihâtin” şeklinde okunduğu gibi, “Ayyilen” şeklinde de okunmuştur.

Bu zengin kılmanın keyfiyeti hususunda da şu izahlar yapılabilir:

1) Allahü teâlâ, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, Ebû Tâlib'in yetiştirmesi ile zengin ve müstağni kılmıştır.Ebü Tâlib"in durumu bozulunca, Allah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, Hazret-i Hatice'nin malı ile zengin kılmıştı. Bu da bozulunca, Cenâb-ı Hak onu, Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in malı ile zengin kıldı. Bu da, bozulup haleldar olunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hicret etmesini emretti ve onu, ensarın yardımıyla zengin kıldı. Derken, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e cihad emrini verdi de, böylece onu, ganimet mallarıyla müstağni kıdı. Bu iş her ne kadar bu sûrenin inişinden sonra tahakkuk etmişse de, ancak ne var ki, bunun tahakkuk edeceği malum olunca adeta olup bitmiş gibi kabul edilmiştir.

Hazret-i Hatice ile Müstağni Oluşu

Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üzgün bir şekilde Hazret-i Hatice'nin yanına varır. Hazret-i Hatice ona, "Sana ne oldu?" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Zaman, kıtlık zamanıdır. Şimdi ben şayet, senin malını harcayacak olursam, o zaman malın tükenir. Bundan dolayı da senden utanırım. Yok eğer, malını harcamayacak olursam, Allah'tan korkarım" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Hatice, Kureyş'i çağırdı. İçlerinde, Hazret-i Ebû Bekir es-Sıddîk de vardı. Hazret-i Ebû Bekir şunları anlatmaktadır: "Hazret-i Hatice, altınları çıkardı. Bu altınlar, çokluğundan dolayı, ayağının dibinde oturanları göremeyeceğim bir seviyeye yükseldi. Sonra da Hazret-i Hatice şöyle dedi: "Şahit olun, bu mal, onun malıdır, onundur. İsterse dağıtır harcar, isterse yanında alıkor!"

Ashabı ile Müstağni Oluşu

2) Allah, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, ashabıyla zengin kıldı. Onlar, (başlangıçta) Allah'a gizlice ibadet ediyorlardı. Öyle ki, müslüman olduğunda Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), "Ortaya çıkalım. Lât'a açıktan açığa tapılırken, biz, Allah'a gizlice mi ibadet edeceğiz" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Taraftarlarımız çoğalıncaya kadar..." deyince, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) "Allah ve ben, sana yeteriz..." dedi. Nitekim, "Sana, Allah ve beraberinde bulunan mü'minler yeter" (Enfâl, 8/64) ayeti nazil olmuştur. Böylece Allah, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in malı, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'in de heybeti ve cesareti ile zengin kıldı.

Kanaatkarlığı İle Müstağni Oluşu

3) Bu, "Allah seni, kanaat ile müstağni kıldı da, böylece sen, katında, taş ile altının eşdeğerde olacağı bir duruma geliverdin. Kalbinde, Rabbinden başkasını bulamadın. Binâenaleyh senin Rabbin, bir şey sebebiyle diğer bir şeyden değil de, her şeyden müstağnidir. Sen ise, kanaatkarlığınla eşyadan müstağni oldun.. Çünkü en üstün zenginlik, bir şey ile başka bir şeyden değil de, doğrudan doğruya her şeyden müstağni olma halidir" demektir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, zengin olma ile fakir olma arasında muhayyer bırakılıp da, Peygamberin fakirliği tercih edişi, işte bundandır.

4) Bu, "Sen, burhan ve hüccetlerden yoksundun da, Allahü teâlâ sana Kur'ân'ı indirdi; böylece, bilmediğini öğretti de, seni, müstağni kıldı.." demektir.

İkinci Görüş: “Âilen” kelimesinin ne demek olduğu hususundaki ikinci görüş de şöyledir: "Sen, evlad u iyali çokça olan bir kimsesin; senin efrâd-ailen de, ümmetindir. Böylece Allah, sana yetmiş ve kafi gelmiştir." Ayetteki bu ifadeye, "Allah, ümmetini, senin sayende müstağni kıldı. Çünkü ümmetin, cehaletleri sebebiyle fakir idiler. Sen ise, ilim sahibisin. Dolayısıyla, Allah ümmetini, senin elinle, senin sayende doğruya iletti" manası da verilmiştir. Burada birkaç soru sorulabilir.

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Yetimliğindeki Hikmet

Birinci Soru: Cenâb-ı Hakk'ın, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i "yetim" kılmasının hikmeti nedir? Biz deriz ki, bu hususta şu izahlar yapılabilir:

1) Peygambere, yetimlerin kadr u kıymetini bilmesini, böylece de onların, hak ve hukuklarına riayet etmesini öğretmektir. Yusuf (aleyhisselâm), "Doyup da, açlığı unutmamdan endişeleniyorum" diye cevap vermiştir.

2) Yetimler, bu isimde, Hazret-i Peygamber ile bir müştereklik arzetsinler de, işte bu yüzden ikram görsünler., diye Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Çocuğunuza, Muhammed adını koyduğunuzda, ona değer veriniz ve oturduğunuz mecliste ona yer açın... " Kenzû'l Ummal, 16/45108; feyzu'l-Kâdir, 1/385. buyurması da buna benzer.

3) Babası veya annesi bulunan kimseler, babasına anasına güvenirler. İşte bu yüzden Cenâb-ı Hak, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, hem babasını hem anasını almıştır ki böylece o, çocukluğunun başından ömrünün sonuna değin, Allah'tan başka hiç kimseye güvenmesin... Böylece de, ta çocuk iken, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in, "Senin, benim durumumu bilmen, benim Sen'den bir şey istememe manidir!" şeklindeki sözü hususunda İbrahim (aleyhisselâm)'a benzemiş olsun... Ve bu tıpkı, Hazret-i Meryem'in, ayetteki, "Bu sana nereden (geliyor?)., (dedi). (Hazret-i Meryem de), Bu, Allah katındandır" (Al-i İmran, 3/37) şeklindeki cevabı gibidir.

4) Örfe göre, yetimin kusurları, saklı kalmaz, tam aksine yetimin üzerinde gözükür... Hatta cemiyet ve insanlar, yetimdeki kusurlara kusur katarlar. İşte bu yüzden, herkes, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında düşünsün de, onda hiçbir ayıp bulamasınlar ve böylece onun nezih oluşunda ittifak etsinler diye Cenâb-ı Hak, onun yetim olmasını tercih etmiştir. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hak, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i risalet görevi için seçince, insanlar onda, hiçbir ta'n ve tenkit sebebi bulamadılar.

5) Herkes onun üstünlüğünün, doğrudan doğruya Allah tarafından olduğunu anlasın diye, Allah onu yetim bırakmıştır. Çünkü, babası olan kimsenin babası, onun talim ve terbiyesi hususunda çaba gösterir.

6) Yetimlik ve fakirlik insanlar hakkında bir noksanlık kabul edilir. Binâenaleyh, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), bu iki vasfı üzerinde bulundurmasına rağmen, mahlukatın en kerimi olunca, bu harikulade bir şey olmuştur. Dolayısıyla da, mucize cinsinden oluvermiştir.

İkinci Soru: Cenâb-ı Hakk'ın, bütün bu hususları dile getirişinin hikmeti nedir?

Cevap: Bundaki hikmet, kendisini unutup da, kendini beğenme duygusuna kapılmamasını temindir.

Hazret-i Peygamber (aleyhisselâm)'in Yüce Makamı

Üçüncü Soru: Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

"Sormamayı arzu etmeme rağmen, Rabbime şöyle bir soru yönelttim:

"Hazret-i İbrahim'i Halîl edindin. Musa ile, mukalemede bulundun (onu kelîm edindin). Dağları Davud'un emrine verdin. Süleyman'a şunu şunu verdin; filancaya şunu şunu verdin..." Cenâb-ı Hak da, "Ben seni yetim olarak bulup da, seni barındırmadım mı? Seni, yoluma ulaştırmadım mı? Seni, fakir olarak bulup da, zengin kılmadım mı?" deyince, ben de, "Evet" dedim. Bunun üzerine O, "Senin göğsünü açmadım mı?" deyince, ben,"Evet" cevabını verdim. "Senin zikrini yüceltmedim mi?" deyince, ben, "Evet" dedim. "Senden yükünü almadım, hafifletmedim mi?" deyince, ben, "Evet" dedim.

"Sana, senden önce hiçbir peygambere vermediğimi, yani Bakara Sûresi'nin son üç ayetini sana vermedim mi?" İbrahim'i Halil, dost edindiğim gibi, seni de Halîl, dost edinmedim mi?" dedi."

Ne dersin? Bu hadis, sahih midir? Biz deriz ki: Kadî bu hadisi tenkit eder ve şöyle der: Peygamberler (aleyhisselâm), böylesi soruları, ancak bir izin ve müsaade neticesinde sorarlar. Binâenaleyh, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den böylesi bir sorunun, Cenâb-ı Hak'dan da bir sitem yerine geçen bir şeyin sudur etmesi nasıl doğru olabilir?

Yetimi İncitme

8 ﴿