11

"Bununla beraber, Rabbinin nimetini söyle, dile getir".

Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

1) Mücâhid, "Bu nimet, Kur'ân'dır. Zira Kur'ân, Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e lütfettiği nimetlerin en büyüğüdür. "Onun bu tahdis etmesi" de, Kur'ân'ı okuması, başkalarına okutması ve hakikatlarını onlara açıklaması demektir" demiştir.

2) Yine Mücâhid'in, "Bu nimet, nübüvvet nimeti olup bu, "Rabbinden sana indirileni tebliğ et" demektir" dediği de rivayet edilmiştir.

3) "Allah seni muvaffak kılıp da, böylece sen de yetimin ve dilencinin hakkına riayet ettiğinde, ki, bu muvaffak kılma işi, Allah'ın sana olan bir nimetidir başkalarının da sana uymaları için, bu nimetleri anlat, dile getir" demektir. Ali (radıyallahü anh)'nin oğlu Hazret-i Hüseyin'den, "Bir iyilik yaptığında, onların da sana uymaları için, onu kardeşlerine anlat" şeklinde rivayet edilen sözü de buna varıp dayanır. Ancak ne var ki bu husus, işin içine bir riya karışmadığı ve başkalarının da ona uyacağı zannedildiğinde güzel ve yerinde olur. Emirü'l-Mü'minîn Hazret-i Ali'ye, sahabe-i kiramın durumu sorulup da, onun onları güzellikle yadedip, hasletlerini tadâd etmesi meselesi de, işte buna varıp dayanır. Çünkü, onlar, Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'ye, "Biraz da kendinden bahset" dediklerinde. Hazret-i Ali (radıyallahü anh), "Yavaş olunuz, zira Cenâb-ı Hak, kişinin kendi nefsini tezkiye etmesini yasaklamıştır" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ali'ye, "Allahü teâlâ, "Rabbinin nimetlerini anlat" diye buyurmamış mıdır?" şeklinde bir hatırlatmada bulunulunca da, O, "O halde şimdi ben anlatayım. Benden istenildiğinde verdim; sorulduğunda söze başladım. Göğsümde pekçok ilim bulunmaktadır. O halde bana sorunuz" demiştir.

Allah Hakkının Sona Bırakılması

Buna göre şayet, "Allahü teâlâ'nın, Kendi hakkını, yetim ve fakirlerin hakkından sonra getirmesinin hikmeti nedir? denilirse, biz deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

1) Allahü teâlâ adeta, "Ben ganiyim, bunlarsa muhtaç; muhtacın hakkını öne almakta, daha uygun bir harekettir" buyurmuştur.

2) Cenâb-ı Hak, yetim ile fakirin paylan hususunda, fiili yapmayı öngörmüş, Kendisi için de, sözlü olanla yetinip ona razı olmuştur.

3) Bütün taatların maksadı, kişinin kalbinin, Allah'ı yadetmeye gark olmasını temindir. İşte bu sebeple, taatların zirvesi, zikrullah ile son bulsun diye, bu taatların hatimesini, kalbin ve dilin, Allah'ın nimetlerinden bahsetmek kılmıştır. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber nezdinde unutulmayan ve şefaatla tekrar edilen bir söz olsun diye, "anlat" sözünü, "haber ver" sözüne tercih etmiştir. En iyi bilen Allah'tır. Salat ü selâm, efendimiz Hazret-i Muhammed'e, O'nun âline ve ashabına olsun (amin)!

11 ﴿