10"Bir kulu namaz kılarken men edecek (adamı) gördün mü sen?". Bu ifadeyle ilgili olarak birkaç mesele var: Rivayet olunduğuna göre, Allah'ın laneti üzerine olası Ebû Cehil şöyle demiştir: "Muhammed aranızda yüzünü yere sürüyor (namaz kılıyor) mu?" dedi. Onlar da "Evet" deyince o, "Kendisine yemin edilen zata yemin ederim ki, onu bu halde görürsem, boynuna basacağım" dedi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı namaz kılarken gördü ama, yanına yaklaşamayıp gerisin geriye döndü. Onlar ona, "Ey Ebu'l-Hakem, sana ne oluyor, niçin böyle yaptın?" deyince, "Benimle onun arasında ateş dolu bir çukur ve dehşetli bir manzara vardı" dedi. Hasan el-Basrî'den rivayet edildiğine göre, Ümeyye b. Halef, Selmân (radıyallahü anh)'ı namaz kılmaktan alıkoymuştur. Bil ki ayetin zahiri, bu ayetle kastedilenin daha önce bahsi geçen insanın olduğunu göstermektedir. İşte bundan ötürü, alimler ayetin Ebû Cehil hakkında nazil olduğunu söylemişler; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i, namaz kılıyor olarak görünce de, onun, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den nasıl korktuğunu anlatmışlardır. Bu ayetin, Ebû Cehil hakkında nazil olup, sonra da öyle olan herkesi içine almış olması imkansız değildir. Fakat bu ayetten sonraki ayetler, bu ayetin, belli bir kimse hakkında nazil olmasını gerektirmiştir. “Eraeyte” Fiilinin Manası “Eraeyte” "Gördün mü sen" ifadesi, taaccüb üslubuyla, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılmış bir hitabtır. Bu taaccübün sebepleri şunlardır: 1) Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), "Allahım, İslâm'ı iki Ömer'den biri vasıtasıyla güçlendir" diye dua etmiştir. Buna göre Hak teâlâ Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sanki, "Sen, İslâm'ın bununla güçleneceğini sanıyordun. Namaz kılana engel olan böyle birisi ile İslâm güçlenir mi?" demek istemiştir. 2) Ebû Cehil'in lakabı (künyesi), Ebu'l-Hakem (hükmün, hikmetin, adaletin babası)'dir. Buna göre Hak teâlâ sanki, "Rablerine ibadetten kulları alıkoyan birisine böylesi bir lakab uygun düşer mi? Rahman'a taattan yüz çevirip de, putlara secde eden, hikmetle nitelenebilir mi?" demek istemiştir. 3) Bu ahmak, bir takım emirler verip, bir takım yasaklar koyuyor, kendisi Yaratıcı ve rab olmadığı halde, başkalarının kendisine itaat etmesinin farz olduğuna inanıyor, sonra da gerçek Rabbe ve Yaratcıya taattan nehyediyor. Böylesi bir kimse, ahmaklığın doruk noktasında değil midir? Abd Kelimesindeki Nekirelik Cenâb-ı Hak burada, "Bir kulu namaz kılarken men edecek.." buyurmuş da, "Seni namaz kılarken..." dememiştir. Burada şu incelikler vardır: 1) "Abd" (kul) kelimesinin nekire (belirsiz) getirilişi, herşeyden önce bu kulun, kullukta mükemmel olduğunu ifade eder. Buna göre Hak teâlâ sanki, "O, alemin, açıklamaya, kulluktaki ihlasını anlatmaya gücü yetmeyecek bir kuldur" demek istemiştir. Hazret-i Ali'nin Peygamberimizi Tavsifi Bu manada rivayet olunduğuna göre, fasîh yahudilerden birisi, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'in halifeliği döneminde ona gelir ve "Peygamberinizin huyunu-ahlakını bana anlat" der. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) de, "Bunu Bilal'den sor. Çünkü o, bu konuda benden daha bilgilidir" der. Bilal (radıyallahü anh) ona, Hazret-i Fatıma (radıyallahü anha)'ya, o da Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'ye gönderir. Yahudi aynı soruyu Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'ye sorunca, o, "Bana dünyanın metaını anlat, ben de sana Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huyunu-ahlakını anlatayım" demiş. Bunun üzerine yahudi, "Bunu anlatmak benim için zor" deyince, Hazret-i Ali (radıyallahü anh) "Sen, dünya malını-mülkünü bile anlatmaktan aciz kaldın. Halbuki Allahü teâlâ, dünya metaının, "De ki: Dünya metaı azdır" (Nisa, 4/72) buyurmak suretiyle az olduğunu bildirmiştir. O halde Allahü teâlâ'nın, "(Ey Peygamber), hiç şüphesiz sen, çok büyük bir ahlak üzeresin" (Kalem, 68/4) buyurmak suretiyle, büyüklüğüne şehadet ettiğini, o peygamber ahlakını nasıl anlatayım" cevabını vermiştir. Buna göre Hak teâlâ sanki, "O Ebû Cehil en ileri derecede kulluk gösteren bir zatı kulluktan nehyediyor. Halbuki bu cahilliğin ve ahmaklığın tâ kendisidir" demek istemiştir. 2) Ayetteki bu ifade, namaz kılmaya mani olan için daha ileri bir zemmi (kınamayı) gösterir. Çünkü mana, "Bu iş, onun adeti ve tutumudur. Bu şekilde gördüğü herkesi engeller" şeklindedir. 3) Bu, namazı nehyeden herkes için bir ilahi korkutma ve tehdit ifadesidir. Rivayet olunduğuna göre Hazret-i Ali (radıyallahü anh), namazgahda bayram namazından önce namaz kılmakta olan bir takım kimseler gördü ve şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in öyle yaptığını görmedim." Ona, "Öyle ise, onları namazdan alıkoymacak mısın?" denilince de, "Ben, Hak teâlâ'nın, "Bir kulu namaz kılarken men edecek (adamı) gördün mü sen!" ayetinin kapsamına girmekten çekiniyorum" demiş ve böylece onları bu namazdan açıkça nehyetmemiştir. Ebû Hanife bu ayetten, şu güzel edebi çıkarmıştır: Ebû Yusuf ona, "Namaz kılarken bir kimse, başını rükudan kaldırdığında, "Allahümmağfirlî" (Allah'ım beni bağışla) diyebilir mi?" dediğinde, Ebû Hanife, "O, bundan sonra "Rabbena leke'l-hamd" (Ey Rabbim, hamd sanadır) der ve secdeye gider" demiş ve böylece diyemeyeceğini açıkça söylememiştir. 4) Bu, "Ebû Cehil, Muhammed bana secde etmezse, bundan başka Bana secde edecek kimseler bulamayacağımı mı sanır? Çünkü Muhammed tek bir kuldur. Halbuki Benim, sayılarını ancak Benim bilebileceğim mukarreb meleklerim vardır ki onlar hep namazda ve tesbihtedirler" demektir. 5) Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şanını yücelten bir ifadedir. Çünkü ayetteki bu "bir kul" ifadesi, "Nekire (belirsiz) olarak zikredilmesine rağmen o, maruftur, marifedir" manasınadır. Bunun bir benzeri de, Kadr Sûresî'ndeki, "onu" zamirinin, daha önce mercii geçmediği haide, "Kur'ân'a raci kılınması ve Hak teâlâ'nın, "Kulu gece yürüttü" (Isrâ, 17/1); "Kuluna indirdi" (Kehf, 18/1); "Allah'ın kulu kalkınca..." (... 19) ayetleridir. Hidayet ve Takvayı Yayana Düşmanlık  | 
	
﴾ 10 ﴿