12"Gördün mü (söyle bakalım), ya o (kul) hidayet üzere ise, yahut takvayı emrediyorsa". Bu ayetle igili olarak birkaç mesele var: "Gördün mü" İfadesinin Muhatabı Kimdir? "Gördün mü" ifadesinin muhatabı kimdir? Bu hususta şu iki izah yapılabilir: Birinci Görüş: Bu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılan bir hitabtır. Delili ise, hem birincinin yani, “Eraeytellezi yenha abden” ifâdesinin, hem de üçüncünün yani “Eraeyte in kezzebe vetevellâ” ifadesinin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılmış bir hitab olmasıdır. Şimdi biz, bu ikisinin ortasındakinin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den başkasına hitab olduğunu söylersek, söz, güzel olan nazmını (düzenini) kaybetmiş olur. Allahü teâlâ, “İn kâne...” Eğer zamana bir işaret olsun diye “İn kâne...” yani "Ey Muhammed bu kafir... olur ise" demiş; ama "Lev kâne" yani, "... olsaydı" dememişdir. Buna göre Hak teâlâ sanki, "De bakayım, eğer o kul hidayet üzere ve kendi vazifesiyle meşgul ise, akıllı ve zengin olduğu için o kafire böyle yapmak uygun düşer mi? Şimdi o dini, hidayeti ve takvayı emretme yolunu tercih etmiş ise, bu, o kafir için Allah'a küfretmekten ve ona ibadetten nehyetmekten daha hayırlı olmaz mıydı?" demek istemiştir. Bu da, "O nasıl bu yüksek dereceleri kaçırıp da âdî ve alçak derecelerle yetinişine hayıflansın" demektir. İkinci Görüş: Bu hitab, o kafiredir. Çünkü Allahü teâlâ zalimi de mazlumu da görür; adeta iki kulu arasında duran bir efendidir ve huzurunda hem davalı hem davacının bulunduğu bir hakim gibidir. Dolayısıyla bazan buna, bazan da berikine hitab etmektedir. Binâenaleyh Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, "Bir kulu namaz kılarken men edecek (adamı) gördün mü sen?" demiş, sonra da o kafire dönerek, "Söyle bakayım ey kafir, eğer (engellediğin) kişinin namazı bir hidayet, Allah'a çağırması da takvayı emir ise, buna rağmen bunu nasıl engellersin" demiştir. Hidayet İle Takvanın Beraberliği Burada şöyle bir soru sorulabilir: Birinci ayette, yani "Bir kulu namaz kılarken men edecek..." ayetinde, namazdan bahsedilmektedir. Bu ikinci ayette ise, iki şeyden bahsedilmiştir: Birincisi "ya o kul hidayet üzere ise" ifadesi ki bu, "Ya o kul namaz kılıyorsa" demektir. Peki bu namaza daha niçin, ikinci olarak bir diğer şeyi yani, "Yahut takvayı emrediyorsa" ifadesini katmıştır? Buna şöyle bir kaç şekilde cevap verebiliriz: 1) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in işlerinden, Ebû Cehîl'e en zor geleni iki şeydir, namaz kılması ve Allah'a davet etmesidir. İşte hiç şüphesiz Cenâb-ı Hak bunları, bundan ötürü burada zikretmiştir. 2) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hep şu iki şeyi yapmaya gayret etmiştir: a) Kendini ıslaha... ki bunu namaz kılarak yapmıştır. b) Başkalarını ıslaha... ki bunu da takvayı emrederek yapmıştır. 3) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken de hidayet üzere ve takva emri üzere idi. Çünkü onu namaz kılarken görenin kalbi rikkate kavuşuyor, böylece de imana yöneliyordu. Bu sebeple Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namaz kılması lisan-ı hal ile bizzat İslâm'a davet olmuş olur. Bu dil ile olan davetten daha güçlüdür. Aklını Kullanmıyor Mu? |
﴾ 12 ﴿